Kürt cephesinden bazı söylentiler
1288 Okunma, 2 Yorum
Ahmet Hakan - Hürriyet
Lütfi Hocaoğlu

10.12.2009

* DTP'li de olsa milletvekili milletvekilidir. Milletvekilliği ayrıcalıklarını kaybetmek istemeyen DTP'lilerin partinin kapatılması ihtimaline yol açan arkadaşlarına hafiften kıl oldukları söyleniyor.


* Abdullah Öcalan'ın avukatları aracılığıyla İmralı koşullarından yakınması, bir tür “eylem çağrısı” olarak algılanıyor... Öcalan'ın DTP'nin kapatılmasını sağlayıp, “Tek muhatap benim” mesajını vermek istediği, Kürtler arasında en çok konuşulan gizli gündem maddesi...


* Ahmet Türk ile Emine Ayna arasındaki ihtilaf, sanılandan daha büyük... Üslup, anlayış ve yaklaşım farkı yüzünden iki isim arasında çok büyük tartışmalar yaşandığı belirtiliyor.


* Parti içinde Ahmet Türk kanadı daha güçlü ve daha etkin...


* Kürtler, sanılanın aksine Ahmet Türk'ün üslubuna daha yakın duruyorlar. Emine Ayna'nın üslubu çıkmaz yok olarak görülüyor.


* Akın Birdal ve Sırrı Sakık, parti içinde ılımlı kanatta yer alıyor. Selahattin Demirtaş ise üslubu yatıştırıcı olmakla birlikte radikal kanatta değerlendiriliyor.


* Tokat'ta 7 askerin şehit olduğu saldırının PKK içindeki bir odak tarafından provokasyon amaçlı gerçekleştirildiği ihtimali Kürtler arasında sıkça vurgulanıyor. Amaç: Açılımı baltalayıp DTP'nin etkinliğini İmralı'ya kaydırmak olarak ifade ediliyor...

 

Yazının tamamı için tıklayınız.

 

Yorum:

Kapatma davası DTP’nin ılımlı kanadının tasfiyesi mi?

Kürt açılımı gündemi meşgul etmeye devam ediyor ve tıpkı bir satranç oyunu gibi karşılıklı hamlelerle yön değiştiriyor.

Aslında açılımın başlangıcı çok önemliydi. Yani ilk hamle nasıl oynandı? Kuzey Irak’ta lokal bir devlet meydana getiren PKK’ya artık ihtiyacı kalmayan grupların Ak Parti’den bir isteği oldu. Biz PKK’yı tasfiye edelim, siz onlardan suç işlemeyenlerini kabul edin ama ceza vermeyin, suç işleyenleri biz ayarladığımız Avrupa ülkelerine ve diğer ülkelere göndereceğiz dediler. Ak Parti’nin hemen ağzının suyu aktı. Biz buna “Kürt açılımı” adını verelim, onlarca yıldır çözülmeyen Kürt sorununu biz çözer görünelim, oy patlaması yapalım dediler. Ancak bir satranç oyununda olduklarını sonradan fark ettiler. Kimse onlara hazır lop oyları kaptırır mıydı? Oysaki yapmaları gereken gerçeği söylemekti.

Bu durumda DTP nasıl davrandı? Tabi ki açılımı reddedemezdi. Çünkü barışa karşı çıkması oylarını kaybettirecekti. Olayın arka planındaki PKK tasfiye süreci tamamlandığında ise kendi sonu gelecekti. Çünkü var olmasının yegane temeli PKK’nın varlığıydı. Ancak DTP içinde de iki hizbin var olması ortalığı daha da karıştırdı. Satranç oyununda hamleler üst üste  gelmeye başladı.

