Bütün Ayrıntılar
1058 Okunma, 2 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

19/10/2014

- Politikada sorun çözerken, çözüm başka sorunlar üretebilir.

- Bu sebepledir ki politika hep şeriata uygun ne ise ona göre üretilmelidir. Şeriat İhvan diyorsa İhvan’ı desteklemeli, Sisi diyorsa Sisi’yi desteklemeli. İktidarı kuvvetlendiren ordudur. Beğenmeyenler orasını terk ederler.

 

- Çözümler birlikte ele alınmalı ve teşhis tam konmalı. Dünyada mezhepler arası çatışma oluşturuluyor. Arkasında siyasi emeller vardır.

- Sermaye çatışmak için karşılıksız ürettiği dolarları koyuyor. Her şey para için yapılıyor ama ortaya bir din veya ırk amaçlanarak çıkarcılık örtbas ediliyor. Kimse ne dindar ne de milliyetçidir. Çatışanların hepsi dolarcıdır. Sermaye her iki tarafı da dolarla besliyor ve boğazlıyor.

 

- Devleti kendimizin yönetebilmesi için, bu dış beslemeli olaylar etkisiz hale getirilmelidir. İlk zamanlardaki devletin inkılap dayatmaları artık kaldırılmalıdır.

- Topluluğun fertleri zamanla değişirler ama sosyal baskı onlara kendilerini ifade etme imkanı vermez. Kanlı baskı ile halk birden değişir. İnkılap budur. Halkın benimsediği bir inkılap dayatma ile gelmez. Dolaysıyla belli bir zaman sonra baskı kaldırılmalıdır. Eğer devam ederse gerçek inkılap odur.

 

- Geleceği görüp ona göre hareket etmek gerek. Ortadoğu’daki çatışma petrol çatışmasıdır. Yeni enerji kaynağı keşfediliyor.

- Ortadoğu’daki çatışma petrol çatışması değildir. Petrol üretenler petrolü tüketenlere satmak zorundadır. Tüketenler de almak zorundadır. Petrol şirketleri Sermeye’nindir. Tekel oluşuyor. Kim karışabilir. Yeni enerji kaynağı biliniyor. Petrol bitmeden onu devreye sokmazlar.

 

- Bugün petrolün yollarını kontrol edenler yarın bulunacak yeni enerjinin de hakimi olacaklardır.

- Yeryüzündeki enerjinin %99’u hatta daha fazlası güneşten gelen enerjidir. Bugün yeryüzünün tamamı bitki ile örtülü duruma gelmektedir. Her gün dökülüp çürüyen yapraklar, yeni enerjinin kaynağıdır. Bunun dışında hidrojen enerjisi doğrudan güneşten elde edilmektedir. Teknoloji gelince o yollara gerek kalmaz. Enerji yerinde üretilip tüketilir.

 

- Ortadoğu’daki petrol çatışmasını önceden görüp ona göre siyaset yapmak gerekir.

- Ortadoğu’daki çatışma Sermaye’nin kaybettiği siyasi gücü yeniden kazanmak için çıkarmak istediği üçüncü cihan savaşı çatışmasıdır. Bütün hedefi İran ile Türkiye’yi birbirine kapıştırmak sonra da savaşı yaymak.

 

25/10/2014

Yönetim Tavrı

- Görevli ile sohbetten sonra bir yabancı “Sizde Kürt sorunu var mı?” diye sordu “Sosyal olarak elbet ama siyasi olarak hayır” dedim. “Yakında kullanacaklar” dedi.

- Ayrılıkçılar sorunu yalnız Türkiye’de yoktur. ABD’de zenciler, Fransa’da Basklar, Rusya’da Çerkezler, Çin’de Türkler hep ırkçı değil mi? Sorun yerinden yönetimin yokluğundan yararlanan Sermaye’nin tüm dünyayı ayağa kaldırmasıdır.

