Tek Suçlu
2073 Okunma, 1 Yorum
Ergün Diler - Takvim
Süleyman Karagülle

16.07.2015

- ABD dolar basıyor, dünyadan istediğini alıyor ve yiyor. Orada rakip sermaye sahipleri var. Denge oluşmuştur. Türkiye’de bir tek İstanbul Baronları var. Anadolu’yu rakip görüyor ve çökertiyor. Erdoğan’a karşı çıkma bundan dolayıdır.

- Karşılıksız dolarla dünya şimdiye kadar sömürüldü ama dünya dolara doydu. Artık yeni dolar işe yaramıyor. Sermaye iflas etmektedir. Menderes Türkiye’yi tarım döneminden sanayi dönemine geçirdi. Demirel Türkiye’ye alt yapı getirdi. Özal İstanbul sermayesini büyüttü. Erbakan ekonomiyi Anadolu’ya, halka yaydı. Çiller Türk sermayesini dünyaya açtı. Erdoğan devlet girişimciliği yerine halk girişimciliğini geliştirdi. İstikrar Türkiye’yi kalkındırıyor. Batı bundan rahatsız. Menderes bundan asıldı. Özal bunun için zehirlendi. Türkiye şehitler vererek gelişiyor. Sonunda batıda Sermaye mağlup olacak. Siyaset galip gelecek. Türkiye’de de Adil Düzen gelecektir. AK Parti kendi kaderini kendisi çizecek. Adil Düzen’i kabul ederse galip gelece,. etmezse o da DYP ve ANAP gibi silinip gidecek.

 

-Sermaye’nin merkezi İkinci Cihan Savaşından önce Londra idi. Sonra New York’a taşındı. İkisi arasında çatışma devam ediyor. Bugün Türkiye’de Osmanlı modeli İle İngiliz modeli çatışıyor. Derviş ve Kurtulmuş karşı karşıya.

- Önce şunu bilmek gerek ki cephenin iki tarafı da Sermaye’ye aittir. Karşılıksız para ile dünyaya tam hakim oldular.  Savaşlar çıkardılar. İngiltere, Amerika, Osmanlı,  Londra hep aynı yerin figüranlarıdır. 1960’a kadar, Sermaye askerleri kullanarak dinleri yok edecek rejimlerle dünya dengesini kuracaktı. Parasıyla eline aldığı ordularla dünya dengesini kuracaktı. 1960’ta ordu tam tersini yaptı. Çoklu anayasayı getirdi. Demokrasiyi getirdi. Sermaye siyasetini değiştirdi. Artık dinle değil, anayasa ile savaşacaktı. Demirel görevlendirildi. Akevler karşılarına Erbakan’ı çıkardı. Demirel alttan desteklendi. Yeni model aramaya başlandı. Devletleri Yahudi damatları valiler yönetecekti. Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’da başarıya ulaştı. Türkiye’nin genel valisi Derviş olarak seçilmişti. Ecevit’i indiremediler. Parti kuruldu, bir işe yaramadı. CHP’de Baykal engeli çıktı. İftira atıldı. Kılıçdaroğlu geldi. Baykal Kılıçdaroğlu’nu destekleyerek Derviş’in gelmesini önledi. Şimdi AKP-CHP koalisyonu yapılacak. Derviş dolarla gelecek, milletvekillerini dolar tuzağıyla yakalayacak, Recep Tayyip Erdoğan yerine Kemal Derviş cumhurbaşkanı olacak.  Şimdiki müzakereler bu oyun üzerine oturmuştur.

 

- Seçimden önce üç parti ayarladı. Gaye Erdoğan’ı etkisiz hale getirmekti.  Kılıçdaroğlu danışmanın sözünden çıkmaz.

