Kardeşlik uygulaması
1210 Okunma, 2 Yorum
Hayrettin Karaman - Yeni Şafak
Hilmi Altın

Hayrettin Karaman, hkaraman@yenisafak.com.tr, 24 Ocak 2010 Pazar,

 

Kardeşlik uygulaması

Soğuk sıfırın altında, kar yağıyor, yoksulların ısınma, aç karınlarını doyurma, bu mevsime uygun giysi bulup üşümekten kurtulma, işsizlerin günlük bile olsa iş bulma imkanları daha bir zor hale geldi. Hali vakti müsait olanların bu durum karşısında imanları ve/veya vicdanları rahat olmamalıdır. Kendilerini yoksun ve yoksulların yerine koyarak bir düşünmeleri ve ellerinden geleni yapmaları zaruri hale gelmiştir.

İslam tarihinde sözde kalmayan, fiile, uygulamaya, samimiyet imtihanına dönüşen kardeşlik uygulamasının en parlak örneği ilk Müslümanların Mekke'den Medine'ye göçlerinde yaşanmıştır. …

Bugün de din, insanlık, amaç vb. kardeşliğinden söz ediliyor, hatipler “Kardeşlerim” diye söze başlıyorlar, zenginler malları için “emanet” kelimesini kullanıyorlar, ama uygulamada bu sözlerin karşılığı yok. Bir şey istemek için gelenlere “Allah vere” diyorlar.  …

İşte şimdi de kardeşlik uygulamasının tam zamanıdır.

Hem dünya hem de ülke ölçeğinde gelir dağılımının adaletsiz olduğunda şüphe yoktur.

Bütün dünyada bir düzen değişikliği gerçekleşmedikçe genel olarak bir adil dağılım da mümkün olmayacaktır.

O zamana kadar hamiyetli insanlar her nerede bulunurlarsa orada, yoksun ve yoksullara “kardeşlik uygulaması” yapmalıdırlar.

Bu uygulamanın en kolay ve pratik olanı “elinde ihtiyaç fazlası bulunan her kesin, en yakından uzağa, en fazla muhtaç olandan daha az muhtaç olana doğru bir sıra takip ederek en az bir kişiyi (bu aileyi de içine alır) yardım ve ilgi kardeşi seçmesi, onun ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmasıdır.

 

Devlet, dernekler, vakıflar muhtaçlara yardım işi ile de meşgul oluyorlar, ama bunun yeterli olmadığı ve yardımın zamanında, yerine ulaşması bakımından eksiklerin bulunduğu herkesin malumudur. Bu yardımlar yine devam etsin, ama bugün zaruri hale gelen davranış yukarıda tanımladığım “kardeşlik uygulaması”dır.

Yazının tamamı için bakınız: http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Default.aspx?t=24.01.2010&y=HayrettinKaraman

 

 

YORUM:

 

Yeryüzü insanlarındır. İnsanlar yeryüzünü adil bölüşmelidir. Adil bölüşümde, kişiye düşen görevler vardır, kurumlara, devletlere düşen görevler vardır. Kişilerin uygulamaları; kurumların, devletlerin dolayısı ile düzenlerin uygulamaları ile yakından ilgilidir. Düzenler kurulduğunda sorumluluğun ağırlığı düzenlere aittir. Günümüz yönetim şekliyle devletler var ve devletlerin idaresini yüklenen hükümetler var. Bir türlü bitmez hükümetlerin işleri, sorunları. 

 

