Hangi Aşamadayız?
1229 Okunma, 3 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

22/12/2013

-Beklediğim sermaye ile devletler arası meydan muharebesi gerçekleşiyor. Hedef Erdoğan değildir.

-Sermaye Türkiye’yi ele geçirip, İslam alemini devletlere karşı kullanıp devletlerin yöneticilerini elden geçirince İslam alemini kurdurmaktır. Ondan sonra dünya sermaye devletini kurmayı hedeflemektedir.

 

-Geçmişte Türkiye’yi bağımsız hale getirmek, güçlendirmek isteyen herkese böyle oyunlar oynadılar.

-Menderes’in asılması ile böyle oyunlar oynandığını gördük ve Akevler ve Kredi yardımlaşma kooperatifi kurarak içimize kapanmak istedik. Rahat bırakmadılar. Kendimizi savunmak için parti kurduk.  Ordumuz sermayeyi dinlemeyince, Demirel’i ılımlı İslam (şeriatsız İslam) felsefesi ile karşımıza çıkardı. Biz de şeriatçı Erbakan’ı çıkardık. Demirel başarısızlığa uğrayınca şeriatçılığı bırakmak şartı ile Erdoğan’ı karşımıza çıkardılar. Sermaye sıkıntıdan yine kurtulmanın çarelerini arıyor.

 

-Erdoğan’sız bir koalisyon kurmak istiyorlar. Cemaat’i kullanarak parti ikiye bölünecek. Erdoğan’sız CHP AKP hükümeti kurulacak.

-CHP bir zaman 11 milletvekili transfer etti. MSP devre dışı bırakıldı. Sonra CHP meclis dışında kaldı. Satın alınan veya aldatılan milletvekilleri ile bir yere varılamaz. İstenen seçimleri hileli yapıp antidemokratik yönetimi yeniden canlandırmaktır. Yarın bunu her yerde deneyeceklerdir.

 

-CHP bu doğrultuda görüşmeler yapıyor. Sandık bir hükmet arayışıdır. Çünkü halk Erdoğan’ı destekliyor.

-Tarım döneminden kalma hukuk; sanayileşmiş, uygar dünyamızı yönetemiyor. Ekseriyet sistemi dengesiz sistemdir. Sermayenin veya siyasetin halkı kandırmasıdır. Adil Düzen’in bir sistemi gelmedikçe,  siyasi partiler dayanışma ortaklıklarına dönmedikçe, ekseriyet sistemi nispi sisteme dönüşmedikçe, ekseriyet demokrasisi yerine hicret demokrasisi gelmedikçe bu çalkantı dinmez.

 

-Yapılacak iş teslim olmak değildir. Bu psikolojik savaşı, ulusça yenmedir. CHP bunu denemelidir.

-Savaş Obama, Putin, Erdoğan üçlüsüne karşı oynanmaktadır. Bu Türkiye’nin iç savaşı değil insanlığın sömürü sermayesinden kurtulma savaşıdır. Akıllı davranırsa Erdoğan’la, davranamazsa onsuz bu savaş kazanılacaktır. Takdiri ilahi böyledir. Sermayenin sömürüsü ömrünü doldurmuştur. Ya vazgeçecek ya da yok olacaktır. Kendileri de bölünmüştür, vazgeçenler galip gelecektir.

 

27 Aralık 2013

Paralel devlet

-Paralel devlet eskiden beri vardır. Seçilmişler gösterilirdi.  Basın ve bürokratlar devleti idare ediyordu.

-Dışarıdaki sömürü sermayesi işbirlikçi sermayenin parasını kullanıyor, basını ele geçiriyor, bürokratları korkutarak istediğini yaptırıyordu.

 

-1980’de MİT’in daire başkanlığından emekli edildim. Üniversitelere almadılar. Konya’da bir üniversite aldı. Emniyetten sakıncalıdır diye kayıt geldi. Yetkili dinlemedi, aldı.

-Benzer maceraları yaşadım. Sırf Müslüman olduğum ve ne CHP, ne de DSP’li olduğumdan kovuldum. Askerler İzmir’de bana görev verdiler.  Akevlerin kurulmasını Allah böyle takdir etti.

 

-Anılarımı yazdım diye MİT bürokratları beni mahkemeye verdiler. Anılarını yazan bürokratların kitaplarını ibraz ederek beraat ettim.

