Yolsuzluklar Bahane Edilerek Darbe Yapılamaz
1016 Okunma, 1 Yorum
Mehmet Şevket Eygi - Milli Gazete
Emine Hocaoğlu

 

 

15 Şubat 2014

 

Sapla samanı, elma ile armudu birbirine karıştırmamak gerekir. Darbe ve yolsuzluk ayrı şeylerdir.

Bir ülkede yolsuzluk yapılıyor diye darbe yapmaya kalkışmak büyük bir mantık ve hukuk hatâsı olur.

Önce ülkemizde yolsuzluk yapılıyor mu sorusunun cevabını arayalım. Olduğundan, yapıldığından hiç şüphemiz olmasın. Çünkü Uluslararası Saydamlık Örgütünün (Transparency Internatıonal-TI) 2013 raporunda, Türkiye’nin notu 10 üzerinden sadece 5’tir. Demek ki, bizde kirlilik, yolsuzluk, kokuşma vardır. Bunu kimse inkâr edemez.

Yolsuzluk yapılıyor diye darbe mi yapılsın? Hayır hayır hayır… Yolsuzluğun ilacı, çaresi, çözümü darbe değildir.

Yolsuzluklar ancak işlerin, emanetlerin, makam ve mevkilerin vasıflı, ahlaklı, faziletli, ehliyetli, liyakatli, ruh asaletine sahip doğru ve dürüst uzman kimselere verilmesiyle önlenir.

Yolsuzluklara karşı hukukî tedbirler=önlemler alınması gerekir.

Mesela Çin’de, büyük ve yüklü yolsuzluk yapanlara idam cezası bile verilebiliyor. Yine de yüzde yüz önlenemiyor.

Bir cemaatin yolsuzlukları bahane edip sivil darbe teşebbüsüne girişmesi büyük bir mantık hatasıdır.

Nitekim attıkları bumerang dönüp dolaşmış ve kendi kafalarına vurmuştur.

Yolsuzluk ve kokuşma darbe yapmak için geçerli sebep ve gerekçe olsa, temizlik notları 5’in altında olan en az yüz ülkede senede bir kez darbe yapılması gerekir.

Türkiye’de 1960 ile 28 Şubat arasında dört darbe yapıldı da memleket ve devlet ileriye mi gitti, yoksa geriledi mi?

Yolsuzluklarla, kokuşma ile mücadelenin yolları vardır:

1. Siyasî bir parti kurar, seçimlere girerler, iktidar olurlarsa ülkeyi, halkı, devleti temiz ve şeffaf bir şekilde idare ederler.

2. Ellerinde büyük gazeteler vardır. Yolsuzluk dosyalarını titizlikle hazırlayıp yayınlarlar ve halkı uyarırlar.

3. Baskı grupları oluştururlar ve temizlik için çalışırlar.

Askerî olsun sivil olsun darbeler hukuka ve ahlaka aykırıdır.

Halkın ezici çoğunluğu darbe istememektedir.

Halk yolsuzluk olduğunu bilmiyor mu? Biliyor ama bile bile destekliyor. Niçin? Çünkü eski vesayet rejiminin hortlamasından, hortlatılmasından çok korkuyor.

O eski zalim, hain, korkunç, acımasız vesayet rejiminin boyunduruğundan kurtulalı kaç sene oldu? On sene bile olmadı. Vesayetçiler eski faşist, zalim, gayr-i millî rejimi tekrar getirmek için pusuda bekliyor. Darbe onlar için büyük bir fırsat olacaktır.

Birkaç adaletsiz, insafsız, mantıksız kişi bendenizi yolsuzlukları, hırsızlıkları desteklemekle suçluyor. Yalandır, iftiradır, haksızlıktır…

2011 yılında yazdığım “Allah Belanızı Versin!” başlıklı yazı yalancıların ve iftiracıların haksızlığını göstermeye yeter de artar.

Cenab-ı Hak bu dünyada ve öteki dünyada yolsuzlukların, haksızlıkların hesabını soracaktır.

Hiçbir haram, kirli, kara para bunları iktisab edenlerin yanına kâr kalmayacaktır.

Bunların hesabı dünyada görülmezse, en azından tokatları yenecektir.

Yolsuzlukları, eskiden olduğu gibi kötüler ve kınarken, bunları bahane ederek darbe yapılmak istenmesine hayır diyorum.

Çünkü darbeler daha fazla yolsuzluk, daha fazla kir, daha fazla kara para getirecektir. Gözyaşı, belki de kan getirecektir. Zulüm ve işkence getirecektir.