Bu iki gruptan birisi Ahmet Türk’ün başını çektiği ılımlı grup, diğeri ise Emine Ayna’nın temsil ettiği Diyarbakır grubu. Her iki grupta PKK’nın varlığından güç aldığı için aslında PKK’nın tasfiyesini istemiyor. Ilımlı grup PKK’nın meşru hale getirilmesini istiyor ve bu şekilde olan bir süreci destekliyor. Diyarbakır grubu ise bunu istiyor görünmesine rağmen asla istemiyor. Diyarbakır grubu kavgadan yana. Varlık temelleri buna dayanıyor. Diyarbakır grubu şu anda Kuzey Irak dağlarında vekil liderlik yapan Murat Karayılan ile aynı paralelde. Abdullah Öcalan’ın İmralı’da kalması gerekiyor. Ama onun liderliğinden vazgeçilmemesi gerekiyor. Aksi halde örgüt içinde liderlik savaşı çıkar ve örgüt parçalanır ve para kaynakları elden gider. Aslında hiçbir ideolojisi olmayan ve tamamen para nedeniyle örgütü idare eden üst düzey yöneticilerin kendilerine başka “meslek” aramaları gerekir. Ancak ABD ve bölgedeki diğer Kürt güçler tarafından tasfiye edilmek istenen PKK bu kaçınılmaz sondan kurtulamayacak gibi görünüyor.

Emine Ayna’nın başını çektiği Diyarbakır grubu, ılımlı gruptan farklı olarak açılım sürecinin bitmesini, DTP’nin kapatılmasını istiyor. Tokat Reşadiye’de yedi erin şehit edilmesi olayından sonra Emine Ayna’nın gazetecilere kahkahalar atarak “açılım bitmiştir arkadaşlar” demesi, bu demeçten sonra PKK’nın olayı üstlenmemesi, Ahmet Türk’ün ise olayın failinin PKK olmadığını, başka güçler tarafından provokasyon amacıyla yapıldığını belirtmesini takiben PKK’nın teamüllerine uymayan bir şekilde olayı 3 gün sonra üstlenmesi çok ilginçtir. Burada Ahmet Türk oyuna getirildi bana göre. Diyarbakır grubunun temsilcisi olan Emine Ayna’nın “açılım bitmiştir” açıklaması olayın failinin PKK olduğunu bildiğinin, Ahmet Türk’ün ise verdiği demeç ile bilmediğinin göstergesidir. Bu da Murat Karayılan ile Diyarbakır grubu arasındaki koordinasyonu gösteriyor. Bir de Murat Karayılan’ın Reşadiye olayından bir gün önce Roj TV’de “Durmak yok, biz yolumuza devam ediyoruz” şeklinde bir açıklama yapması da manidardır.

Bunu takiben Anayasa mahkemesi DTP’yi kapattı. Daha ilginç olan nokta ise DTP’nin kapatılma davasında, siyaset yasağı getirilen isimlerin ılımlı kanattan olması. Son derece radikal ve saldırgan söylemlerde bulunan Emine Ayna ve diğer Diyarbakır grubunun siyaset yaşamlarına devam edecek olması, bu kapatma davasının Kürt tarafı içinde ılımlı olanların saf dışı bırakılarak, Türkiye’de bir Türk-Kürt çatışmasını provoke ederek çıkar elde edecek grupların ekmeğine yağ sürdüğünü düşündürmez mi size? Anayasa Mahkemesi yalnızca savcı tarafından kendisine sunulan isimlere siyaset yasağı getirebilir. Yani iddianamede adı geçen kimseler hakkında karar verebilir. Ama her zaman savcı Yalçınkaya ek iddianame hazırlama yetkisine sahipti ve partinin şahin kanadını da bu sürece dahil edebilirdi. Anayasa Mahkemesinin bu kadar açık delile rağmen kapatmama şeklinde karar alması imkânsızdı. Bu gerçek bilindiği halde niçin asıl saldırgan olan kısım davada siyaset yasağının konusu olmadı? Bu durum ve kapatma kararının ardından Emine Ayna’nın gözlerinin içi gülmesi insanı huzursuz ediyor.

Bundan sonra ne olacak?

