Recm
1168 Okunma, 0 Yorum
Ertuğrul Özkök - Hürriyet
Süleyman Akdemir

Recm meraklılarına bir bilanço


BİR günlük okul kırma bitti, yeniden işimizin başına döndük.Okulu kırma iyi geldi.

Kendi kendime bir yakın tarih muhasebesi yaptım.

Türkiye çok çalkantılı bir dönemden geçiyor ve ben neredeyim?

60 yıllık hayatım boyunca nerelerde durmuşum, ne tavırlar almışım.

Kendimi hatırladığım 27 Mayıs 1960'tan başlayayım.

Hatırladığım ilk toplumsal olay 6-7 Eylül olaylarıydı. O iki günde yapılanlardan nefret ettim, utandım.

Aynı yıllarda hayatımın ilk mitingine katıldım ve Kıbrıs için "Ya taksim ya ölüm" diye bağırdım. Bornova'daki mitingde çok turşu suyu içtim. Sabaha kadar kustum.

Babam koyu bir Demokrat Partili ve Adnan Menderes'çiydi. Ailece 27 Mayıs darbesine karşıydık. Adnan Menderes'in öldürüldüğü gece evimizde Kuran okundu.

Hayatımda ilk kullandığım oyu, Türkiye İşçi Partisi'ne verdim.

* * *
12 Mart askeri müdahalesinde yurtdışında öğrenciydim. Askeri harekáta şiddetle karşıydım, Fransa'daki Türk öğrenci birliğinde yönetim kurulu üyeliği yaptım. Cumhuriyet'te çıkan bir başyazı ve Altemur Kılıç'ın çıkardığı "Devrim" dergisinin kapağında bize yüklenilmesi üzerine bursum kesildi.

Öğretim üyeliği yıllarında, Tüm Öğrenim Üyeleri Derneği'nde yönetim kurulu üyeliği yaptım. CHP'de Ecevit'in danışmanı olarak çalıştım, parti okulunda ders verdim.

12 Eylül sabahı "Oh hayatım kurtuldu" diye sevindim. Sonra Ecevit'le birlikte "Arayış" dergisinde çalıştım. Ecevit'in yazı yazması yasaklanınca, 46 hafta başyazıları imzasız olarak ben yazdım.

Ortalık yatışınca Aziz Nesin ve bazı arkadaşları 12 Eylül harekátına karşı bir "Aydınlar Bildirisi" yayınladılar. Benden de imza istediler, bildiriye imza atmadım.

1980'li yılların başında şiddetli bir anti-Özal'cıydım. Ama onun Cezayir'e giderken, Türkiye adına özür dilemesiyle kafamda bazı şeyler değişti. Gazetecilik yıllarımda, onunla yaptığım sohbetlerde yavaş yavaş onu anladım ve çok sevdim. Hálá ona karşı aynı sevgi ve hayranlığı taşımaya devam ediyorum.

Ama Özal'ın siyasi yasakları referandumla kaldırmasına karşı çıktım, bunu Meclis'te yapmasının doğru olacağını savundum.

* * *

Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliğim süresince, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi için gerekli bütün reformları destekledim. Türk Ceza kanunlarında yapılması gereken reformları, ekonominin liberal ve rekabetçi yapıya kavuşması için gerekli adımları, özelleştirmeleri, tahkim kanunlarını, yabancılara konut satılmasını, Türk Parasını Koruma Kanunu'nun değiştirilmesini, KDV'leri savundum.

Gümrük Birliği'ne geçişe tam destek verdim. Bunun için Brüksel'de İngilizce bir gazete yayınladık.

28 Şubat döneminde, Erbakan'ın ve Çiller'in bazı uygulamalarına karşı çıktım. Başbakanlık Konutu'na tarikat şeyhlerinin davet edilmesini, Kaddafi'nin çadırında görülen muameleyi ve laikliğe karşı diye gördüğüm uygulamaları eleştirdim, karşı çıktım.

Eskiden beri türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasını, ama Meclis ve resmi dairelerde yasaklanmasını savundum. Refah Partisi'nin ve AKP'nin kapatılma girişimine destek vermedim.

