İki bin polisi afiyetle yediler
1307 Okunma, 2 Yorum
Ahmet Hakan - Hürriyet
Lütfi Hocaoğlu

09.01.2014

GAZETECİ Metin Göktepe, gözaltında polisler tarafından öldürüldüğünde...

“Eski Türkiye”nin egemenleri, emniyet teşkilatında bir bekçiye bile dokunmamışlardı.

*

“Eski Türkiye”nin egemenleri böyleydi de...

“Yeni Türkiye”nin egemenleri farklı mı?

*

Ali İsmail, Eskişehir’in ortasında “polis/vatandaş dayanışması” sonucu dövülerek öldürüldüğünde...

“Suçu polisin üzerine atmak için arkadaşları öldürmüş olabilir” dediler.

Bir tanecik emniyetçiyi bile oradan alıp şuraya vermediler.

*

Ethem, Ankara’da herkesin gözü önünde polis kurşunuyla öldürüldüğünde...

Vuran polise “Durum en azından tartışmalı, sen en iyisi bir süre polislik yapma” bile diyemediler.

Bırakın bunu demeyi...

Ankara’nın göbeğine “Türk Polisi! Ankara halkı seninle gurur duyuyor” diye pankart astılar.

*

Roboski’de ana kuzuları savaş uçaklarının bombardımanıyla katledildiğinde...

Bir tek askere bile dokunmadılar.

Ne dokunması!

Dağlanan yüreklerin karşısına daha dün dayadılar nal gibi “takipsizlik kararı”nı...

*

Ceylan diye bir kız çocuğu vardı.

Güneydoğu dağlarında çobanlık yapıyordu.

Havan topuyla öldürdüler Ceylan’ı...

“Belki bir cisim çarpmıştır” dediler.

Bir onbaşıya bile kıyamadılar.

*

Hrant Dink’in katline seyirci kalan polisler, istihbaratçılar, askerler falan...

Hiçbirinin keyfini bozmadılar.

Hiçbirinin...

*

Polisi yedirmediler, valiyi yedirmediler, savcıyı yedirmediler, istihbaratçıyı yedirmediler, generali yedirmediler, onbaşıyı yedirmediler, bekçiyi bile yedirmediler.

*

Ne zaman ki haklarında yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ortaya atıldı.

Yemelere ve yedirmelere doyamıyorlar.

Habire yiyorlar, habire yediriyorlar.

İki bin polisi görevden aldılar, yine de yatışmadılar:

Göreve getirdiklerini bile görevden aldılar.

*

“Yedirmeyiz” falan hikâye oldu yani.

Artık nerede bir polis müdürü falan görseler, afiyetle yiyorlar.

“Yedirmeyiz” falan diyorlardı.

Resmen vampir oldular, resmen zombi oldular.

Durduramıyoruz: Habire yiyorlar.

Yazının tamamı için Not supported field expression!

Yorum:

Zallam

Zulüm düzeninde uyanık olmalısınız. Sürekli tetikte olmalısınız. Güç sizde olmalı. Zayıflık göstermemelisiniz. Her yerde adamlarınız olmalı ve size karşı yapılan komplolara karşı dikkatli olmalısınız. Rakibinizi ezmelisiniz. Rakibinizi ezdikten sonra sizin de yanınızda palazlanıp size rakip olacakları da fazla büyümeden sindirmelisiniz. Sürekli huzursuz, mutsuz, gergin bir şekilde iktidarda olduğunuzu sanırsınız.

Oysa zulüm düzeninde iktidarda olan, iktidarda olup düzenin gereği zalimlik yapan değil, zallam olandır. Zallam zalime istediğini yaptırır. Zallam her tür teşkilatın içine adamlarını yerleştirir. Hem de öyle yerlere yerleştirir ki en tepelere.

Amerika’da Gülen çok özel bir konuşma yapıyor. Bu konuşma yalnızca en yakınların yanında yapılabilen bir konuşma. Oysa tam karşısında oturan o “en yakın” gizlice çekim yapıp servis ediyor görüntüleri.

Amerika’da Gülen’in böyle “en yakınları” Türkiye’ye talimatlar veriyorlar. “Hocaefendi bunun böyle yapılmasını istiyor” diyorlar. Türkiye’deki cemaat mensupları bunu doğrulamak için Gülen’e soracak değil ya. O “en yakınlar”ın her dediği icra ediliyor.