- Sermaye AK Parti karşısına tek parti çıkarmayı istemiyordu çünkü O partiye söz geçiremezdi. Üç partiyi Erdoğan’a karşı birleştirdi. Kendi partisini dört gruba ayırdı. Milli görüşçüler, Gül taraftarları,   Davudoğlu taraftarları, Süleyman Soylu’nun temsil ettiği Demirel taraftarları. Hasılı AK Parti’de AK Parti’li kimse kalmamıştı. Erdoğan’ın taraftarı kalmamıştı.

Bu kadar büyük oyuna rağmen AK Parti’yi yaraladılar ama öldüremediler. Çünkü;

a) Adil Düzenci Milli görüşçüler ve Akevler bütün bunları bile bile desteklemeye devam etti.

b) Askerler de karşı cephe almadılar.

c) Putin-Obama grubu AK Parti yanında yer aldı.

d) AK Parti’nin gitmesi ile herkesin işi bozuluyordu. Halk düzenin bozulmamasını istedi.

Sermaye mağlup olmadıysa da gelip gelemedi. Savaşa devam ediyor.

 

- Belediye başkanlığından beri Erdoğan hep hedef seçildi, hep galip geldi. Şimdi de devam ediyor.

- İslam dinini yıkamayan Sermaye, dine sahip çıktı ama şeriatı yok etmek istedi. Bunu Erbakan durdurdu. İran inkılabı oldu, Sovyetler’de inkılap oldu. Dünya solunda inkılap oldu. Erdoğan’ı ve Gülen’i Adil Düzen’i önlemek için büyüttü. Şimdi ona dert oldular. Birbirleriyle çatıştırarak yok etmek istiyor. Başka şansları yoktur, bu çatışma ikisini de güçlü kılacaktır.

 

NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

 

Yorum:

AK Parti-CHP Koalisyonu

CHP iki gruptan oluşmuştur. Biri Baykal’ın temsil ettiği tarihi CHP taraftarı olan grup diğeri ise Derviş’le birleşip tarihi misyonunu terk edip Türkiye devletini fiilen ABD’nin bir müstemlekesi haline getirmeyi düşleyen grup. AK Parti’de de durum aynıdır. Erdoğan’ı terk ederek, Sermaye ile işbirliği yapıp Türkiye’nin zenginliklerinden pay almak isteyen grup. Şimdi orada oturacaklar bakanlarla anlaşacaklar.

AK Partideki işbirlikçiler ancak CHP’nin işbirlikçileri ile koalisyon yaparlar. Bunun sonucu nedir?

Eğer Derviş kabineye girerse CHP’nin işbirlikçi kanadı kazanır. Derviş sınırsız dolarla Türkiye’ye gelir. Doların sonucu meclis dört sene sonra işbirlikçilerin emrine verilir.  Doların ve basının etkisi ile Erdoğan gider, yerine Derviş cumhurbaşkanı olur. Ondan sonraki iş kolaydır. Orduyu küçültüp onların tetikçi birliği haline getirirler.

İçte bu olay olduğu zaman da dışarıda Obama ve Putin de yenilmiş, makamlarından gitmiş olacaklar. Yeryüzü Sermaye’nin sömürüsü ve zulmü içinde yaşamaya devam edecek demektir. Ordu etkisiz hale getirilmiş olur.

Erdoğan cumhurbaşkanımızdır. Gerçekleri ona söylemek gerekir. Derviş’li kabineyi tasdik edeceğine cumhurbaşkanlığından istifa etmesi daha hayırlı olur. Partinin başına geçer.

CHP de şunu bilsin ki batı en çok CHP’ye kızgındır. CHP gizli anlaşmada Türkiye’yi dinsizleştirme sözünü verdi. Her dediğini de yaptı ama Türk halkını dinsizleştiremedi. Şimdi o zamanki desteğini geri istiyor. Ermeni soy kırımı o gizli sözleşme gereğidir. Türkiye sözleşmeye aynen uydu ama tedbirler alarak dinsizleşmedi. CHP’nin Derviş’i kabineye alması, CHP’nin intiharıdır. AK Parti’nin de buna razı olması intihardır.