Satranç oynarken rakibin yapabileceği hamleleri düşünür ve o hamleler karşısında alternatif hamleler düşünürsünüz. DTP’nin bundan sonraki hamlesi sine-i millete dönme olursa Ak Parti’yi köşeye sıkıştıracak. Çünkü milletvekilleri istifa ederlerse TBMM genel kurulunda istifalarının kabul edilmesi gerekir. Bu durumda mecliste çoğunluk olan Ak Parti istifaları kabul edecek parti durumunda. Eğer kabul ederse açılıma aykırı davranmış olacak ki bunu yapması kendini bitirmek olur. Kabul etmezse, DTP biz istifa ettik, kabul etmediler diyecek ve her iki durumda da DTP kazançlı çıkacak. İstifa kabul edilse bile meclisten eksilen milletvekili sayısı 27 olacak, bir milletvekilinin ölmesi veya istifası durumunda da üç ay içinde ara seçim yapılması gerekir. Bu durumda da seçimin sonucu şimdiden belli.

Sonuçta DTP’den ılımlı kanat tasfiye oluyor, Diyarbakır grubu hakimiyeti ele geçirmek üzere. Bunun da hayırlı bir sonuç olacağını söylemek çok zor görünüyor.

Ak Parti en baştan beri dürüst davransaydı, oy kapacağım diye açılım adı altında saçma sapan bir söylem ortaya atmasaydı memleket için her şey daha iyi olacaktı. PKK tasfiye ediliyor, artık Irak’ta PKK istenmiyor, bizde üstümüze düşeni yaparız. Suç işlememiş olanlar gelsin, herhangi bir ceza vermeyeceğiz deseydi, her şey çok daha iyi olacaktı.

Emine Ayna kimdir?

Şu anda partinin resmi olmasa da eş başkanı olan 1968 Diyarbakır doğumlu Emine Ayna ortaokul mezunudur. Gökkuşağı Kadın Derneği adlı bir derneğin kurucusudur. Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi lideri olan Mahir Çayan ile birlikte Tokat’ın Kızıldere köyünde öldürülen Ömer Ayna’nın kuzenidir. Onu özel yapan ve parti içinde bu kadar etkin bir konuma gelmesini sağlayan koşul muhtemelen eğitim seviyesi ve bilgi birikimi değil, bu son durumdur. Tıpkı kendisi gibi atanma yoluyla örgüt liderliğine getirilen Abdullah Öcalan ile ortak bir yönü var: Kürtçe bilmemesi.

 

 

Lütfi Hocaoğlu


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
13.12.2009
18:40

Milli Gazete yazarı Gül’ün uçağında

Ahmet Hakan, Hürriyet, 13.12.2009

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, Milli Görüş ile yolları ayırdıktan sonra, epey bir süre her gün önüne gelen gazete tomarı içinden ilk Milli Gazete’yi çekip alıyordu.

Başbakan’ın ilk okuduğu gazeteydi Milli Gazete...

Bakıyordu ve acayip öfkeleniyordu...

“Şunlara bak ya... Neler de yazıyorlar” diyordu...

“Eski dava arkadaşları”nın kendisine acımasızca saldırmalarına fena halde bozuluyordu.

Sanırım Milli Gazete’dekilerin kendisiyle az da olsa gurur duymalarını bekliyor, eski yol arkadaşlığının hatırına hiç değilse bu kadar saldırgan olmamalarını umuyordu...

* * *

Bu durum Erdoğan’ın ilk iktidar döneminde hep böyle oldu...

İkinci iktidar döneminde...

Erdoğan güne Milli Gazete okuyarak başlama alışkanlığından vazgeçti.

Dikkate ve ciddiye almamaya başladı...

Kendi haline bıraktı Milli Gazete’yi ve eski dava arkadaşlarını...

Yok saydı yani... Görmezlikten geldi... Uçağına falan da hiç almadı...

Ambargo uyguladı fiilen...

Milli Gazete de bu uygulamayı hiç takmadı...