-Rüşvet vermedik, yolsuzluk yapmadık, vergi kaçırmadık, devlet yardımı ve kredi almadık diye bizi de Devlet Güvenlik Mahkemelerine verdik, asker yargıçlar beraat kararını verdiler.

 

-Gayem bana yapılanları anlatmak değildir. Paralel devlet vardı ve bunlar ülkeye hizmet edenleri cezalandırıyorlardı.

-Menderes’i, ülkeyi tarım döneminden sanayi dönemine geçirdi diye astılar. Hasan Polatkan’ı onların izni olmadan karşılıksız para bastı diye astılar. Zorlu’yu Kıbrıs’ta barış getirdi diye astılar. Bunları bozuk düzen yapmıştır. Bu sebeple biz onlarla değil düzenle meşgul olduk. Onları gönderdik ama yeni düzen getiremedik. Bugünkü sancılar bundandır.

 

NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

 

Yorum:

Akevler

1960’larda kamu görevinden atıldım. Hiçbir eksikliğim, hatam yoktu. Derin gücün derin amirlerine takındığım tavır beğenilmediği için görevime son vermişlerdi. İzmir’e gittim, orada İkinci Dönem Kilis milletvekili Remzi Gürses, bu sorunların makroda çözülemeyeceğini, halkın örgütlenerek ekonomik yapısını kurması gerektiğini ortaya koymuş, Halil Rıfat Paşa da bir bahçe ortaklığı kurmuştu. Katıldım. Birlikte beş altı sene kaldık. Usulde anlaşamadık. Dostluğumuz sonuna kadar devam etti. Ahmet Tahir Satıoğlu ile Akevler’i kurduk. Onlar da ortak oldular.

Bizim çalışmamıza o paralel devlet mani olmaya başladı. Biz mücadeleye devam ettik. Savunmamız için Erbakan’la siyasi parti kurduk. Paralel devlet bize saldırırken devletimiz hep yanımızda oldu. Hep o yanımızda oldu. Bilhassa askerler haklı olduğumuzu gördükçe hep yanımızda olmuşlardır.

Akevler Erbakan’ı bağımsız aday yaptı. Başarıya ulaştı. Erbakan bizden kimseyi almadı. Dört kurucu Milli Görüşçü yürüttü. Necmettin Erbakan, Hasan Aksay, Süleyman Arif Emre ve Fehmi Cumalioğlu. Biz sonuna kadar Erbakan’ı destekledik. Ak Parti ile karşı karşıya geldiklerinde de onun yanında olduk.

AK Parti ise Akevler kadrosudur. Dört kurucusu vardır. Erdoğan, Gül, Arınç ve Atalay. Erdoğan kooperatifimizin ortağı olmamıştır. Ama ilçe başkanı olduktan sonra çok yakın ilişkimiz olmuştur. Onun çalışma arkadaşları Akevler’in aktif ortaklarıdır. Dolaysıyla bizim için Akevler’in ortağı kadar bize yakındır. O da kendini bize o kadar yakın hisseder. Diğer üçü Akevler’in ortağıdır. AK Parti’nin ikinci kadrosu vardır. Cemil Çiçek, Vecdi Gönül, Abdülkerim Aksu ve Mehmet Ali Şahın. İlk üçü ortağımızdır. Şahin ortağımız değildir ama Akevler’in Adil Düzen’i ile yakından ilgilenmiştir.

Akevler için Milli Görüşçüler ile AK Parti arasında fark yoktur. İkisini de destekledik. Desteklemeye devam ediyoruz. Cemaat gelince, Akevler kurulmadan önce Nur Evleri kooperatifini kuracaktık.  Gülen sonra gelmişti. Mustafa Birlik Risalelerin merkeziydi. İzmir’in meşhur Nurcularıyla çok yakınlığımız oldu, benim bağımsız adaylığımı desteklediler. Mustafa Birlik, Mustafa Bayman, Ahmet Feyzi Kul, Atıf Hoca, Akevler Gülen’i destekledi. Milli Görüşçülere karşı olmaları siyasi bir taktikti. Cemaat oyları bize vermiştir.

Erdoğan hata yapmıştır. Tertip ortaya çıktığında, hemen İç İşleri bakanı ile Adalet Bakanı istifa etmeli sonra gelen bakanlar,    tahkik ettikten sonra görevden alınmışlardır. Bununla beraber onların görevlerine son verilmemiştir, görevleri değiştirilmiştir. Mahkemeye bile verilmemişlerdir. Heyecanlanmamıza gerek yoktur. Biraz sonra gerçekler ortaya çıkacak, samimi olanlar tekrar görevlerine başlayacaktır.