İdamların kaldırılmasına destek verdim. Abdullah Öcalan'ın asılmasına karşı çıktım, hatta kampanya yaptım.

PKK terörüne bütün gücümle karşı çıktım, ama Kürtlere kültürel hakların verilmesini hep destekledim. Kürtçe yasağının kaldırılmasını savundum.

Tayyip Erdoğan, AKP'yi kurduktan sonra, parti binasını gezdim ve etkilendim. AKP'deki olumlu gelişmeleri destekledim. İlk döneminde yapılan reformlara destek verdim. İlk döneminde Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı adaylığına destek verdim.

Üniversitelerde türbanın serbest bırakılmasından yana olmakla birlikte, bunun bir oldubittiyle yapılmasını eleştirdim. Uzlaşma ve mutabakatla yapılmasını savundum.

Ergenekon davasında, ülkem ve rejim için bazı girişimlerin ortaya çıkarılacağına inandım. Kendi hayatımda da bazı tehditlerin sorgulandığına inandım. Hálá inanıyorum.

Ama aynı davada, derin insan hakları ihlallerinin bulunduğuna, davanın siyasallaştırıldığına da inanıyorum.

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliği için askerlerin konumuyla ilgili değişiklikleri destekliyorum. Askerlerin yargılanması ile ilgili reformları doğru buluyorum. Ama bunların da gece yarısı oldubittileri ile yapılmasına karşı çıkıyorum.

En önemlisi de, demokratikleşme sürecinde askerin aşağılanmasına, birtakım sızdırmalar, psikolojik yöntemlerle hırpalanmasına karşı çıkıyorum.

Evet, hayatımın siyasi güzergáhı bu.

Yanlışları ve doğruları ile bunların hepsi de benim.

Hepsinin sorumluluğunu taşıyorum.

Son sözüm, hayatını beni taşlayarak geçirenlere.

Beni taşlamak istiyorsanız, ilk taşı en suçsuzunuz atsın.

Okulu kırdığım gün çıkardığım bilanço bu.

 

 Yorum:

İlginç bir başlık, recm.

Sn.Özkök’ün geçen hafta ilginç yazıları çıktı, ancak yoğunluğum nedeniyle vakit ayıramadım, sadece yazılarını okuyabildim. Örneğin Kurmay Albay Çiçek’in tutuklanışı ve tahliyesi konusu geçen haftaya damgasını vuran olaydı. Ben bu konuda asker kişilerin askeri mahkemelerde yargılanmasından ve hatta bütünüyle askeri usul ve kurallarla yargılanmasından yanayım. Sivil usul ile askeri yöntem ve usuller bugün yeterince ayrılabilmiş değil. Diğer taraftan darbecilerle ilgili olarak ise darbe yapmanın çok ağır bir suç olduğunu ve buna teşebbüsün dahi tecziyesi gerektiği kanısını taşıyorum. Ancak, darbe başarıya ulaştığı ve darbeciler tarafından otorite tesis edildiği takdirde darbeciler artık yargılanamazlar. Bu kişiler o dönemde idamla yargılanmayı göze alarak bir işe girişmişler ve sonunda öyle veya böyle başarmışlardır. Kurallarını koymuşlar ve tekrar anayasal düzeni tesis ederek halkoyuna başvurmuşlar ve yönetimi sivillere teslim etmişlerdir. Kaydı hayat ile kalabilecekleri iktidarı 7 sene ile sınırlamışlar ve vakti gelince de makamlarını terk ederek emekli ve sivil hayata geçmişlerdir. Bu kişiler darbeden önce  yakalanmış olsalardı, ki bunu yapmak sivil iktidarın elinde ve imkanı dahilinde idi, yapmamışlar ve kusurları ile birlikte iktidarlarını terk etmişlerdir. Bu konuda benim görüşüm otoritenin tesisi kriteridir. Bunu göze alan ve yapan şayet otoriteyi tesisi başarmışsa bundan dolayı yargılanamaz, başaramamışsa en ağır ceza ile tecziye edilir. Halkın iteati durumunda kerhen de olsa rızası var demektir. Burada Sivil iktidar görevini yerine getirememiş ve sorumlu duruma düşmüştür.  Ancak, benim asıl düşüncem askerin darbeyi kafasından çıkarması ve sivillerin de sorumlu oldukları iktidara tam sahip çıkmalarıdır. Doğru olanı halka ait olan yönetimin yine halkın tevkili ve temsili yoluyla sağlanması ve devam etmesidir. 