Milli Gazete ile Başbakan Erdoğan arasındaki ilişki bu şekilde sürerken...

En sürpriz atak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den geldi.

Gül, son Arnavutluk gezisine Milli Gazete’den bir ismi aldı...

Yeni Şafak, Türkiye, Zaman, Milliyet, Vatan, Sabah, Akşam temsilcilerinin yanında Milli Gazete’nin sakallı ve bereli yazarı Reşat Nuri Erol da Cumhurbaşkanı’nın uçağının konuk gazetecileri arasına girdi.

Böylece... Cumhurbaşkanı Gül, Milli Gazete’ye bir çiçek göndermiş oldu...

* * *

Peki Milli Gazete, Cumhurbaşkanı’nın bu çiçeğini alıp kabul etti mi?

Pek değil...

Her gazete Cumhurbaşkanı’nın uçağında temsilci bulundurmaktan bir kıvanç ve gurur çıkarırken...

Milli Gazete birinci sayfasında bu gururu okurlarıyla paylaşmadı.

“Yazarımız Reşat Nuri Erol, Cumhurbaşkanı’nın uçağında...” falan diye küçücük bir not bile yok birinci sayfada...

Peki ya iç sayfalarda...

Oralarda da bunun izine rastlamak mümkün değil...

Böylece koskoca gezi, sadece Reşat Nuri Erol’un köşe yazısının satırlarına gizlenmiş oldu...

* * *

Bakalım Abdullah Gül’ün “Milli Gazete açılımı”na Başbakan Erdoğan bir karşılık verecek mi?

Bakalım Zeki Ceyhan’ı yakında Başbakanlık uçağında görecek miyiz?

Takipteyim...

Reşat Nuri EROL’un CEVAP ve YORUMU

Muhterem Ahmet Hakan Bey;

Bugünkü köşe yazısındaki İlginize ve takibinize teşekkürler...

Arnavutluk’taki ilk günümüzde (10.12.2009), Sn. Cumhurbaşkanımızla yaptığımız basın görüşmesini haber ve fotoğraflarla gazeteye geçtikten sonra, Genel Yayın Yönetmenimiz Necdet Kutsal beyi arayıp gönderdiklerimi değerlendirmelerini istedim...

Bu sabah (13.12.2009) Necdet beyle yaptığım görüşmede, takip etmelerine rağmen gönderdiğim haber ve fotoğrafların ulaşmadığını söyledi... Teknik sebeplerle demek ki sadece köşe yazım ulaşmış... Malumunuz, Millî Gazete erken basılmak zorunda olduğundan, acil bir şekilde hazırladığım dokümanları Arnavutluk’taki fiziki şartlarda hemen göndermeye çalışmama rağmen, demek ki başarılı olamamışız...

Espriyle karışı bir not: Hürriyet’in imkanları olsa, elbette durum farklı olurdu!...

Üzüldüm ama durum benim ve gazetem açısından bundan ibarettir...

Bilvesile; yarınki "Karadağ’dan; Balkanlar’daki Türkiye’den..." yazımı da okumanızı istirham ederim...

***

Muhterem Ahmet Hakan Bey Kardeşim;

Bu yazınız benim için hayırlı bir vesile oldu...

Aylardan beri sizinle görüşmek için vesile arıyordum...

Nasip bugünmüş...

Ben kırk yıldan beri Üstad Sleyman Karagülle Hocamla alternatif sistem olan "Adil Düzen" üzerinde çalışıyorum...

Son aylarda, diğer pek çok çalışmalarımız yanında, internet ortamında haftalık "Akevler Adil Düzen Dergisi"ni yayınlamaya başladık...

Her arkadaşımız istediği bir YAZARI seçiyor ve kendi YORUMLARINI da ekleyerek kendi köşesinde serbestçe değerlendiriyor...

Dr.(tıp) ve Müh. M. Lütfi Hocaoğlu arkadaşımız, YAZAR olarak sizi seçti, her hafta sizin yazılarınızı YORUMLUYOR...