Sadece cemaat mi? PKK kuruluyor. Kurucular dışarıdan organize edilmiş. Gün geliyor, KCK kuruluyor. Polis KCK yöneticilerini bir bir tutukluyor, sonra bir bir sessizce salıyor. Çünkü tutuklanan KCK yöneticisi MİT’im diyor. Polis MİT’e soruyor. Doğru çıkıyor.

Devlet büyüğü olan zatın da durumu çok farklı değil. Danışmanları var. O danışmanları önceden tanımıyor. Geçmişlerini ve geçmişlerindeki ince ilişkileri bilmiyor. Ona sunuluyorlar. O da kabul ediyor. O danışmanlar, istihbarat devlet büyüğüne gerekli istihbaratı veriyorlar. O da “en doğru” (!) emniyet müdürlerini göreve getiriyor.

Yine devlet büyüğüne veriyorlar mükemmel istihbaratı (!) ve mükemmel danışmayı (!). Generalleri hapislerde süründürürlerken bunun ne kadar önemli olduğunu, gerçekte iktidarda olmanın yolunun bu olduğunu bildiriyorlar. O da bunun için kendisine asla kazık atmayacağı (!), ona son derece bağlı olacak olan (!) savcıya özel yetkiler veriyor. Hatta özel korumalı arabasını bile tahsis ediyor. O kadar çok asker hapislerde süründürülüyor ki sonunda bu fütursuzluk genelkurmay başkanının terörist olması saçmalığı ile sonuçlanıyor.

Yine veriyorlar devlet büyüğüne mükemmel istihbaratı (!) ve mükemmel danışmayı (!). “Kürt sorunu” terimini kullanmasının sorunu çözeceğini söylüyorlar. Bunun ülkeyi bölünmeye götüreceğini akıl edemez hale sokuyorlar. Hatta o kadar becerikliler ki bu istihbarat ve danışmada, devlet büyüğüne öyle şeyler yaptırıyorlar ki PKK legal hale geliyor, Öcalan devlet büyüğü oluyor (!) ve kafalarındaki çözüm Öcalan’ın iki dudağı arasında oluyor. Mükemmel istihbarat (!) durumun buraya gideceğini anlayamıyor.

Yine bu kimin kontrolü altında olduğu belli olan KCK, gün gelecek, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi sokaklara dökülecek, ortalığı karıştıracak, öyle bir fitne çıkacak ki…

İşte bu insanlara zulümler yaptıran zallamı yenmenin tek yolu var: Adil Düzen. Bunun dışında mevcut zulüm düzeni, adı üstünde zallamın at koşturduğu düzendir. Deplasmanda onu yenmenize imkân yoktur. Önce maçı kendi sahanıza alırsınız yani Adil Düzeni getirirsiniz. Ondan sonra zallama sadece kösün kösün gitmek düşer.

 

 

Lütfi Hocaoğlu


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
13.01.2014
08:19

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/AliBayramoglu/hanefi-avciyla-film-gibi/48122