 

Gelelim “recm” meraklılarına,

 

Bu kelime Sn. Özkök tarafından özenerek seçilmiş gibi geldi bana. Ancak yine de hoş bir  kavram değil.

Hz. Muhammed’e kadar “recm” geçerli bir ceza sistemi idi. Fakat Kur’an’da bu ceza kurumuna yer verilmedi. Bazı İslam alimleri eski şeriatlar (hukuk sistemleri) recmi kabul ettiği için devam ediyor kabul ettiler ve maalesef, Yahudi Şeriatı’ndan gelen bu kurumun devam ettiğini ileri sürdüler. Oysa Kur’an artık bu cezayı kaldırmış idi. Sn. Özkök’ün Yahudi Şeriatı’nın bir kurumu olan bu kelimeyi seçmesi bu bakımdan tartışılabilir.

Ben kendi tercihi recm de olsa kendisini taşlamayacağım, sadece hayatının bana göre kırılma noktalarındaki tercihleri sırasında kendimin ne tercihlerde bulunduğunu ortaya koyacağım. Böylece her insanın benzer olaylarla ve fakat doğru ve yanlışlarla oluşan bir hayatı ve başkaları tarafından istismar edildiği gerçeği ile karşı karşıya bulunduğunu anlatmaya çalışmış olacağım.

-      İlkokul’da çok başarılı bir öğrenci idim. Mahalle camiine zevkle gider namaz kılardım. İlkokulu bitirince babam beni yeni açılan İmam Hatip Okuluna gönderdi. Sınıfta 50 kişi vardı ve şehirli olarak sayımız 3-5’i geçmiyordu. Tamamı kırsal kesimdendi ve çoğu da hafızdı. Bir anda ağabeyler arasında kalmış ve fakat son derece ağır bir program karşısında yine de başarılı olmuştuk.

-      Hayatımın en güzel yılları bu okullarda geçti, lise ile fark dersleri vardı umursamıyor ve başarıdan başarıya koşuyorduk. Bir anda soluğu o hızla Hukuk Fakültesinde almıştım.

-      Asıl hayatımızdaki  değişiklik Üniversite döneminde başladı ve çeşitli gruplar içinde en doğrusunun kendi grubumuz olduğuna karar verdik ve 4 hemşehri arkadaş bir ev tutarak yurtlardaki baskılara karşı ilk  direnişimizi gerçekleştirmiş olduk. Bu arkadaşlardan biri CHP’li Köy Enstitülü  bir aile, diğeri AP’li delegeliği demokrat partiye uzanan bir aile diğer ikimiz ise İmam Hatipliydik. 1973 seçimleri geldi, hiçbirimiz diğerimizle kime oy verilmesi gerektiğini dahi konuşmadı ve herkes gitti kendi oyunu kullandı. Hangi Partiye ve  kime oy verildiğini sonra konuştuk, hepimiz oyunu yeni kurulmuş olan MSP’ye vermiştik. İki İmam hatipli için normal sayılabilir, ancak CHP’Li, ve AP’li aileler arasında diğer iki arkadaşın oyu biraz garip karşılandı ama kesinlikle üstelenmedi. Üniversite okuyan gençlerin kendi tercihleri olmalı dendi. 

-      İmam Hatipli olmanın birçok avantajının yanında ciddi sorunları ve engelleri de vardı. O yüzden her yer ve ortamda söylenen bir şey değildi. Ancak, bir imam hatipli için, siyaset ve hukuk veya sosyal bilimler son derecede kolaydı ve başarı kaçınılmazdı. Çünkü İslamiyet gibi kapsamlı bir dinin tedrisini modern ilimlerle birlikte  alan bir kişi çok kolay olaylara bir bütün olarak yaklaşabiliyor ve değerlendirebiliyordu.