Biz ne yapacağız?

a) AK Parti-CHP koalisyonu Derviş’i kabineye almaz, Akevler’den bir bakanı alırsa koalisyonu destekleyeceğiz.

b) AK Parti-CHP koalisyonu Derviş’i kabineye almazsa o zaman Akevler tarafsız kalacaktır. Doğrusu neyse onu söyleyecek ama taraf tutmayacaktır.

c) AK Parti-CHP koalisyonu Derviş’i kabinesine alırsa Akevler MHP ve HDP’nin yanında yer alacaktır. Yeni Parti de kurabiliriz.

 

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
23.07.2015
08:41



http://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/islam%C3%AE-dusunce-gelenegimiz-devam-ediyor-2-2018232


İslâmî düşünce geleneğimiz devam ediyor (2)

04:00 Temmuz 23, 2015
2  2  
Namık Kemal:
Fransa'da bulunduğu sırada felsefe, edebiyat, toplum bilim, hukuk ve ekonomi öğrenmeye çalışmış, Emil Acollas'ın derslerinde Thomas Hobbes (1566-1674), John Lock (1634-1704), Jean – Jack Rousseau (1712 – 78) gibi 1789 Fransız Devriminin düşünce adamlarının öğretilerini izlemiş, aydınlanma felsefesinin ilkelerini tanıma imkanı bulmuştu. Fransa'ya gittiği zaman XIX. yy. ikinci yarısına damgasını basan bu olayları kimi yazılarında ancak güncel yorumlarla değerlendirebilen Namık Kemal'in sosyalist düşünce adamlarının öğretilerinden yoksun bulunduğu ifade edilmiştir. Rousseau'nun “Doğal Haklar” ve “Toplumsal Sözleşme” haklarına ilişkin düşüncelerini “şeriat” ilkeleriyle uzlaştırmaya çalışmış, Hürriyet gazetesinde yayımladığı makalelerinde özgürlük, eşitlik, bireyin hakları ve görevleri, devletin egemenlik hakkı, meşrutiyet gibi konuları işlemiştir. Dine dayalı meşrutiyet yönetimi istediklerini belirten Namık Kemal, Osmanlı Devleti'nin dayandığı dinî ilkeler ve kurumlar bozulacak olursa devletin varlığının tehlikeye düşeceğini ifade ederek yakın arkadaşı Kânipaşazade Sezai Bey'in Paris'te yayımladığı kitabı (Hukuk-ı Umumiye), yasaların kökenini laik ve toplumsal esaslara bağladığı gerekçesiyle eleştirir. Geleneksel kurumlara güvence vermeye çalıştıktan sonra meclislerin, kuruluşların işleyişleri, yetki ve sorumlulukları üzerinde durur. Özellikle batı uygarlığının gösterdiği gelişmelerin altını çizerek, bilimsel kurumların uygulama alanına girmesinden sonraki ilerlemeleri anlatmaktadır. Fabrika, şirket ve Müslüman Bankası gibi kuruluşların olmadığından yakınmaktadır.

Namık Kemal, aydınlanmacı devlet felsefesinin tesirinde kalmış olmakla birlikte İslam gelenek ve göreneklerine sıkı sıkıya bağlıdır.
Ona göre felsefi düşüncenin ana prensibinin, dolayısıyla tabii hukuk kavramının kaynağının Tanrı'dan olması tabiidir. Ancak Namık Kemal, Tanrı'nın verdiği tabii hürriyet haklarıyla dünyaya gelen fertlerin hiçbir vakit başka bir ferdin hâkimiyetine bağlanmayacağını, devletin fertten ayrı bir vücudu olmadığını ve devletin kendine mahsus menfaati de olamayacağını ileri sürer.
Namık Kemal ayrıca Batı'dan alınacak prensiplerin İslam-Osmanlı inançları ve kuralları ile birleştirilmesi ile Osmanlı imparatorluğuna sürekli bir hayat sağlanabileceğine inanıyor, hatta ileride dünya medeniyetinin merkezi olacak bir Osmanlı ve İslam birliğinin gerçekleşebileceğini umuyordu.