Bilginiz olsun...

***

Bilvesile; bizim kapımız herkese açık olduğu ve AKEVLER olarak herkesle çok rahat görüşen bir EKOL/EKİP olduğumuzdan; sizinle ve bütün çalışma arkadaşlarınızla görüşmeye ve hayırlı işlerde/çalışmalarda işbirliğine hazır olduğumuzu hatırlatırız...

Siz, Tayyip bey başta olmak üzere, başkalarına sitem edeceğinize; kendi kendinize ben/biz de aynen diğerleri gibi "ADİL DÜZEN ÇALIŞMALARINA" ve çalışanlarına neden ambargo uyguluyoruz diye sorgulayıverin...

Neden?!.

Ben/biz de kırk yıldan beri TAKİPTEYİZ ama "tık" yok!!!

Neden?!.

En derin selam, hürmet ve muhabbetlerimle...

Millî Gazete Yazarı

Kosovalı / Bosnalı

Reşat Nuri EROL

Ilker Ardic
14.12.2009
14:59

Lütfi hocamın yorumlarından dolayı teşekkür ederim.Bu yorumla hangi hain’in ne düşündüğünü dahada iyi anlamış bulunuyorum.Bu hainleri gördüğümde tek bir soru sormak isterim bunca insanın ölümünden sorumlu olup bu kadar rahat nasıl uyuyorsunuz acaba Ahirette bunların hesabını nasıl vereceksiniz ALLAH a ne diyeceksiniz çok merak ediyorum.Birde o kanlı ellerle nasıl yemek yiyorsunuz kanaryada canlı canlı yaktığınız o gencecik masum kızın kanıyla yemek yemek zor olsa gerek.Ama unutmayın Ahirette de o genç kızın siz yanarken seyredeceğinide eminim ALLAH büyüktür.





Sayı: 27 | Tarih: 13.12.2009
Hayrettin Karaman
İslam ve farklılık
1706 Okunma
2 Yorum
Hilmi Altın
Ahmet Hakan
Kürt cephesinden bazı söylentiler
1288 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Altan
Müslüman İsrail
1236 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Oktay Ekşi
Gidiş kötü
1161 Okunma
2 Yorum
Vahap Alma
Nazlı Ilıcak
Ölen de, öldüren de bizden
1150 Okunma
1 Yorum
Fatma Karuç
Ali Bayramoğlu
PKK, Tokat, DTP
1134 Okunma
Özgül Ertuğrul
Can Ataklı
Fehmi Bey’den al haberi AKP’yi zor günler bekliyor
1133 Okunma
Mesut Karaaytu
Mehmet Şevket Eygi
Tam Toz Duman
1133 Okunma
Emine Hocaoğlu
Toktamış Ateş
En büyük asker...
1127 Okunma
Osman Eskicioğlu
Ebubekir Sifil
Modern Çağda Tebliğ ve Davet
1114 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas
Bekir Berat Özipek
Dezenformasyon akıyor demokratlar bakıyor
1102 Okunma
Bünyamin Demir
Mahir Kaynak
Operasyon sürüyor
1098 Okunma
Süleyman Karagülle
Fehmi Koru
DTP kapatıldı, ama...
1096 Okunma
Ahmet Kirtekin
Zülfü Livaneli
Ahmet Türk’ten ılımlısını bulmak zordur
1075 Okunma
Ali Bülent Dilek
Fikret Bila
Gül: Anayasa Mahkemesi ne yapsın
1058 Okunma
Harun Özdemir
Mehmet Niyazi
Edebiyat mevsimi
1037 Okunma
Abdurrahman Erol
Reşat Nuri Erol
Arnavutluk’tan Balkanlar’daki Türkiye’den...
1035 Okunma
1 Yorum
Ilker Ardic
Ruşen Çakır
Talimat yine Apo’dan
1032 Okunma
Tayibet Erzen


© 2024 - Akevler