Şube müdürleri biliyorum. Hiçbir yetkileri yoktur. Sadece orada oturup maaş alıyorlardı. Bizimle karşılaştıklarında saygı gösteriyorlardı. Şimdi de asıl fitne olanakları ordadır. Biraz sonra gerçekler ortaya çıkacak, bu müdürler tekrar yerlerine iade edilecek. Ama bundan sonra artık gerçekten şube müdürü olacaklardır.

Evet, bunlar devlet içinde devlet kurmuşlardır. Çünkü devlet içinde devlet vardı. Bunları şube müdürleri yaptırmıyordu. Kendileri de ister istemez gruplaştılar. Gruba karşı grup oluşturdular.  Biraz sonra devlet içinde devlet kuranlar deşifre edilecek ve tasfiye edilecek, samimi olanlar yeniden göreve geleceklerdir.  O zaman bunların devlet içinde devlet olmalarına gerek kalmayacaktır.

Bu usul hatalıdır. Devlet içinde ayrı bir grup meydana getirmek devleti bölmektir. İslamiyet’te her yerde gruplaşma meşrudur. Alenidir. Herkes bilir ki bu polis bu gruba mensuptur. Herke bilir ki bu hakim bu gruptandır. Gruplaşmanın yasak olduğu bir yerde demokrasi yoktur demektir. Askerlikte de üstünü seçme yetkisi ile gruplaşma meydana gelir. Her bölük ayrı bir grup oluşturur.

Hukuk düzeninde gruplaşma aynı birlik içinde olur, askerle birlikler arasındadır.

Son olarak şunu söylemek isterim, Erdoğan’ı ve Arınç’ı birbirlerine güvendikleri ve kötü günlerde kenetlendikleri için tebrik ediyorum, onlara dua ediyorum. Allah’ım onlara daha çok hizmet vermelerini nasip eyle. AK partide Akevler ile hiçbir ilişkisi olmayan iki kişi daha vardır. Biri Davutoğlu, diğeri Babacan’dır. AK parti baştan beri siyaseti ve ekonomiyi, bunlara yürüttürüyor.  Bu on kişi kenetlenip durduğu müddetçe Allah AK Parti’yi muzaffer kılacaktır. Bu kenetlenme ancak Adil Düzen üzerinde olursa devam eder. Adil Düzen’i yani İslam düzenini reddettikçe birlikleri uzun zaman devam etmez.

 

 

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
30.12.2013
16:54

Akit yazarı Gülen'in yerine geçecek ismi yazdı!

AK Parti- Cemaat savaşında şaşkına çeviren iddialar ortalıkta.