Namık Kemal'e göre devlet hem yasama hem de yürütme kuvvetlerini üzerinde toplamıştır. Devlet idaresinde meşrutiyet sisteminin gerekliliğine inanır, İngiltere parlamentosunu örnek almakla birlikte bu rejimin tesisinde zaruri olan hukuki esasların bütünüyle Batı'dan alınmasına karşıdır. Çünkü İslamiyet'teki meşveretin bütün şartları içinde topladığı düşüncesindedir.

Devletin icra organı olan hükümet de her şeyden önce adaletin tesisine çalışmalıdır. Ona göre hükümet için önce adalet ihtiyacına cevap vermek gerektiği gibi, adaleti uygulayabilmek için de her şeyden önce teşride görülen aksaklıkları gidermeye çalışmak şarttır. “Devlet şeklimizin değişmesi şu anki müstebit idarenin yerine milletin kendi mukadderatını bizzat kendisinin tayin etmesine imkân verecek bir rejimin getirilmesi her işin başında gelir. Asrımızda mevcut hükümet şekilleri içinde cumhuriyet 'efdal-i hükümet' olan bir şekildir. İslamiyet bile ilk doğuşunda bir nevi cumhuriyettir. Bizde cumhur yapmak kimsenin aklına gelmez. Fakat tatbik edilemiyor diye yanlış olması icap etmez. Bu durumda bizim kabul edeceğimiz devlet şekli Osmanlı hanedanı idaresinde bulunacak bir meşruti idaredir ki bu da usul-i meşveretin ve şura-yı ümmetin tesisi ile olabilir. Biz buna şeriat ve İslamiyet namına muhtacız.” (Harun Kurt, Namık Kemal'de Din ve Sosyal Felsefe, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2001, s. 87) den naklen.

Namık Kemal, fıkıh konusuna da temas ediyor. Avrupa'nın âdil hükümlerden ibaret olan fıkhı tam olarak kavrayamadıklarını, bundan dolayı itham ettiklerini belirtiyor ve bizden de bir kaç cahilin onların bu kanaatlerine katılmalarını kınıyor. “Bir kaç nevheves, üç beş kelime Fransızca öğrenmekle adl-ü hikmetin zübdetü'l-kemâli olan islâmiyeti câhilane ve bîedebâne (edepsizce) istihzâya kıyam etmiş. Ona bakılarak ahkâm-ı diniyye oyuncâk suretinde tutulmak isteniyor” (İbret, No.7).

'Şark Meselesi” makalesinde de Namık Kemal, Avrupalıların Şarkı bilmediklerini ispata çalışıyor. “Fıkıh hükümleri memleketimizde tam olarak uygulanmış olsa İslâm'ın ne büyük din olduğunu gören Avrupa'nın bizi alkışlamaktan kendini alamayacağını” belirtiyor.
Modernite müminlerine rağmen biz, İslâmî düşünce ve çözüm geleneğimizi fıkıh yaparak çağın idrakine sunma yolunda ilerliyoruz.


(Gelecek yazıda S. Nursî)




Sayı: 318 | Tarih: 19.07.2015
Ergün Diler
Tek Suçlu
AK Parti-CHP Koalisyonu
2073 Okunma
1 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Barlas
Bu bir bilinçsizlik mi yoksa sadece arsızlık mı?
Erdoğancılar ve Anti-Erdoğancılar
1991 Okunma
Tayibet Erzen
Ahmet Hakan
Reza Zarrab çekti Takvim bastı
Oruç tutmak İslam’ın ilk şartı mı?
1921 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Can Dündar
Uzlaşma, Ego’ya karşı
Samimiyet, Sinsiliğe Karşı
1478 Okunma
Vahap Alma
Yusuf Kaplan
Bayram ve melekler, bayram meleğimiz İHH
Bayramı-barışı İHH’ ya ihale etmek!
1437 Okunma
Ali Bülent Dilek