Her zaman ve her yerde olduğu gibi günümüzde de dürüst vatandaşların işi çok zor. Örneğin, dürüst bir kişi iseniz, vergiyi siz eksiksiz ve doğru verirsiniz, sadaka zamanı gelir sadaka verirsiniz, fitre zamanı gelir fitre verirsiniz. Vicdanlı iseniz, her adım başı bir fakir, yoksul rastlar ona bir şeyler verirsiniz. Yetmez, çevrenizde kişi, kurum, okul, cami, cemaat, vakıf, dernek ihtiyaçları için birileri gelir ve size sıkıntıları, eksikleri anlatır siz de verirsiniz. Yurt içi, yurt dışı fakir tabloları, hastaların görüntüleri, açlıktan bir kemik ve deri kalmış gıda yoksunu insanlar görsel ve yazılı medya tarafından periyodik olarak sunulur ve vicdanınız rahatsız olur ve yine verirsiniz. Bir de bakarsınız ki dünyanın bir köşesinde bir savaş çıkartılmış spottan bir de bunları izlediniz mi yine bir şeyler verirsiniz. İştesiniz, eve doğru gidiyorsunuz, evdesiniz işe doğru gidiyorsunuz, ya da yorgun düştünüz uyuyayım diyorsunuz, hiç fark etmez, o acıklı görüntüler yine sizi yakalar, sarsar ve yine bir şeyler vereyim dersiniz. Haftada bir Cuma namazına gidenler her hafta “bu hafta filan …için” yardım toplanacaktır… “ lafına gönderme yaparak acırlar beş vakit namaza gidenlere. Okullarda çocukları olanlar okula bağış için çocuklar akşama eve gelir ve okulumuzun ihtiyacı için.. bağış diye boynunu büker çocuğunuz. Ormanlar için bir kurum aracılığı ile ya da bir orman derneği, vakfı, çevre vakfı çıkar önünüze ve yine “ormanlarımız için .. “ diye başlar cümleye ve verirsiniz yine elinizden geldiği kadar. …

 

Yırtınırsınız bir şeyler biriktirmek için. Çoğu zaman, çok çalışır, mesai yaparsınız, az yer, az içer, az gezer, az harcar, kısarsınız, içiniz burkularak. Tam bu sırada bir takım banka oyunları. Banka oyununa gelmediyseniz kurulur size göre bir finans kurumu. Bunlardan bir şekilde kurtarmışsanız paçayı, sigorta şirketlerinin bireyselinden tutunda ahirette bile sizi garantiye alacak şekilde sinsizce tasarlanmış, pazarlanmış, kurnazlığın dünyaca örgütlenmiş firmaları bir şekilde yakalar sizi.

 

Çalışırsınız ve bakarsınız ki, bu ücretle rahat bir hayat mümkün değildir. Ve bir gün bakarsınız çevrenize şans oyunları sarmış halkı. Partiler, kulüpler, düğünler, törenler. Mevlitlerin bin bir çeşidi. Hırsız soygunları, yankesici çarpmaları devreye girer. Kurtarırsanız bunlardan paçayı, mafyaya kaptırırsınız yakayı. Sıkılırsınız ve dersiniz ki bir çıkayım dışarı ve gezeyim şöyle. Eve dönünce anlarsınız ki bir litresi 30 kuruş olan petrole 3 lira ödemişsiniz. Yıl boyu ödersiniz bir haftalık veya bir aylık gezinizin harcamalarını. Yanı başınızda altı petrol kaynayan ülkeler ve orada başka zavallı halk.  İş yapayım dersiniz, bin bir zorluk ve çarpmalardan kurarmışsanız kendinizi %50’ye yakın vergi çıkar karşınıza. Anlaşılan her zaman %50’li bir ortağınız var. Hadi bu devlet vergisi dersiniz ve verirsiniz, görev icabı. Vergisi verilmiş kazanç kutsaldır ama kutsal ne hırsızdan, ne mafyadan, ne yangından ne selden … korunmaz. Bir şey olursa kalırsınız yapayalnız.

 

Kente gelirsiniz, içine girecek bir ev, bir işyeri yapmak istersiniz. Belediyelerin hiçbir hazırlığı yoktur. Planlı, imarlı yer bulamazsınız. Olanları hep tapulanmıştır birileri tarafından ve size yoktur orada yer. Bakınmaya devam edersiniz. Tam bir yer bulur, ev yapmaya başlarsınız, ev bitene kadar ev kadar her türlüsünden rüşvet isterler, istersen verme bakalım... Ev biter tapuya sıra gelince bir de orada oyalanırsınız. Sonunda bir de evinizi de yıkarlar,  biriktirdiğinizi de alırlar elinizden.