Bu iddialardan biri var ki ağızları açık bıraktı. İddianın sahibi Yeni Akit Gazetesi'nin ağır toplarından Abdurrahman Dilipak. İddiasına göre Cemaatin oyununu yine bir Cemaatçi ifşa etti. Bu kişi Fethullah Gülen'in yerine Cemaatin başına geçecek olan isimdi. Cemaat yapısı içindeki kriptoları yakın takibe alınca ipin ucunun MOSSAD VE CIA'ya çıktığını görmüş ve soluğu hükümetin kapısında almış. GÜLEN'İN YERİNE GEÇECEKTİ İşte Dilipak'ın Gülen'in yerine geçecek isimle ilgili bomba iddiası; "Cemaatin bu ani atağının aslında bir çok sebebi var.. Tamam kötü bir zamanlamaydı, ama sıkışmışlardı.. Çünki, Gülen'in yerine gelmesi sözkonusu isimlerden biri, cemaat yapısı içindeki kriptoları yakın takibe aldı. İpin ucu MOSSAD ve ClA'ya kadar gidiyordu. Oynanan oyunun farkına varınca görevden uzaklaştırıldı. O da bu işin izini sürdü. Sonunda elde ettiği bilgilerle Başbakanın kapısını çaldı. ARINÇ BUNU KASTTETMİŞ Arınç'ın "bizi uyutmuşlar" dediği kirli oyun bu! İşin içinde yok yok, Cemaat dedikleri yapı bir Truva atı.. Şunu da söyleyeyim, sızdıkları yönlendirdikleri tek "Cemaat" yapısı da bu değil! Bildik derin yapı işte; Media Mafia, Sermaye, Siyaset, Bürokrasi, STK, tekmili birden işin içinde.. BÜTÜN İSİMLER BELİRLENDİ Peki, madem bunlar biliniyor, ne bekleniyor..? Söyleyeyim: Elde o kadar çok belge ve bilgi var ki, bunların gözden geçirilip, yapının efradına cami, ağlarına mani bir şekilde tasnif edilmesi gerekiyor.. Ordu, Polis ve istihbarat örgütü içindeki yapılanmada görev alan yeşil kabuki, aktif profesyonel ve kripto isimler ve bağlantı kurdukları, Media, Sermaye, dış kanalları hepsi ortaya çıkartılmış.. OCAK'TA CEMAATE DARBE İNECEK Bu bilgilerin çoğu istihbarat kaynaklı arşiv bilgileri değil, Cemaatin kendi içinden gelen aktüel bilgiler ve belgeler. Her gün bunlara yenileri ekleniyor.. Bu tasnif işi tamamlanınca, Ocak içinde dava açılır sanırım. Bu ultra modern darbe girişimi ve paralel devlet yapılanması davası Ergenekon ve Balyoz'dan daha ilginç olacağa benziyor.. Bakarsınız bu ara birileri ülkeyi terketmek zorunda kalabilir.. CEMAAT O İSMİ BİLİYOR Cemaat bu bilgileri Başbakan'a aktaran ismi biliyor. Başbakan üzerlerine yürümeden acele ile ve panik içinde operasyonu başlatmaya karar verdiler.. Yarın geç olabilir diye düşünmüş olmalılar.. Erdoğan da onların harekete geçesini bekledi.. Ben 6 aydır yazıyordum bu konuyu.. Bu iş bir yıldır masada bekletiliyor..

Reşat Nuri Erol
02.01.2014
08:02

CEM KÜÇÜK

YAZIYOR...