-      Ancak, olayın geçmişi bilmekle yeterli olamayacağı ve geleceğe dönük ufuklar açılması gerektiğini 1980 darbesi yıllarında İzmir Akevler Kooperatifi’nde öğrendim. ÖZAL’ın yerine Süleyman KARAGÜLLE’den köklü ve işin temeline ve esasına inen çalışmalarından istifade ettim. ÖZAL’ın peşinden gitseydim şu anda farklı konumlarda olurdum. Ancak, Karagülle ile birlikte ADİL DÜZEN çalışmalarını tercih ettim. Bu çalışmalar sonradan Prof. Erbakan’ın ilgisini çekti ve ciddi ciddi benimsedi 1985-1991 yılları arasında Refah Partisi başkanı Prof. ERBAKAN ile hemen her hafta Altınoluk ve/veya Ankara-Balgat’ta çalışmalar yaptık. Bu çalışmalar sonunda Laiklik ve demokrasi ilkelerinin ne olduğu, İslamiyet ile bu kelimelerin çelişmediği tersine daha fazla demokrasi ve daha fazla laiklik ilkelerinin bütün dinler için daha doğru ve iyi olduğu kısmen anlaşıldı. Ancak, 1991 seçimlere erkene alındı ve çalışmalara ara verilerek seçimlere gidildi ve artık RP Meclise üstelik grup kurarak girmişti  ve maalesef  çalışmalara gerek kalmamıştı. Prof. Erbakan’ın etrafında yeni prensler bulunuyordu. Bu kişilerin dış görünüşlerine bakılmış, ancak adil düzen ile alakaları olup olmadığına yeni düşüncelere açık olup olmayacaklarına bakılmamıştı. Parti içinde adil düzenciler ile karşıtları oluşmuştu. Ancak, karşıtlar hiçbir zaman karşı olduklarını söylemiyorlar, geri planda bu sistem olmaz diyorlardı. Velhasıl cari siyaset ve cari iktidar hırsı yeni sistem oluşturma ve proje geliştirmenin önüne geçmiş ve geleneksel siyasete tekrar dönülmüştü. Sn. Özkök, aslında herkes karınca kararınca çalışıyor, ama kullanılma gerçeği bir türlü değişmiyor.

-      AET ve AB gibi oluşumları ekonomik olması kaydıyla ve kriterleri adıl olması şartıyla desteklenebilirdi. Ast üst ilişkisi ve çifte standart yerine  çıkar paralelliği ilkesi çerçevesinde uzlaşma yoluyla başarılı da olunabilirdi. Ama  tek Avrupa devleti gidişatını hep yanlış buldum. Batının özgürlükler konusunda çatışmacı ve kuvvete dayalı dünya görüşünü benimsediğinden başarılı olamayacağını, ancak dayanışmacı ve hakka dayalı dünya görüşünü benimsemesi halinde başarılı olacağını savundum. Fakat bu konuda Batının kendi güce dayalı dayatmaları ve çifte standartları ile insanlık adına başarılı olamayacağına dair kesine yakın bir görüşüm vardır. Hasılı, onlar bizi, biz de onları idare ediyoruz. Bu konuda samimi bir duruş sergiliyeni de görmedim.

-      Sn. Erbakan ve Sn. Çiller 28 Şubat süreci içinde tasfiye edildiler. Bana göre anti demokratik bir hareketti. Aslında Batılılar D-8’lerden korktular. Bana kalırsa D-8’ler doğru hareket ancak zamansızdı. Batılılar böylesi demokratik ve faydalı oluşumları kendi çıkarları için tehlike oluşturacağından hemen önlemek isterler. Bu arada tarikat şeyhleri sadece bir bahanedir. Aslında Prof. Erbakan’a karşı çıkılırken, menfaat şebekelerinin çıkarlarına uygun hareket edildiği  kanaatini taşıyorum. Başbakan Tayyip Erdoğan Prof. Erbakan’ın yanında sadece bir talebe olabilir. Ancak, çıkarlar çatışınca habbe kubbe, kubbe de habbe yapılır.