 

- O sırada her köye okul ve bilinen bir gazetenin de köye bedava verileceği yazıldı. O gazete bozguncu gazete idi.

- Türkiye hep bunu yaptı. Ekonomideki mağlubiyet siyasi mağlubiyet oldu. Batı ne dediyse yapıldı. Bize bizim kuyumuzu, mezarımızı kazdırdılar. Bugün de Avrupa Birliği aynı şeydir. Okunmadan bir gecede kanunlar geçiriyoruz. Sonra da uygulamıyoruz.

 

- Benim görüşüm doğudaki feodal yapı tasfiye edilmesidir. Araziler kooperatif veya şirket şeklinde birleştirilmeli. Banka devreye girmeli, bunu özendirici bir şekilde yapmalıdır.

- Böyle bir çözüm hatalıdır. Halk sadece ekonomik olarak aşiret reislerine bağlı değildir. Onlar birçok sosyal fonksiyon görmelidir. Türkiye toprakları büyük işletmelerin hakimiyetinde işletilemez. Buna coğrafi yapısı dışında, tarım halkının özgürlük alışkanlığı da manidir.

 

NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

 

Yorum:

Ortadoğu’da Barış

Ortadoğu’da barışın sağlanması için, Türkiye, İran, Suriye ve Irak devlet yöneticilerinin bir araya gelmeleri gerekir. Başkanlar, Başbakanlar ve Genelkurmay Başkanları İstanbul’dan atanmalıdır. Barzani’yi de yanlarına almalıdırlar.

Yabancı güçleri hiç karıştırmadan bu devlet, Adil Düzen’i bu ülkede uygulamalıdır. Ne yapmalıdır?

1- Önce bin hanelik bucaklar teşkil edilmelidir. Bunlar bağımsız olmalıdır. Her bucağın kendi dini ve ırki yapısı olacaktır. Kendine özgü dili olacak ve kendi kanunlarını kendileri yapacaklardır. Bunlar iç işlerinde tamamen bağımsız olup paraları da olacaktır.

2- İç güvenliği sağlamak amacı ile yüze yakın bucak bir araya gelip illeri teşkil edecek. Lise eğitimini kendi dilleri ile yapacak. Bunların da paraları olacaktır. Ayrıca kendi illerinde kendilerinden oluşturdukları zabıta kuvveti ile kendi iç güvenliklerini sağlayacaklardır.

3- Dışa savunma yapan ordu devlet ordusu olacak, halktan isteyenler bedel verecek, isteyenler askerlik yapacaktır. Devlet dili tek dil olacak, üniversiteler devlet dili ile okutulacak. Akademik çalışma Arapça veya Latince olarak yapılacaktır.

4- Çıkacak her türlü ihtilaf tarafların seçtiği birer hakemle, hakemlerin seçtiği başhakemden oluşacak hakemler kurulunca çözülecektir. Hakem kararlarına uymayanlara karşı silahlı güç devreye girecektir.

5- Bucaklardaki hakemlerin kararına uymayanlar il emniyet teşkilatına havale edilecektir. Bucakta yönetime karşı çıkıldığı takdirde bucak başkanının talebi ile il zabıtası gelip güvenliği sağlayacaktır. Bucak başkanı git dediği zaman da gidecektir. İllerde güven sağlanamazsa il başkanının daveti ile ordu gidecekse iki yönetim kuralları ile il güvenliğini iade edecektir. İl başkanı git dediği zaman ordu oradan çekilecektir.

6- Ekonomik gelişmelerin olabilmesi için bu dört devlet gümrükleri ve vizeleri aralarından kaldıracaklardır. Diğer devletlerle gümrük dahil tüm ilişkilerde her devlet tamamen bağımsız olacaktır.

İşte Ortadoğu’ya huzur gelmesinin tek formülü budur.

