Savaşı bitirecek soru: ‘Neden ölüyorum?’
1354 Okunma, 0 Yorum
Can Dündar - Cumhuriyet
Vahap Alma

 

Her iktidarın bir dönüm noktası vardır:
Bazen sembolik bir jest, bazen bir eylem veya demeç…
Ecevit hükümetinin sonunu, Başbakanlık kapısında yere fırlatılan bir yazarkasa getirdi sözgelimi…
Erbakan’ın iktidarını, Başbakanlık konutunda cemaat ve tarikat liderlerine verdiği iftar yemeğinin fotoğrafı bitirdi.
27 Mayıs’ı,
Menderes’in “Orduyu yedek subaylarla da yönetirim” lafı tetiklemişti; 12 Eylül’ü, Meclis’in aylarca başkan seçememesi…
Çoğu sonucun kökeninde daha derin nedenler vardı; ama akılda kalan gerekçeler, bunlar oldu.

Çöküşün başlangıcı
Yıllar sonra AK Parti devrinin tarihi yazıldığında,
“Çöküşün başlangıcı” bahsine kimisi Haziran ayaklanmasını, kimisi Haziran seçimini yazacak.
Ancak bence bunlar kadar, belki daha fazla, yaslı bir yarbayın, kardeşinin tabutu başındaki çığlığı hatırlanacak.
Haklı bir öfkenin acıyla sarmalanmasıyla yükselen o çığlığın nasıl hızla ülke çapında yayılıp yüreklere işlediği anlatılacak.
Sonra o çığlığa haklılık kazandıran demeçler sıralanacak: Mesela Cumhurbaşkanı’nın “
Ne mutlu şehit ailesine” demeci…
Mesela Enerji Bakanı’nın “
Ben de şehit olmak istiyorum” talebi…
Mesela Sağlık Bakanı’nın “
Başkan seçseydiniz bu kaos olmayacaktı” demesi…
Bugüne dek her şehit haberinde tevekkülle “
Sıradaki oğlum feda olsun” diye başını eğenleri isyan ettiren, bu sözler oldu.
Bu kez kabullenmediler, celallendiler:
“Sen de mutlu ol o zaman…”
“Sen de şehit ol o zaman…”
“Kaos da olsa seçtirmeyeceğiz.”

Hep bizimkiler mi?
Sürpriz olan, “
Yetti artık” çığlığının bu kez kederli analardan, barış isteyen aydınlardan, savaş karşıtı meydanlardan değil, savaşta olan bir üniformalıdan gelmesiydi.
İlk kez omzunda yıldız olan birinin dilinde
“O zaman git sen savaş” cümlesi çınlıyordu ve bu sesin Saray’ın duvarlarında yankılandığı, Saray’dakini kaygılandırdığı açıkça görülüyordu.
AK trollerle karalama, mezhebinden, ailesinden kusur arama, soruşturarak susturma yöntemleri sökmediği gibi, öfkenin büyüyüp yayılmasına hizmet etti.
Öbür evladım da feda olsun”dan “Hep bizimkiler mi ölecek” noktasına böyle gelindi.
Sonunda bugün
Cumhuriyet’in manşetinde okuduğunuz kritik soruya evrildik:
“Neden ölüyorum?”

Sen git savaş!
Bu soru, emir alanların derin suskunluğunun da, emir verenlerin kesin hâkimiyetinin de son durağıdır.
Bu soru, savaşın gerekçelerinin sorgulanışı,
“Sultan Başkan olsun diye mi ölüyoruz” sorgusunun yankılanışıdır.
Bugünden itibaren, kendi çocuklarını savaşa göndermeyenler, başkalarının çocuklarının tabutlarının üzerine elini koyup o kadar kolayca, “
Şehidiniz var, mutlu olun” diyemeyecektir.
“Şehit olmak istiyorsan, git savaş o zaman” sloganı, şehit cenazelerinde, kaçan yetkililerin peşinden gelecektir.
Bu tavır, nihayetinde barışın kapısını aralarken, savaşı bitirecektir.
Ve bu halk, “
Saltanat mı kaos mu” dayatmasına daha fazla kurban vermek istemediğini 1 Kasım’da söyleyecektir.
1 Kasım’da…
Saltanatın kaldırılışının yıldönümünde…
O günü, bundan böyle iki kez kutlanır kılmak için…

 

     Pes..!

     Cizre...

     Volkan Çobanoğlu...

     Lütfi Abim tanır. Ankaralı bir arkadaşımız. Şırnak'ta hastanede çalışıyor. Merak edip aradım. Durumunuz ve oranın durumu nasıl diye. Mahzun bir edayla ''kötü'' dedi. ''Savaş mı'' dedim. ''Daha beter'' dedi... Şırnak'ta gündüzleri sakin, geceleri çatışma ile geçiyormuş. Cizre de ise, insanlar çok kötü durumda. Yollar kapalı. Evlerden dışarı çıkılamıyor. Sokaklarda bulunanlardan ise haber alınamıyor. Ölü ya da yaralı bilinmiyor. Devlet hastanesinde sadece 2 doktor varmış. Onlar da hastanede yatıp kalkıyor. Eve gidemiyorlar. Azıkları bitmiş. Birkaç gün sonra açlık sorunu da olacak. Ölen ya da yaralananların kimliği, yaşı veya cinsiyeti hakkında bilgi yok.

     Lokman...

     Beni aradı. Bir iki ay önce Mersin'e gitmiş. Şimdi Cizre'ye gidemiyor. Beni aradı. ''Abi annem babama ulaşamıyorum sırf oralardan içim ferahlasın diye seni aradım.'' dedi.

     İmam...

     Eşinin gözüne kurşun isabet etmiş. Arayanlar da ulaşamıyor...

     İmdat çığlığı yükseliyor oralardan. Biz çocuklarımızın başını okşayıp kumandalı araba sözleri verirken, oralarda amaçsız ve nedensiz öldürülen çocuklar var.

     Allah'a yakarın ey güzel insanlar...

     Aman dileyin...

     İnsanlığın merhametsiz yüzü devrede.

     Ya Rabbi... Ya Rabbi... Ya Rabbi diye haykırın yüzleriniz semaya dönük.!

     Göz görmeyince gönül katlanırmış. Türkiye Cumhuriyeti topraklarında bir ilçe. Kapalı yollar. Kazılı hendeklerde savaş siperleri. Nefret dolu bakışlar. Sıradanlaşmış cinayetler.

     Alemlerin Rabbi'nedir yakarışımız...

     O'nadır ilticamız...

     Bizi bize bırakma Ya Rabbi.

     Sen bizi bize bırakınca, biz bizi bizimle katledip, bozgunculuktan başka bir şey yapmıyoruz...

 

Vahap Alma






Sayı: 325 | Tarih: 6.09.2015
Mehmet Barlas
İlahi kıyamet mi yoksa siyasi kıyamet mi daha yakın?
Tufan ve Temizlik
1488 Okunma
Tayibet Erzen
Can Dündar
Savaşı bitirecek soru: ‘Neden ölüyorum?’
Pes...
1354 Okunma
Vahap Alma
Ergün Diler
Oyun tersine döndü
Adil Düzen olmadan galibiyet düşünülemez
1252 Okunma
Süleyman Karagülle
Yusuf Kaplan
Malazgirt ruhu: Diriliş umudu ve ufku!
Gözlüklerinizi çıkarın lütfen!
1246 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
PKK özür dilemiş
El-İnsaf
1243 Okunma
Lütfi Hocaoğlu