EMASYA yetmez
1207 Okunma, 0 Yorum
Mümtazer Türköne - Zaman
Arif Ersoy

Değişimin işaretleri güçlü. Neyin neyi değiştirdiği sorusunun cevabını doğru vermek lâzım. Türkiye değişiyor. Bu değişim birçok kanaldan gelen birikimin eseri. Halk kendi iradesine sahip çıkıyor.

Halka hesap verecek olan hükümet aldığı vekâletin gereğini yerine getiriyor. Dünya ile entegre olan bir toplum ve onun ekonomisi açık ve adil rekabet düzenine geçiyor. Böylece krizler fırsatlara dönüşüyor. Türkiye'nin bir korku filmi gibi içinden geçtiği darbe çeteleri ve onların "hain" planları, Türkiye'yi değişime zorluyor. Bir daha bu çılgınlıklara fırsat vermeyecek bir devlet düzenini ve kurallarını tesis ediyoruz.

EMASYA Protokolü kaldırıldı. Genelkurmay Başkanı, bu protokolün iptal edilmesine itirazları olmadığını açıklamıştı. Gerekçesi önemli: Ordunun toplumsal olaylarda görev almasına asker olarak olumlu yaklaşmadıklarını vurguluyor. Bunu söylerken toplumsal olaylarla terör olayları arasındaki sınırın çizilmesindeki güçlüğe işaret ediyor. Ordu ile halkın karşı karşıya gelmesine bir asker olarak itiraz ediyor. Bu vizyon tam anlamıyla askerî bir perspektif. Orduyla ilgili fikir yürüten komutanların siyasî değil, askerî vizyonuna ihtiyacımız var. EMASYA Protokolü, askeri siyasetin içinde tutacak bir araçtı. Profesyonellik siyasî öncelikleri değil, pür askerî öncelikleri esas alır. Doğru; askerle halk karşı karşıya gelmemeli. Bir ordunun itibarı ve savaşma gücü ancak böyle korunur.

Genelkurmay Başkanı, EMASYA Protokolü'nün önemli olmadığını, referans olan kanunun bu konuda yeterli olduğunu söylüyor. Söylediği doğru. İller İdaresi Kanunu'nun 11. maddesi, askeri içeride asayiş gücü ve dolayısıyla sivil yönetime müdahil bir aktör olarak tutmak için yeterli. O zaman bu kanunun 11. maddesinin D bendinin toptan iptal edilmesi lâzım. Kanun üzerinde fikir yürütenler, her hal ve şartta askerî birliklerin valinin veya içişleri bakanının talebi üzerine harekete geçeceği şartının sakıncaları ortadan kaldırdığını öne sürüyorlar. Durum öyle değil. Kanundaki formül, TSK'yı iç emniyet hizmeti veren ve sivil yönetime müdahale eden bir güce dönüştürüyor. Asker "madem gerektiğinde benden destek isteyeceksin, o zaman ben de buna uygun bir yapılanmaya giderim" diyor. İstihbarat toplamak, askere toplumsal olaylar için eğitim vermek ve buna uygun olarak büyük şehirlere EMASYA taburları yerleştirmek ve en önemlisi de aylık EMASYA toplantılarında şehrin veya ilçenin bütün sivil erkânını düzenli olarak askerî bir gözetim ve hiyerarşi altında tutmak. Vali ve kaymakamlardan dinlediğim EMASYA toplantı gündemleri, Türkiye'de açıkça bir askerî rejimin yürürlükte olduğunu gösteriyordu.

türkiye değişirken ordu aynı kalamaz

İller İdaresi Kanunu'nun 11. maddesinin EMASYA'nın kaynağı olan D fıkrası, 29.8.1996 tarihinde kanuna eklendi. 28 Şubat'tan tam altı ay önce. Bu fıkranın, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya tarafından hazırlandığını hatırlayanlar olacaktır. Kanun Meclis'ten Refahyol hükümetinin Başbakanı Necmettin Erbakan'ın talimatıyla çıkmıştı. O dönemde askerlerden gelen birkaç kanun bu şekilde çıkartılmıştı. Erbakan, bu tür tavizlerle askerleri idare edeceğini düşünüyordu. Tersine, bu yoklamalarla ilerleyen süreç hükümetten direnç gelmediği için 28 Şubat'a ve nihayetinde haziran ayında hükümetin yıkılmasına kadar vardı.