,

Devlete meydan okumanın bedeli! Türkiye'de ortalama bir yazarsanız her şeyin rutin geliştiğini, önceden plan program yapılmadığını, olan biten her şeyin hayatın doğal akışında geliştiğini düşünürsünüz. Size kimse inanmaz, o başka ama bunları söyler durursunuz. Mehmet Haberal beraat ederken onunla aynı ithamlardan yargılananlar ağır cezalar aldılar. Mustafa Balbay ceza alıp dosyası Yargıtay'dayken tahliye olup vekilliğine kavuşurken, biri hariç haklarında hiçbir hüküm olmayan beş BDP'li vekil bırakılmadı. 2007'den beri milletvekilliği yapılan Sebahat Tuncel'in vekilliği Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından düşürüldü. Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluklarının olduğu 28 Şubat darbesinin mimarlarından içeride tek kişi kalmazken, 14 yaşındayken idamla yargılanan Yakup Köse'nin Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin onaylamasıyla yeniden cezaevine girecek. Cemaate yakın yazarlara sormak lazım. Bu hukuk kararları tesadüf mü, yoksa yargıda birileri hükümeti zora sokacak adımlar mı atıyor? 17 Aralık Darbesi'ne gelene kadar bu kadar yargı kararını sizler izah edebiliyor musunuz? Bence edemiyorsunuz ama ne de olsa hükümete vurulacak her darbe amaca giden yolda mübah diye düşünüyor olabilirsiniz. Abdülkadir Selvi iki gün önce 17 Aralık darbesiyle ilgili şunları yazdı: 'Operasyon UYAP'a girilmedi. Adalet Bakanlığı'nı bırakın Başsavcılığa dahi bilgi verilmedi. UYAP'a başka isimler hakkında dosyalar açılıp, soruşturma yürütüldü. Operasyon kayıtları POL-NET'e yüklenmek yerine ayrı bir yerde muhafaza edildi. Bunun adı dünyanın her yerinde cuntadır.' Peki İstanbul Başsavcısı Turan Çolakkadı ne dedi? 'İki yıldır yürüyen soruşturmalar var, benim haberim yok.' Demek ki emniyet ve yargıdaki bir yapı kendi ekipleri dışında gizliden gizliye operasyonlar yürütmüşler. Bundan artık kimsenin şüphesi yok. 17 Aralık'ın hemen peşinden 19 Aralık'ta 41 kişilik ikinci bir liste ortaya çıktı. Üçüncü köprü, havalimanı, demiryolu vb. gibi Türkiye'nin 2023'e giden yolda ne kadar milli sermayesi varsa hepsini bir torbaya koymuşlar. Eğer bu 41 isim tutuklansa Türkiye şu anda eli kolu bağlı bir ülkeydi. Dolar ve avro almış başını gitmiş, faizler tavan yapmıştı. Böyle bir işi planlayıp uygulamaya koyanlar milli olabilir mi? O zaman dertleri ne? Çok basit. Erdoğan'ı alaşağı etmek ve hatta yapabilirlerse yargılamak. Dün TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu bir açıklama yaptı ve kritik bilgiler verdi. -Başbakan'a sunulan İstihbarat raporunda, devlet içindeki paralel yapının planı detaylarıyla yer aldı. 42 ilde yapılacak 'Cadı Avı' engellendi. Başbakan'a sunulan raporda 2 bin rütbeli emniyetçi, akademisyen, bürokrat, hakim, savcı, basın mensubu, işadamı var. Örgütün şifresi aralarında... -HSYK açıklaması açıkça yargıya müdahaledir. İki pırpırlı kollukla, hukuk tanımayan bir kaç savcı ülkeyi dinamitledi. HSYK da tahrip gücü oldu. Son komploların varlığı, Türkiye'nin yarım asırdır içindeki bir kısım ulusalcı çeteleri, jakoben dayatmacıları ve darbecileri unutturmasın! Muhtemelen bu raporu Erdoğan'a sunan MİT Müsteşarı Hakan Fidan. Bu bilgiler ışığında yapılan toplantılar ve uygulamaya koymak istedikleri kaos planı da devletin bilgisi dahilinde. O zaman hem Kuzu'nun raporlarından hem de Erdoğan'ın açıklamalarından şunu anlayabiliriz: Devlet kendisine meydan okuyan ve darbe planları yapanları er ya da geç açıklayacak. Önce bazı yasal düzenlemeler yapılacak diye tahmin ediyorum. Peşinden de bu cuntanın bütün sac ayakları birer birer deşifre edilecektir. Devlet bunu yapmak zorunda. Çünkü aklı başında herkes hükümetin devrilmek istendiğini biliyor. Kimse böyle topyekun bir saldırıya geçmez. Şayet devlet bu yapıyı ortaya çıkarıp yargı önüne çıkartmazsa bu kez kendisi zor durumda kalır. Gerçi bu yargıyla ne yapabilir çok tartışılır ama en azından planları deşifre etmeli ve bu kirli süreci yönetenlerin kim olduklarını ortaya çıkarmalı. Seçilmiş, meşru hükümete meydan okumanın bir bedeli olmalı.

Bizi çok hareketli günler bekliyor.

Reşat Nuri Erol
02.01.2014
08:16

Ali Bulaç

YAZIYOR... Ne oldu da böyle oldu?