 

Bütün bu durumlar karşısında büyük bir çoğunluğumuz hep bir şeyler bulur teselli ederiz kendimizi. Yine de bizden daha kötü durumda olanlar gösterilince bize içimizden “bak bizden de kötü durumda olanlar var, verelim“ deriz. Birçoğumuzun aklına “bu işte bir karışıklık var” diye geçer aklımızdan ama yine çoğumuz olanların içinden çıkamaz ve “ben bana düşen görevi yerine getireyim” der ve sadece bir şeyler verme ile işin içinden çıkar gözükürüz, şükrederiz halimize.

 

Sıkıntı zamanı herkesin aklına kardeşlik gelir. Bilge kişiler olarak vitrinde duranlar hep akıl verirler halka. Hiç kardeşlik aklına gelmez hükümete akıl verirken, rant arsalar paylaşılırken, işsizlikten insanlar kıvranırken işe aracı olurken. Asla halk akıllarına gelmez. Ya da insanlar teknoloji çağında niye aç kalıyor? Nereye gidiyor bu rant, vergiler v.b. ? Düşününce de çakılır kalırsınız yerinizde.

 

Konu bilgeliğe gelince, kimseye bırakmaz bazıları bu bilgeliği. Görüşler hep onlara sorulur. Çözümler hep onlara sorulur. Onlar da hiçbir zaman “filan kardeşlerimiz var, onların görüşleri var, onların görüşlerinden de istifade edelim” diye kardeşleri akıllarına gelmez.  Dahası da var, kendilerinden başka birileri görüş ortaya sürerlerse onlara engel olmak için her türlü kirli işin içine girerler. İktidar olmadan önce zor günlerde başka stantlarda, sahalarda at koştururlar, oralarda yırtınırlar, her türlü oyunu oynarlar. En iyisinden bazen sesiz kalırlar. Ama birilerine iktidar gözükünce, en ön safta yerlerini alırlar. Bu da yetmezmiş gibi hükümeti onlar kurmuş gibi hükümetin tek akıl hocası olmak isterler ve çoğu zaman da yuttururlar. Bu arada projelerinin bir işe yaramadığını, işsizliğe, açlığa, yolsuzluğa v.b çare olmadığını görünce de hep halka görev çıkartırlar. “Fakire Yardım….”  

 

Fakirleri, yoksulları, hastaları, açları v.b göstererek, sadece Türkiye’de değil, dünyada toplanan yardımların miktarı nedir, kimden gelir kime gider, bir kayıt da bulamazsınız.  Açık ve kayıtlı yapılsın dediğinizde, kayıt tutmayanların ortaya çıkmaması için yanlış da olsa kayıt tutanlara gözdağı verilir.

 

Hükümete adım atanların da iyi günlerinde çevreye danışmak akıllarına gelmez, zor günlerinde nasılsa geçer bu zorluklar diye önce aldırmazlar, sonra da sağa sola bakacak mecalleri kalmaz. Çıkamazlarsa işin içinden akıl hocaları devreye girer ve yine halktan yardım isterler “garibana yardım…”. Yine kış geldi, yağdı yağmur, çaktı şimşek, soğuktan dondu insanlar. Yandı yine fakirler. Çünkü çözüm sistem sorunudur. Adil düzen de gelmemiştir.

 

Günümüzde en sıkıntılı konulardan biri de Kur’an’ın /İslam’ın sadece halka görevler verdiğinin sanılmasıdır. İlim erbabı olarak, manşete taşınanların yazılarına, konuşmalarına baktığınızda, hep halkın görevlerini ayet, hadis ile destekleyerek anlatırlar. Yine böyle bir kış mevsiminin son günlerini yaşıyoruz.

 

Bu bilgelerin aklına, bu devletin vergileri nasıl toplanıyor, nerelere harcanıyor, hükümetin burada görevleri nelerdir, hangilerini yerine getirmiş hangilerini yerine getirmemiş, sistem nasıl işlemeli konularında hiç bir şey gelmez. Sormak da mı akıllarına gelmiyor?