-      Parti kapatılmaları tamamen yanlıştır ve çağdaş hukukla bağdaşmaz. MNP, MSP, RP, FP, HADEP, DTP, AK Parti ve daha niceleri kapatıldılar. Daha Roma hukuku döneminde cemiyetlerin kapanmaması kuralı geliştirilmişken Batılı İnsan Hakları Mahkemeleri de dahil çağdaş hukuku çağın gerisine ittiler. Ancak, derneklerin veya partilerin yöneticileri şayet suç işlemişlerse elbette cezalandırılabilirler. Ancak, bu o topluluğun dağılmasına veya dağıtılmasına gerekçe olamaz.

-      İdam meselesine gelince, bence Batılıların en büyük yanlışlarından bir budur. Elbette insan hayatına kasteden ve ölüm cezasını gerektiren suçlarda bu ceza uygulanmalı veya kişiler hapishanelerde çürütülmemelidir. Hem idam hem de ağırlaştırılmış hapis cezası kişiye bir eziyettir. Esasen cezadan maksat elbette eziyettir ve caydırıcılıktır. Ancak, bu insanın yapısına uygun olmalıdır.  Şayet idam cezası kalkacak ise o zaman hapishane de kalkmalıdır veya hapishane şekilleri değiştirilmelidir. Evde hapis, adada hapis, çalıştırma şeklinde ceza gibi sistemler geliştirilmelidir. Ancak, en tabii ve doğru olanı cezanın hemen verilip bitirilmesidir. Maalesef Batılı dostlarımız işkenceyi hayat tarzı olarak benimsediklerinden kişiye işkenceyi daima öne çıkaracak sistemler kabul etmişlerdir.

-      Hem sivillerin hem de askerlerin aşağılanmaları yanlıştır. Ancak, iş gövde gösterisi şekline dönüştüğü an herkes maalesef aşağılanmayla karşı karşıyadır. Burada askeri düzen ile sivil düzeni birbirinden tamamen ayıracak kriterler benimsenerek bir çözüme gidilebilir. Bu ayırım üzerinde ileride durulacaktır.

-      Sn.Özkök, kimsenin kimseyi taşlamasına gerek yok. Sadece bu güzel ülkede kişilerin düşüncelerini ve inançlarını serbestçe ifade etmeleri ve karşılıklı birbirlerine sabretmeleridir. Kimimiz İşçi partisine kimimiz MSP’ye oy vermiş olsak da hepimiz bu ülke için vekil seçtik ve bu ülkede yaşıyoruz.

 

 

Süleyman Akdemir






Sayı: 4 | Tarih: 5.07.2009
Ahmet Hakan
Bölünmede yeni trendler
1227 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Ertuğrul Özkök
Recm
1168 Okunma
Süleyman Akdemir
Fehmi Koru
Darbe Endişesi
1067 Okunma
Ahmet Kirtekin
Bekir Coşkun
Darbe Önleme Duası...
1043 Okunma
1 Yorum
Ersoy Kılıç
Mahir Kaynak
12 Eylül'ü yargılamak
1038 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Ahmet Turan Alkan
Delil dediğin yetersiz olur...
1036 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Yılmaz Özdil
Hatırla Sevgili...
1000 Okunma
Leyla Okta
Hayrettin Karaman
Gerginlik ve güven bunalımı
990 Okunma
Hilmi Altın
Nazlı Ilıcak
Mutlu olmak elimizde
980 Okunma
Fatma Karuç
Ruşen Çakır
Sivil 28 Şubat Süreci
955 Okunma
Tayibet Erzen
Mehmet Altan
Albay'ı Amiral görmek isteriz...
944 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Hakan Albayrak
Dengeciliğin bu kadarı dengesizliktir
930 Okunma
Veysel İpekçi
Reşat Nuri Erol
Türk halkının ve insanlığın seçimi
855 Okunma
Zübeyir Erol