Allah bu ülkeyi, bu devleti, bu halkı eski vesayet, resmî ideoloji, faşist sistemin pençesine ve kucağına düşürmesin.

Fırtınalar içinde bata çıka yol alan gemide yolsuzluk yapılıyor diye kaptan köşküne çıkıp darbe yapmak isteyenler geminin batmasına sebep olabilir.

Kaldı ki, onların niyeti temizlik değil, her yolu deneyerek iktidarı ele geçirmektir.

Bendeniz siyasî iktidarlar sandıkla gelsin, sandıkla gitsin tezini savunanlardanım.

Yolsuzluklara hayır!

Sivil veya askerî darbelere hayır!

Yazının devamı için;

http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Yolsuzluklar_Bahane_Edilerek_Darbe_Yapilamaz/18675

 

Yorum:

 

Yeni Sistem İçin Çalışılmalı

Yolsuzlukların çözümü işlerin, emanetlerin, makam ve mevkilerin vasıflı, ahlaklı, faziletli, ehliyetli, doğru ve dürüst uzman kişilere verilmesiyle bir nebze önlenebilir. Çünkü makam ve mevkide olan kişileri yolsuzluk yapmaları için yukarıdan baskıyla zorlanabilirler. Onları öyle bir zorlarlar ki onlarda o yolsuzluğu yapmak zorunda kalabilirler.

Yolsuzlukların kesin çözümü sistemin değişmesiyle olur. Öyle güzel bir sistem olmalı ki kimse yolsuzluk yapamayacak şekilde olmalıdır. İşte bu sistem sadece Kuran'da vardır. Kuran'dan çıkarılmış bir sistemde yolsuzluğu yapan cezasını bulur. Ayrıca yolsuzluk yapmasına gerek kalmaz.

Türkiye'de insanlar Kuran'ı sadece dini yani ahlaki yönden başvurdukları için bu düzen değişmez.

Ama şu unutulmasın ki Kuran'da bir çok konu vardır ve bu konular hikaye olsun diye anlatılmamıştır. Orada anlatılanlar üzerinden bizler çıkan problemleri çözmek için kullanmadıkça ve düzen değişmedikçe yolsuzluklar devam edecektir. Kuran'a kişisel olarak bakıldıkça bu olumsuzluklar devam edecektir.

İnsanları ahlaklı, faziletli  yetiştirmek çok zordur. Sistem onu ahlaklı ve faziletli olmaya zorlamalıdır.

Şu anki düzen doğru olmadığı için çökmeye mahkumdur. Allah'ın istediği gibi düzeni getirirsek her şey düzelecektir.

 

 

 

 

 

Emine Hocaoğlu


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
21.02.2014
11:26

Camia ve AKP’ye; Batı düzeni ile buraya kadar!