 

Bu kadar sorunun içinden büyük organizasyonlarla çıkmak isterseniz, hazırlanmış bir tuzağa düşmeniz kaçınılmazdır. En iyisi, çalışmada ve yaşamada anlaşabilen insanlar önce bir araya gelerek bir apartman, bir site, bir mahalle oluştursunlar da kuralları, yaşamları ile bu sorunları kendi içlerinde nasıl çözdükleri konusunda şu insanlığa bir örnek olsunlar. Aksi taktirde dünyanın her problemi size gösteriliyor, size getiriliyor ama oluşan değerlerinin nereye gittiğinizden haberiniz bile olmuyor. İnsanlara kaldırmayacakları kadar çok görev veriliyor. Sistemi düzeltmeden, teker teker fakirliği, yoksulluğu, v.b sorunları çözmek mümkün değildir. Sistem nedir ve nasıl işleyecek diyorsanız bunun için başka yazılara bakarken Akevler.org daki yazılarıma/yazılara da bakarsanız iyi olur. “Halkın yönetimi”nden “halk yönetimi”ne doğru ilerlerken…yine de “kardeşlik uygulaması” gerekli çünkü adil düzen kurulamadı. Ama kardeşlik uygulaması kadar adil düzen uygulaması için çalışmak gerekiyor. Aksi taktirde sermeye tekeli başta vicdanları olmak üzere değerleri de sömürüye devam edecektir.

 

Hilmi Altın


YorumcuYorum
zkafkas
25.01.2010
15:21

Hilmi Bey Allah razı olsun ,durumumuz ancak bu kadar güzel anlatılabilir. Gerçekten mükemmel, kendimi ve çevremi seyreder gibi oldum yazınızı okurken , takdir ediyorum tekrar tekrar.

Hilmi Altın
25.01.2010
21:35

zkafkas’a selam

Allah sizden razı olsun. Yazıma konu olan ilgili yazıyı okuyunca çevremdeki insanlarla birlikte içinde bulunduğumuz durumu anlatmaya çalıştım. Katkılarınız için sağolun.





Sayı: 33 | Tarih: 24.01.2010
Gülay Göktürk
Vicdansızlar Kim?
1419 Okunma
Adem Çevik
Mümtazer Türköne
Vatana ihanet planı' nasıl engellenir?
1282 Okunma
2 Yorum
Arif Ersoy
Zülfü Livaneli
İnsanoğlu insankızı
1281 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mehmet Altan
Ağca için Alpaslan Türkeş ne demişti?
1227 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Hayrettin Karaman
Kardeşlik uygulaması
1210 Okunma
2 Yorum
Hilmi Altın
Yılmaz Özdil
Deveyi diken...
1188 Okunma
Leyla Okta
Ebubekir Sifil
Gerçek diyalog ve hoşgörüye doğru
1188 Okunma
Zafer Kafkas
Ruşen Çakır
Adalet istiyoruz
1174 Okunma
Tayibet Erzen
Can Ataklı
Sarıgül’ün Cevapları-4
1169 Okunma
Mesut Karaaytu
Bekir Berat Özipek
Batman tenha değil
1163 Okunma
Bünyamin Demir
Oktay Ekşi
İyimser Olalım mı?
1140 Okunma
Vahap Alma
Toktamış Ateş
Bir başka açıdan
1133 Okunma
Osman Eskicioğlu
Mahir Kaynak
Önce karar, sonra delil
1132 Okunma
1 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Niyazi
Bu yazıyı saklayınız
1125 Okunma
Abdurrahman Erol
Fikret Bila
Semineri hangi komutan izledi
1119 Okunma
1 Yorum
Harun Özdemir
Ahmet Hakan
Mustafa hakkında birkaç önemli şey
1118 Okunma
5 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Fehmi Koru
Kimlerin ayıbıysa onlar düşünsün
1102 Okunma
Ahmet Kirtekin
Abdülkadir Özkan
Tam güne karşı çıkış tamamen duygusal!..
1100 Okunma
Özgül Ertuğrul
Mehmet Şevket Eygi
Niçin Durgun, Sönük, Sessiz, Hareketsiz?
1089 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ahmet Altan
Görevleri Suç
1071 Okunma
Özer Ataç
Reşat Nuri Erol
Yeni krizler geliyor hep gelecek
1047 Okunma
Ilker Ardic