Bu meşhur fıkranın sakatlığını ancak karşılaştırma yaparak anlamak mümkün. Anayasamız olağanüstü şartlara uygun iki yönetim biçimi öngörüyor. Bunlar olağanüstü hal ve sıkıyönetim. Askerî birlikler bu yönetim tarzlarında zaten geniş çaplı kullanılıyor. Kanundaki bu fıkra, normal şartlar altında da askeri sivil yönetime bütünüyle nüfuz için geniş bir alan yaratıyor. Diğer yönetim biçimleri bir alternatif olarak durduğuna göre bu kanuna ne gerek vardı? Bu sorunun makul hiçbir cevabı yok.

Türkiye değişiyor. Bu değişime uygun olarak ordunun da değişmesi gerekiyor. Hilmi Özkök'ün vurguladığı değişim ihtiyacı aynı zamanda Türkiye'nin ihtiyacı. EMASYA'nın iptal edilmiş olması bu değişimin önünü açacak önemli bir adım ama tek başına yeterli değil.

 

YORUM

Askeriyenin sivil hayata müdahalesini öngören EMASYA'nın iptal edilmiş olması, ülkemizin sivilleşerek demokratikleşmesine yönelik atılmış önemli bir adımdır. Bu adımı askeri alanın net belirtildiği ve askerin görev ve yetkilerin ülkenin dış savunmasıyla sınırlandırıldığı düzenlemelerin takip etmesi gerekir. Ülkeler askeri mantıkla savunulur. İdare edilmezler. Askeri mantıkla yönetilen devletlerde çürüme ve çözülme sürekli hale gelir. Sosyal ve iktisadi gelişme yavaşlar. Devletin ömrü kısalır. Tarih boyunca diktatörlük de terör gibi devletlerin ömrünü kısaltan ve yıkılış sürecini hızlandıran bir felakettir. 

Toplumların değişmesi süreklidir. Değişme menfi ise toplum geriye gider. Sosyal ve iktisadi gelişme yavaşlar. Sosyal hayatta çözülme ve çürüme yoğunlaşır.  

Şayet değişme müspet ise toplum gelişir. Baskı ve dayatmalar toplumların menfi değişmesine; serbestlik ve özgürleşme de toplumların müspet değişmesine, yanı gelişmesine ortam hazırlar. Sosyal hayata dışarıdan hiçbir müdahale olmaz ise, toplumlar doğal olarak gelişir ve ilerler. Doğal gelişmeyi engelleyen temel etken baskı ve dayatmadır. 

Türkiye’nin uluslararası  yarışta hak ettiği müspet değişmeyi yeterince gerçekleştirmesi toplumun normal gelişmesinin baskı ve dayatmalarla engellenmesinden kaynaklanmaktadır.  

1838 İngiliz Ticaret Anlaşması’ndan beri kendilerini milletten ayrı  gören, bilerek veya gafletle dış mihrakların  çıkarlarına hizmet eden bir zümre kendini kurtarıcı (halaskâr) kabul etmiş ve milleti ise zavallı kurtulmaya muhtaç zannetmiştir. Bu sömürgeci mantık 20. yüz yılın ilk yıllarında İttihat ve Terakki Partisi yoluyla siyasetimizin gündemine getirilmiştir. Bu zihniyet Osmanlı Devleti’ni önce siyasi ve iktisadi açıdan zayıflatmıştır. Daha sonra da Devleti siyasi, iktisadi ve askeri açıdan dışa bağımlı hale getirmiştir. Müstevliler ile işbirliği yaban bu menhus zihniyet, bir cihan devleti olan Osmanlı Devleti’nin çöküşüne ve Anadolu’nun emperyalist güçler tarafından işgal edilmesine ortam hazırlamıştır. 

İstiklal Zaferi, milletin dünya görüşü ve değer ölçülerinin etrafında toplanmayı esas alan bir hamle ile millet-Devlet bütünleşmesiyle kazanılmıştır. O zamanın askeri ve komutanları milletin tarihi ve değer ölçüleriyle barışıktı. Gücünün milletten ve milletin inanç ve değer ölçülerinden almaktaydı. Bundan dolayı yedi düvelini dize getirdi ve dünyanın ilk İstiklal (Bağımsızlık) Savaşını zaferle neticelendirdi. 