 

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
27.10.2014
09:51

http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/suleyman-karagulle/durum-degerlendirmesi-ve-cozume-devam-8216.html

Reşat Nuri Erol
27.10.2014
09:52

Süleyman Karagülle Süleyman Karagülle yeniakit@yeniakit.com.tr Durum değerlendirmesi ve çözüme devam 27 Ekim 2014 Pazartesi Türkiye Büyük Millet Meclisi, Hükümet’e savaşa girme yetkisini verdi. Bu doğru idi. Çünkü Türkiye güçlü olmalı idi. Muhalefet hata etti. Şimdi Hükümet’in savaşa girip girmemesi meselesi söz konusudur. Savaşa girmenin hatalı olduğunu bundan önceki iki makalemde yazdım. Mahir Kaynak durum değerlendirmesi yapıyor, “Türkiye zor durumda” diyor “Kobani’ye girse İslâm âlemi karşı çıkacak, girmese Kürtler karşı çıkıyor...” Durum değerlendirmemde ben bunları zikretmedim. Çünkü IŞİD’in İslâm âleminde yeri yoktur. IŞİD Vahhabiler, El-Kaide, Taliban gibi Batı’nın tezgâhladığı güya Sünni Müslümanlardır. Vahhabiler İbni Teymiyecidirler. İbni Teymiye doğru söylüyordu, mezarlara tapmak haramdı. Vahhabiler haramı yasak yaptılar, böylece Arapları kışkırttılar, Osmanlı İmparatorluğu’nun oraları kaybetmesinin başlıca amili oldular. İslâm âlemi bunların arkasından gitti mi? Herhangi bir İslâm ülkesine gidin, Suudileri İslâm’ın temsilcisi olarak kabul eden var mı? Ama bütün Sünniler Türkiye’yi İslâm’ın temsilcisi saymaktadır. Batı İslâmiyet’i anlamadığı için durumu değerlendiremiyor. Mahir Kaynak’ın teşhisini doğru olarak kabul etsek, o zaman Türkiye bu çıkmazdan nasıl kurtulacaktır? Mahir Kaynak herhangi bir çıkış yol göstermemektedir. BİZ ADİL DÜZEN’E GÖRE YOLU GÖSTERELİM. Biz hareketlerimizi falanı darıltacağız, filanı sevindireceğiz diye hareket etmeyiz. Uluslararası tüm ilişkilerde ne ABD ne de Çin veya başkası tarafı konuşuruz. KUR’AN bunu biz haram kılmıştır. Biz kıst ile adalet üzere konuşacağız, haklı olana haklı, haksız olana haksız diyeceğiz. Biz inanıyoruz ki sonunda daima haklı olan galip gelecektir. Kimin haklı kimin haksız olduğunu bilmek de kolay değildir. Biz bütün haberleri sömürü sermayesinin yayınlarından öğreniyoruz. Sermayenin ne kadar yalancı olduğunu Irak savaşında çok açık bir şekilde gördük. IŞİD gerçekten öldürüyor mu; bilemiyoruz. Kürtler ile IŞİD arasında gerçekten çatışma var mı; bilemiyoruz. Bu durumda ne yapmamız gerekir? Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’da dört devletin (Türkiye, Suriye, Irak, İran) cumhurbaşkanlarını, başbakanlarını, genelkurmay başkanlarını ve dışişleri bakanlarını toplamalıdır. Barzani de İstanbul’da hazır bulunmalıdır. Ortadoğu’daki fitne ve fesada son vermelidirler; KUR’AN ne diyorsa ona göre son vermelidirler. Kur’an’ın ne dediğini maalesef “Akevler Adil Düzen Çalışanları”ndan başka bilen yoktur ama ilgililer de onu dinlememektedirler. Başka çözümü olanlar varsa onları da dinlemeli, ‘benim çözümüm var’ diyen herkes dinlemeli ama bizi de dinlemelidirler. Ben