REŞAD Türkiye’de ve başta okullarıyla olmak üzere şu kadar dünya ülkesinde (160 ülke) Cemaat/Camia/Hizmet’in etkili olduğu kendilerince yeni söylenir oldu, yeni anlaşılıyor!.. Peki… CIA başta olmak üzere ABD’yi yöneten güçler bu etkili olma ile ilgilenmiyor mu?.. Şu soru da mukadder… İkinci Dünya Savaşı’ndan beri dünyadaki tek süper güç mesabesinde olan ABD ve ona hükmeden sömürü sermayesinin ilgisi ve desteği olmadan bu ülkelerde “İngilizce ve seküler eğitim veren (Arapça ve İslâmî eğitim değil) bu okullar” açılabilir mi/ydi?!. Asıl soruya gelinirse… Dünya ülkelerinin ve özellikle İslâm ülkelerinin bu “İngilizce ve seküler eğitim veren okullara” mı ihtiyacı var; yoksa “Türkiye’deki İMAM-HATİP OKULLARI tecrübesi başta olmak üzere İslâmî ilimler + müsbet ilimler eğitim sistemi ve diğerleri…” tecrübesine mi?!. *** Operasyon 17 Aralık 2013’te başladı, 19 Aralık’tan itibaren konu ile ilgili nice yazılar yazdım ve “Cemaat/Camia/Hizmet”in ve AK Parti’nin başından itibaren özellikle “Millî Görüş Hareketine” karşı desteklenip “hormonlu” olarak büyütüldüğünü hatırlattım… En kritik soruları bugün sormuş olabilirim ve bu sorularla taraflı-tarafsız aklıselim sahiplerinin duygularına ve düşüncelerine de tercüman olduğumu zannediyorum… Bu soruları kırk yıllık “Millî Görüş mensubu ve hizmetkârı” ve elli yıllık “İmam-Hatip mezunu ve mensubu” olarak da soruyorum; “Cemaat/Camia/Hizmet” bunlara neden karşı?!. Yoksa… Başından beri (yani 1960 ve 1970’li İzmir’deki ilk yıllardan beri bizzat yaşayarak bildiklerimizi ama bugüne kadar hiçbir yerde yazmadıklarımızı da kastediyoruz…) desteklenip “HORMONLU” olarak büyütülmesinin “ASIL SEBEBİ” bu mudur?!. Bakınız… Bu köşenin adı “ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN” ve hem Cemaat/Camia/Hizmet’in hem de AK Parti’nin başından beri “Adil (Ekonomik) Düzen”e karşı oldukları, dost-düşman herkesin malumudur, son gelişmeler de bu malumun ilamıdır... Her şerde hayır da vardır, her musibet mutlaka nasihatler de içermektedir… Operasyon günleri ile başlayan bu şerdeki en büyük “hayır”, bu musibetteki en büyük “nasihat”, işte bu gerçeklerin en aydınlık gün ışığı gibi artık ayan beyan ortaya çıkmasıdır... Bu yapılanma, bu hizmet, bu eğitim, bu ekonomi, bu siyaset, bu sistem, bu düzen yani İslâmî olmayan bu faizci kapitalist Batı düzeni anlayış ve uygulamalarıyla buraya kadar!.. Evet… BURAYA KADAR! Çünkü insanlığın, dünya ülkelerinin ve özellikle de İslâm âleminin “SEKÜLER VE İNGİLİZCE EĞİTİM veren okullara” yani batmakta olan Batı uygarlığı sistemine değil... Bediüzzaman hazretlerinin de müjdelediği üzere; istikbal İslâm’ın olacaksa… İnsanlığın, dünya ülkelerinin ve özellikle de İslâm âleminin “ARAPÇA VE İSLÂMÎ EĞİTİM veren (mesela, özellikle İMAM-HATİP örneği) okullara” ihtiyacı var… (Sahi, Cemaat/Camia/Hizmet’in başından itibaren İmam-Hatip Okulları, Arapça ve İslâmî ilimlere ilgisizliği ile İngilizce ve kolej eğitimi ilgisinin sebebi ve desteği nedendir?!.) *** SONUÇ olarak… İnsanlığın, dünya ülkelerinin ve özellikle de İslâm âleminin… Prof. Dr. Necmettin Erbakan liderliğinde, “Millî Görüş Hareketi”nin kuruculuk, önderlik ve rehberlik ettiği “YENİ BİR DÜNYAYA, ADİL DÜZENE, ADİL EKONOMİK DÜZENE, ADİL DÜZEN MEDENİYETİNE” ve bunların etkisiyle olacaklara ihtiyacı var… Çağımız dünyasının “SOSYAL TUFAN” seviyesindeki “dinî-ilmî-iktisadî-siyasî sorunlarını” çözüme kavuşturacak bundan başka bir hareket ve hizmet varsa, beri gelsin… Hakka hizmet yolunda hidayet üzere sırat-ı müstakimde olanlara selâm ve dua ile… *** Ses kayıtlarından neyi anladık? 