Tarihte sosyal değişme ve gelişmeyi hızlandırmak amacıyla askeri yöntemler kullanılarak devrimler yapılmıştır. En büyük devrim insanların hak ve adalet anlayışını geliştirerek toplumsal değişimi sağlamak suretiyle yapılan devrimlerdir. Peygamberlerin önderliğini yaptığı bu tür devrimler müspet değişmeye ortam hazırlamış ve sosyal gelişmeleri sürekli kılmıştır. Baskı ve dayatmaya dayanmayan zihni ve fikri devrimler, toplumların özgürleştirmiş ve kitleleri despotizme karşı bilinçlendirmiştir.  

Askeri mantıkla yapılan devlerimler sürekli kılınamaz. Ömür on yaldan fazla olan askeri devrimler çürüme ve yozlaşmaya ortam hazırlar. Şayet sürekli kılınır ise bu tür devrimler çürüme ve yozlaşmalara yol açar. Milletle askeri mantıklı yöneticileri kavgalı hale getirir. Halka güvenmeyen bir zümrenin dış mihraklarla işbirliğine girmesine yol açar. Devlet gücünün mafyalaşmış bir zümrenin eline geçmesine yol açar. Bundan dolayı sosyal bilimcilere göre askeri devrimlerin ömrü ne kadar kısa olursa toplumun gelişmesi için o kadar iyi olur. Hele askeri devrim mantığına sahip olan bir elit zümrenin tekelci sermaye ile işbirliğine girmesi devleti de, toplumu da yozlaştırır. Devletin bütün imkânları belli bir zümrenin hizmetine sunulur ve toplum yoksulluğa ve sefalete mahkûm edilir.  

Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti’nde devrim mantığının terk edilmesi, bu ülkelerin toparlanmalarına ve gelişmede önemli adımlar atmalarına ortam hazırlamıştır. Devrimlerin yol açtığı çürüme ve çözülmelerin neden olduğu tahribatları tamir etmek uzun yılları alabilir. 

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, milletin dünya görüşü  ve değerleri etrafında kitleri toplayarak halk ve ordu bütünleşmesini sağlamak suretiyle İstiklal Savaşı’nı kazandı. Milletin desteğiyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurdu. Devletin dış borçlarını ödeyerek devleti dış vesayetten kurtardı. Milli bir sanayileşme politikası izledi. Onun yapmak istediği devrimler halkının inançlarına ve dünya görüşüne karşı değildi.  

Devlet yönetimine hulul eden işbirlikçi ve halkın değerleriyle kavgalı olan küçük bir zümre devrimin yönünü değiştirdi. Gazi bu gidişatı engellemeye çalıştı. İslam’ın milli varlık ve bütünlüğümüzün temel dayanağı olduğunu hayatının son yıllarında sık sık dile getirdi. Yeni bir dönemi başlatma girişimleri, beklenmedik olaylardan dolayı sekteye uğradı. Ecel onun Türkiye’yi bölgesinde “Yeniden Büyük Türkiye” haline getirme idealini gerçekleştirmeye izin vermedi.  

Gazi Mustafa Kemal’in vefatından 77 gün sonra ABD ile imzalanan anlaşma ile onun hedefleri rafa kaldırıldı. Onun ölümünden önce Türkiye, dünyada uçak üreten dört ülkeden biriydi. Bu anlaşma ile uçak ve parçalarını üreten fabrikalar kapatıldı. Türkiye’nin gündemine ABD istihbaratının telkiniyle “irtica” sanal tehlikesi taşındı. Ülkeyi askeri mantıkla idare eden İttihatçıların kalıntıları ordunun içine sızdı. Milli ordumuzla halk arasında sanal tehlikeler icat edilerek açıldı. Milletin dini ve manevi değerleriyle kavga başlatıldı. İttihatçı İbrahim Temo yoluyla İtalyan yer altı dünyasının tahripkâr zihniyeti ordumuzun içinde büyümeye başladı. Ülkemizin NATO’ya girmesiyle bu zihniyet örgütlenmeye başladı. Bütün askeri müdahaleler bu zihniyetin ürünüdür.   

Ordumuz milli bir ordudur. Milletimizin inancı  ve dünya görüşü bu ordunun temel dayanağı  ve manevi gücüdür. İttihat ve terakkinin kalıntısı olan çok küçük bir zümrenin yaptıklarının orduya mal edilmesi yanlıştır. Milletle kavgalı olan bir ordu varlık nedeni ortadan kaldırmış olur. Çünkü bu ordunun varlık nedeni millete hizmettir ve ülkeyi dış saldırılara karşı korumaktır. 