Reşat Nuri Erol
13.01.2014
09:30

Mehmet Baransu sanki bugünleri anlatıyor

13 Ocak 2014 Pazartesi

Süleyman ÖZIŞIK

Tarih 12 Ağustos 2013. 17 Aralık'ta yapılan yolsuzluk operasyonundan 4 ay, yani 125 gün önce... Bu tarihte Gazeteciler Yazarlar Vakfı, 11 maddelik bir bildiri yayınlamış, AK Parti ile Cemaat arasındaki kavgayı toplum önünde sürdürmenin ilk adımını atmıştı. Bu açıklamadan bir gün sonra, Gazeteciler.com isimli internet sitesinde, Taraf Gazetesi'nin olay yaratan haberlerine imza atan Mehmet Baransu'nun bir söyleşisi yayınlandı. O günlerde yaşanan bir sır görüşmeden ve o görüşmeden çıkan sonuçtan şu sözlerle bahsediyordu Mehmet Baransu: "Zaman'ın tepe ismi Ekrem Dumanlı ile Başbakan Erdoğan özel bir görüşme yaptı. Gergin geçen görüşmede taraflar birbirlerine son sözlerini söyledi. İpler tamamen koptu!" Baransu'nun o tarihte söyledikleri bununla sınırlı değil. Bakın okuduğunuzda size "Vay beee" dedirtecek başka neler söylemiş: "MİT'in cemaate yönelik fişleme belgeleri bu dönemde kamuoyuna yansıyabilir. Vatandaş perde arkasındaki gerilim ve savaşın hangi noktalara ulaştığını görebilir..." 17 Aralık operasyonundan önce bu durum yaşandı mı? Yaşandı! MİT'in cemaate yönelik fişleme iddiaları hangi gazetede, kimin imzasıyla yayınladı? Taraf Gazetesi'nde Mehmet Baransu'nun imzasıyla değil mi? Şimdi gelelim Mehmet Baransu'nun o söyleşide dillendirdiği en bomba açıklamaya... Bakın ne diyor: "Hükümet ile Cemaatin bu yol ayrılığından karlı çıkacak olan kısa vadede hükümet olacak. Ancak uzun vadede Cemaat karlı çıkan taraf olur. Zira eli temiz. Bu dönemde kirli işler dökülebilir. Yerel seçimler arefesinde bu kavga daha da büyürse bence Cemaat hükümetin kirli işlerini ifşa edebilir. Bu Tayyip Bey'in atacağı adımlara bağlı.." Bugün bunların tamamını birebir yaşıyor muyuz? Yaşıyoruz! Bu anlatılanlardan ortaya çıkan sonuca bakılırsa, Mehmet Baransu daha o dönemde, hükümetin içinde bazı cemaat mensuplarını fişlediğinden haberdar! Daha da önemlisi, Mehmet Baransu bazı bakanların yolsuzluk yaptığını ve bu yolsuzluk belgelerinin cemaatin elinde olduğunu görebiliyor. Baransu'nun bilgisi veya öngörüsü, o belgelerin bugünler için saklandığını da ortaya koyuyor! Yani anlayacağınız Cemaat, bazı mensuplarının AK Parti tarafından fişlendiğinden haberdarmış ama sessiz kalmayı tercih etmiş! Dersaheneler meselesi gündeme gelmese, bu fişleme iddiaları da asla gazetelerde haber olmayacakmış demek ki... Kabinede bazı isimlerin yolsuzluk yaptığından da, Savcı Zekeriya Öz'ün bunları takip ettiğinden de aylar, hatta yıllar önce haberdarmış cemaat mensupları. Şayet Erdoğan kendisine yönelik "Dershaneler kararından geri adım atmazsanız, yolsuzluk dosyaları açılacak" tehdide boyun eğse, biz bu yolsuzluk haberlerini asla ve kat'a öğrenmemiş olacaktık! Madem bu konuya geldik, o zaman birşey daha yapalım. Size daha önce de anlattığım, ama detaylarına girmediğim bir konuyu bu kez tüm ayrıntıları ile anlatacağım. Beni uzun zamandır okuyan kardeşlerim hatırlar: Hem 7 Haziran 2013 tarihli yazımda, hem de o tarihlerde çıktığım bir televizyon programında Gezi olaylarında yaşanan ve kimsenin dikkatini çekmeyen bir ayrıntıdan şu sözlerle bahsetmiştim: "Saat sabahın 07.00'ı...Gezi Parkı'nda yaprak kımıldamıyor. Bazı masum eylemciler hamakta sallanıyor, bazıları yeşilliklerin üzerine uzanmış kitap ve gazete okuyor, bazıları ise bağdaş kurmuş kahvaltı yapıyor. Ama bir tuhaflık var. Bütün kameralar açık, bütün fotoğraf çeken muhabirler ayakta ve hepsi aynı noktaya odaklanmış. Polise "müdahale