şimdi talibim. İlgililer Cemil Çiçek’in yaptığını yapmamalı, Akevler’i istisna etmemelidirler. Yedi kere sekiz elli altıdır; bunu Akevler söyledi diye dinlemeyecek olursanız, doğruyu bulamazsınız. Doğru bir tanedir. Şimdi bunu ben önerdim diye, ‘Efendim, bunu yaparsak Akevler’in dediğini yapmış oluruz’ demeyeceksiniz. Söylediklerimiz doğru ise onlar bizim değil Allah’ın doğrularıdır. Siz, ben söyledim diye doğruyu dinlemezseniz, Allah’ı dinlememiş olursunuz. Alenen ilân edecek ve diyeceksiniz ki; biz doğru söylenenleri duyarız, kimin söylediğine bakmayız, çünkü doğruyu yalnız Allah söyler. Bir devletin başka bir devlete ait topraklarda herhangi bir faaliyet göstermesi açıksa gasptır, gizliyse hırsızlıktır. Zulme uğrayanlar varsa “MUHACİR” olarak kabul ederiz. Onların oradaki mülklerini alırız, Türkiye’de veririz. Ayrıca millet olarak yardım ederiz. Ama onların yani o ülkenin iç işlerine karışmayız. Çünkü oradaki halka ümit vermek isyanlarına sebep olur, böylece devlet de onların üzerine yürür, birbirlerini kırarlar. Düşmanımız da olsalar, biz insanların birbirlerini öldürmelerini istemeyiz. Bugün Suriye’de anarşi varsa, bunun müsebbibi Türkiye’dir. Türkiye devlete karşı gelenleri desteklemiş, devlet otoritesini kaybettiği için anarşi ortaya çıkmış. Dün savaş güya Şiiler ile Sünniler arasında idi; şimdi Sünniler arasındadır! Çünkü bu savaş ne Sünniler ile Şiiler arasındadır, ne de Kürtler ile Araplar arasındadır; bu savaş devletin otoriteyi kaybetmesi sonucu doğan boşluğun savaşıdır. Türkiye eğer bu duruma tek taraflı müdahil olacaksa, Barzani’yi destekleyip Irak ve Suriye’de güvenliği sağlayabilir. Bir devlet eğer güvenliği sağlayamıyorsa, o zaman dışarıdan müdahale caiz olabilir; ama Kıbrıs’ta olduğu gibi girip de kalmak şartıyla. Yoksa sömürü sermayesinin emri ile taşeronluk yapmak fesadın devamı demektir. Türkiye tampon bölge değil tampon devlet kurabilir. Buna Irak ve Suriye de ses çıkarmaz. Güvenlik sağlandıktan sonra, Lozan’da olduğu gibi dört devlet oturur, uygun bir haritayı oluşturarak barış anlaşması imzalanır. Allah bunları bize söylettiği halde siz bildiğinizi yapmaya devam ederseniz; bizim sizin akıbetinizi beklemek dışında yapacağımız bir şey yoktur.





Sayı: 280 | Tarih: 26.10.2014
Ahmet Hakan
Sartre'ın Nobel'i ret konuşması kadar etkili
Diyet
1987 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Yusuf Kaplan
İslamafobinin nedeni:Dünyanın müslümanlaşma tehli
İSLAM DİNİ VE DÜZENİNİ AYIRMAK VE ANLAMAK
1132 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mehmet Barlas
Toplumun zekâsı bunlara yol göstermelidir
Asıl Rehber Kuran’dır
1097 Okunma
Tayibet Erzen
Ali Bulaç
Çözülme Süreci
Çözüm Yanlışta Aranıyor
1090 Okunma
Zafer Kafkas
Mahir Kaynak
Bütün Ayrıntılar
Ortadoğu’da Barış
1058 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Can Dündar
Haziran Bereketi
Haziranda Kar Helvası
1052 Okunma
Vahap Alma


© 2024 - Akevler