Türkiye’de halktan gelen bir irtica tehlikesi yoktur. Olmamıştır ve olmayacaktır. Çünkü Rabbim Allah’tır diyen bir millet asla mürteci olmaz. Dört kitaba göre tevhid ve adalete inanlar insanlığın en ileri olanlarıdır. Yedi bin yıllık tarih boyunca onlar hep hak ve adalete hizmet etmişlerdir. Yeryüzünde baskı ve haksızlığa karşı direnmişlerdir.  

EMASYA’nın kaldırılması  ülkemizde demokratikleşmeye yönelik bir adımdır. Yeterli değildir. Ordumuzun sivil hayata müdahalesini tamamen engelleyecek yeni düzenlemeler yapılmalıdır. Ordunun esas görevi ülkeyi dış saldırılara karşı korumaktır. Türkiye’de yeni bir ulusal konsept geliştirmelidir. NATO’nun ülke içindeki üsleri azaltılmalı ve mutlaka ordumuzun denetimine verilmelidir. Türkiye’nin ABD veya NATO füze sistemi ile koruma anlayışı terk edilmelidir.  

Türkiye hiçbir dış güce muhtaç olmadan milli ordusuyla ülkeyi dış saldırılara karşı koruma gücüne sahip olan bir ülke olduğun, milli mutabakatla oluşturulan yeni savunma konsepti ile açıklanmalıdır. Milli ordumuzun tek, ama tek bir görevi vardır. O da ülkeyi dış saldırılara karşı savunmaktır. Ordu belli bir ideolojinin veya bir zümrenin bekçiliğini yapamaz.  

Tarihte ordunun desteğine muhtaç olan hiçbir ideoloji zorla ve baskı  ile yaşatılamamıştır. Belli bir sınıf veya zümrenin menfaatini koruma ve kollamayı görev edinen yasa dışı bir güç, asla milli ordu ismini taşıyamaz. Zaten milli ordumuz da böyle bir zümreyi bünyesinde barındıramaz.    

 

Arif Ersoy






Sayı: 35 | Tarih: 7.02.2010
Ahmet Hakan
Üzgünüm Başbakan
1272 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Toktamış Ateş
İslam şeriatı
1225 Okunma
1 Yorum
Osman Eskicioğlu
Mümtazer Türköne
EMASYA yetmez
1207 Okunma
Arif Ersoy
Oktay Ekşi
Arınç Olayı
1194 Okunma
2 Yorum
Vahap Alma
Mahir Kaynak
İç düşman
1188 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Yılmaz Özdil
Tiyatro
1177 Okunma
Leyla Okta
Mehmet Altan
Cizrede Kent Cizrede papaz
1161 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Hayrettin Karaman
Meclis böyle mi olmalı?
1160 Okunma
2 Yorum
Hilmi Altın
Zülfü Livaneli
Büyük ahlaki çöküş
1124 Okunma
Ali Bülent Dilek
Fikret Bila
PKK için ekonomik önlem alınmalı
1123 Okunma
Harun Özdemir
Bekir Berat Özipek
Uğursuz aşçının elindeki ıstakoz
1120 Okunma
Bünyamin Demir
Mehmet Şevket Eygi
OLAMAZMIŞ!...
1112 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Can Ataklı
Bu sözünüz yeter Sayın Başbakan
1109 Okunma
Mesut Karaaytu
Abdülkadir Özkan
Başörtüsü yasağı ve sokak baskısı
1104 Okunma
Özgül Ertuğrul
Reşat Nuri Erol
Kanserli ekonomi, koruyucu tedavi
1097 Okunma
Ilker Ardic
Ruşen Çakır
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine erken ve gerekli bir
1096 Okunma
Tayibet Erzen
Ahmet Altan
Bu da bitti...
1095 Okunma
Özer Ataç
Ebubekir Sifil
Alevi Açılımı
1079 Okunma
Zafer Kafkas
Mehmet Niyazi
Demokrasi ve basın
1075 Okunma
Abdurrahman Erol
Fehmi Koru
Kaçış yok:değişeceğiz
1022 Okunma
Ahmet Kirtekin