edin" diye bir emir gelmemişken, ortalıkta çevik kuvvet bile yokken tuhaf bir şekilde, görüntü almaya çalışıyor hepsi. Bu sırada TOMA diye tabir edilen aracın içindeki polis, bir talimat dahi gelmeden aniden harekete geçiyor. Suçları sadece kahvaltı yapmak, hamakta sallanmak, kitap gazete okumak olan eylemcileri tazyikli suyla dövmeye başlıyor. Göstericiler şaşkınlıkla ne olduğunu anlamaya çalışırken bir başka polis grubu gaz bombaları ve biber gazları ile ortalığı cehennem alanına çeviriyor. Bu polisler olaydan sonra sorguya alınıyor. Kimin talimatı ile harekete geçtikleri soruluyor. Resmi olarak hiç kimseden talimat almadıkları belirleniyor ve hepsi açığa alınıyor. Yapılan araştırmalarda, emniyette yapılan operasyon sonucu görevden alınan amir ve memurlardan talimat geldiği ortaya çıkıyor!" Ve o günlerde şu soruyu sormuştum: "Polis ve MİT teşkilatında örgütlenmesi zarar gören, gücünü kaybeden kimler?" Gazi olaylarında cemaate bağlı gazete ve televizyonların vandalları destekleyen yayınlarını izlerken şaşırıyor, Zaman'ın Kahire Temsilcisi'nin, yabancı basına olayları değerlendirirken, "Bir halk diktatöre karşı direniyor" demesinin nedenini merak ediyordunuz değil mi? Cevabını buldunuz mu? *** O günlerde "Bu oyun daha yeni başladı ve devam edecek" demiştim, yine söylüyorum. Bu oyunun birinci ayağı 30 Mart seçimleri. Sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi, en sonunda da genel seçimler. Cemaate bağlı bazı kişiler, kendilerini siper niyetine kullanıp omuzları üzerinden ateş eden dış güçleri de, uluslararası oyun kurucuların öldürücü darbelerini de görüyor ama, umursamıyor. Dershaneler konusunda ve emniyetteki atamalar konusunda geri adım atılmazsa bu iş devam edecek! Bakın daha fol yok, yumurta yok! Ama ben buradan iddia ediyorum. "Yakında yeni bir operasyon furyası başlayacak. İki bakana yönelik bu operasyonun yapılacağını cemaate yakın gazeteciler de, cemaatin kendisi de çok iyi biliyor! Hatta operasyonun düğmesine de bizzat cemaat basacak" diyorum. Sakın ha! Bu yazdıklarımdan "Yolsuzluktan gözaltına alınan isimler masumdu" sonucu çıkmasın. Kör gözler görmese de, sağır kulaklar işitmese de günlerdir buradan, "Yolsuzluk dosysında adı geçenlerin tamamının masum olduğuna inanmıyorum" diye haykırıyorum. Evet, kabul! Tüm dev kurumlarda olduğu gibi AK Parti içinde de çürükler var. Ama seçim döneminde toplumun algısını değiştirmeye yönelik operasyonlarla bunun yapılması adalete ve yargıya olan güveni onarılmaz bir şekilde zedeliyor. Burada Başbakan'a da bir görev düşüyor. Erdoğan'ın, en küçük yolsuzluk ve rüşvet olayının dahi üzerine bizzat gitmesi ve bu isimleri bulup, partiden defetmesi gerekiyor. Sadece Erdoğan değil... Aynı şekilde cemaatin üst düzey yöneticilerinin de, kaset ve belge tehdidiyle istediğini koparma hevesine kapılan şantajcı ve fitnecileri temizlemesinin vakti geldi de geçiyor.





Sayı: 239 | Tarih: 12.01.2014
Ahmet Hakan
İki bin polisi afiyetle yediler
Zallam
1307 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Barlas
Skandal türlerini seçmek mümkün olsaydı
Algı değişmeli
1220 Okunma
Tayibet Erzen
Mahir Kaynak
Mücadele Metotları
Bozuk Düzen
1206 Okunma
7 Yorum
Süleyman Karagülle
Yusuf Kaplan
Selefiler Mısırı nasıl batırdıysa,'Cemaatte Türki
Cemaatin ve Ak partinin tavanı ve tabanı arasında
1168 Okunma
Ali Bülent Dilek
Hüseyin Gülerce
Paralel Gönüller...
Çıkar Paralelliği
1037 Okunma
Zafer Kafkas
Mehmet Şevket Eygi
Onlar Bid’atçi ve Sapıktır
Gelenekleri Din Kabul Etmemek
1017 Okunma
Emine Hocaoğlu


© 2024 - Akevler