21 Şubat 2014 Cuma Levent Gültekin acikcenk@gmail.com Kimle kim arasında olursa olsun, özel konuşmaların internette yayınlanan ses kayıtlarını yazı konusu etmek hoşuma gitmiyor. Ne yazık ki, Türkiye gündemi, bu tür ihlaller, özel hayata müdahaleler, teşhirlerle dolu. İstesek de uzak duramıyoruz. Başbakan Erdoğan’ın telefon konuşmaları art arda yayınlanıyor. Cemaat lideri Fethullah Gülen’in telefon konuşmaları da öyle. Mahremiyetin hiçe sayılmasına mı yanalım, bu mahremiyetin şoke edici mahiyetine mi, bilemiyoruz. Hepimiz, bir topluluğa hitap ederken azami derecede özenli ve dikkatliyizdir. Kimilerimiz, özel konuşmalarımızda, eş dostla muhabbet ederken daha rahat olabiliyoruz. Ancak aradaki fark üslup farkıdır. Genel konuşmalarımız ile özel sohbetlerimiz arasında zıtlıklar, birbiriyle temelden çelişen nitelikler varsa, vaziyet vahim demektir. Başbakan, Deniz Baykal’ın “kaseti” yayınlandığında, “Bu özel hayatın ihlalidir” diyenlere cevaben “Ne özeli, genel genel!” demişti. Şimdi, kendi özel hayatı ifşa ediliyor. Fethullah Gülen ise, takipçilerine ısrarla “İstihbarata önem vermemiz gerek” diye nasihat ediyor, telkinde bulunuyordu. Şimdi, kendisi istihbaratın objesi konumunda. *** Topluma istikamet gösteren, ülkenin kaderini etkileyen iki liderin özel konuşmaları ortaya döküldü. “Büyük alim”, “mümtaz şahsiyet” diye nitelenen bir lider; “Peygamber efendimizi rüyada gördük tweet’leri ikiye katlayın emri verdi” dediklerinde “Evet yapın” dediğini duyduk. Gariban insanlara “Üstünlük sadece takvadadır” diye öğütler veren Gülen için, zenginliğin üstünlük, işadamının ‘değerli’ olduğunu anladık. 40 yıldır vaazlarında cemaate “Faiz haramdır bankalardan uzak durun” diyen Hoca efendinin taraftarlarına özel mesajla bankada hesap açmaya çağırmasındaki zıtlığı gördük. Mezhep savaşının bölgemizi kasıp kavurduğu bir dönemde önemli din adamının senaristliğini yaptığı dizide İran ve Şii düşmanlığını bilerek kışkırttığını anladık. İşadamlarını kontrol edebilir halde tutmak için rafineri gibi rüşvetler dağıttığını öğrendik. *** ‘Dünya lideri’ diye lanse edilen siyasetçinin, bir TV’deki alt banda tahammül edemediğini fark ettik. Yakınlarıyla, arkadaşlarıyla konuşurken birbirlerine “Hakkını helal et” diye incelik gösteren siyasetçilerin bir haber yüzünden insanların ekmeğiyle kolayca oynadığını öğrendik Aslında halktan biri gibi yaşamakla itibar kazanan bir siyasinin şatafat içinde yüzdüğünü duyduk. Ortadoğu’yu yönlendiren başbakanımızın “yılda 5 gün misafir olacağı” villanın tuvalet musluğu ile ilgilendiğini gördük. Rüşvetin ‘bağış’a dönüştüğünü anladık. Tüm bunları duymamış gibi yaşayabilir miyiz? Geleceğimize müdahil olmaya çalışan bu iki önemli insanın özel konuşmaları ile genel sohbetlerinde beliren zıtlıkları görmezden gelebilir miyiz? İki tarafın mensupları da “Ne var konuşmalarda, suç mu var?” diyerek durumu geçiştirmeye çalışıyorlar. Bana sorarsanız, bu konuşmaları asla duymamalıydık. Fakat aynı zamanda, bu konuşmalar asla yapılmamalıydı. *** Kendisini ziyaret ederek “Hocam, STV’deki Şefkat Tepe dizisi barış sürecine zarar veriyor” diyen gazetecilere “Ben bir konuşayım niçin yayınlıyorlar öğreneyim” diyen Gülen’in aslında dizinin senaristi olduğunu öğreniyoruz! Bu müthiş çelişkiyi görmezden gelebilir miyiz? Ne; “büyük alim”, “gönül adamı”, “dünyadan elini eteğini çekmiş derviş” diye bildiğimiz Fethullah Gülen, ne de “dünya lideri”, “garibanın dostu” sandığımız Tayyip Erdoğan bildiğimiz gibi çıktı. Burada strateji ile imaj arasındaki büyük farkı müşahede ediyoruz. Bütün bu tutarsızlıkları, ihtirasları, anormallikleri bir tek biz duymuyoruz. Tüm dünya duyuyor. Liderlerimizin bayağılıklarının utancından hepimize pay düşüyor. Bence iki tarafa da gönül verenlerin şu soruya cevap bulması gerek: Değer verip, bütünüyle itaat ettiğiniz bu insanlar gerçekte kim? Zor soru, değil mi?

Twitter.com/acikcenk





Sayı: 244 | Tarih: 16.02.2014
Yusuf Kaplan
Aanas cumhuriyetinden yazıyorum!
Kendi yavrumuzu büyütmek!
1090 Okunma
1 Yorum
Ali Bülent Dilek
Mahir Kaynak
Çelişkiler
İlmi Yönetim
1069 Okunma
4 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Şevket Eygi
Yolsuzluklar Bahane Edilerek Darbe Yapılamaz
Yeni Sistem İçin Çalışılmalı
1016 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Ahmet Hakan
Acayiplikler ülkesi
İki taraf zararda
1005 Okunma
3 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Barlas
Siyasetin geleceği 30 Mart'a endekslendi
Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez!
976 Okunma
Tayibet Erzen