Bugünlere nasıl geldiğimizi anlamamız gerekir. Hatırlayalım: AK Parti kurulduğunda içeride merkez sağ ve merkez sol partiler çökmüştü; ABD, Afganistan ve Irak üzerinden bölgeye yerleşmeyi planlıyordu. AK Partililer kuruluş doktrinlerini “uzlaşma” kavramı üzerine kurdular. Gerekçeleri şuydu: “Yaşadığımız 28 Şubat tecrübesi bize gösterdi ki Erbakan’ın kafasıyla iktidar olunmaz, olunsa da iktidarda kalınmaz. İktidar olmanın ve iktidarda kalmanın yolu ‘uzlaşma’dan geçer. Bundan böyle a) Küresel güçlerle (ABD, AB ve İsrail), b) İçeride askerî ve sivil bürokrasiyle c) Büyük sermaye ile” uzlaşılacaktı. Buna karar verilince medyada 28 Şubat’ta “Erbakan’ı savunan”lar onu ilk terk edenler arasında yer aldı. Bu doktrin seslendirildiğinde bu köşede ve çeşitli platformlarda doktrinin yanlış olduğunu, uzlaşılacak güçlerin Türkiye’de ve bölgede sorunun sebebi olduklarını, uzlaşılsa bile bir süre sonra AK Parti’yi tasfiye etmek isteyeceklerini anlatmaya çalıştım. Beni kimse dinlemedi, Erbakan gibi “eski kafalısın” dediler, böylelikle çok sayıda arkadaşım yola çıkmış oldu. Doktrin cazipti, iktidar vaat ediyordu. Parti kuruldu, yola çıkıldı, Kemal Derviş’in ekonomi, AB’nin reform yol haritasına bağlılık beyan edildi. Daha milletvekili bile değilken Avrupa ülkeleri Sayın Erdoğan’la görüşmek üzere sıraya girdiler, Oğul Bush, Beyaz Saray’da iki saat görüştü, Amerika daha önce Clinton’ın sarahaten belirttiği üzere “Türkiye, 21. asrın kaderini belirleyecekti.” Mesele şuydu: Amerika ve Batı, bundan sonra büyük kavga ve belki savaşların yaşanacağı Pasifik’e gidiyordu. Ortadoğu sisteme entegre edilmeyen boşluktu, bölgeyi kendi haline bırakamazdı. ABD’nin iki doktrini vardı: Muhafazakârların askerî güç kullanarak düzen kurmak, Demokratların yumuşak güçle (kadın hareketi, STK’lar, demokrasi, liberal felsefe, eğitim, TV dizileri vs.) bölgeyi dönüştürmek. AK Partili Türkiye her ikisine de talipti. Bölge rejimleri (otokrat yönetimler, askerî diktatörlükler) çoktan “son kullanma tarihi geçmiş ilaç” gibiydi, bundan sonra bünyeyi sadece zehirliyorlardı. Küresel güçlerin -içlerinde Likut’çu olmayan Yahudi lobilerinin- üç talebi vardı: 1) İsrail, sınırları belirlenmiş bir bölge devleti olsun, ehlileşsin, 2) Enerji kaynakları ve enerji nakil hatları güvende olsun, 3) Radikal İslamcı gruplar iktidar olmasın. Bölgeyi bu üç parametreye göre ancak Türkiye, İran ve Mısır düzene sokardı. İhale Türkiye’ye verildi ama İran’la rekabet istenmedi. Çünkü Türkiye bölgeye girerken İran’la çatışırsa bundan İran güçlenerek çıkacaktı. İran, İmam Humeyni’den beri ortak düşman Bizans’ı (yani ABD ve İsrail’i) hedef almıştı, bu da onu güçlendiriyordu. Türkiye zamanla İran’ı yanına alacak, Suriye’yi çözüp Batı’ya yaklaştıracak sonra Mısır’la da bölgeyi yeni rayına oturtacaktı. Başrol Türkiye’ye verildiğinden kapsamlı restorasyonla işe başlandı: a) Küresel sermayenin yönü Türkiye’ye çevrildi, sel gibi para akmaya başladı, b) Türkiye, uluslararası düzeyde inanılmaz diplomatik ve siyasî desteğe sahip kılındı, c) Avrupalılara Türkiye’yi AB üyelik sürecine daha aktif dahil etmeleri için baskı yapıldı, d) İçeride periyodik darbeler yapan cuntaların tasfiye edilmesine yardım edildi, askerî vesayet rejimi “durduruldu”, yok edilmedi. e) Yakın bölge ülkeleriyle, özellikle Suud ve Körfez ülkeleriyle ciddi parasal ve siyasî ilişkiler kuruldu, “sıfır ihtilaf” politikasıyla neredeyse ortak bakanlar kurulu oluşturuldu. f) Afrika’ya koridor açıldı. 2011’e gelindiğinde her şey tersine döndü.

...

YAZI ŞU CÜMLEYLE BİTİYOR:

Doktrin yanlıştı, İslamî değildi, riskliydi. Doğrusu ne olmalıydı? Cumartesi gününe kaldı.





Sayı: 237 | Tarih: 29.12.2013
Mahir Kaynak
Hangi Aşamadayız?
Akevler
1229 Okunma
3 Yorum
Süleyman Karagülle
Ahmet Hakan
Bazen kitap, paradan tehlikelidir Başbakanım
Geçmiş geleceğin aynasıdır-2
1035 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Yusuf Kaplan
Yeni 'darbe girişimi' de Ergenekon'un arkasındaki
Müslümanım diyenler müslüman,müminim diyenler müm
971 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mehmet Barlas
Operasyonun nihai sonucu seçimlerde alınacaktır
Operasyondan çıkarımlar
940 Okunma
Tayibet Erzen
Mehmet Şevket Eygi
Büyük Korkum ve Endişem
Kuran'ı Anlama Üzerine Çalışılmalı
897 Okunma
Emine Hocaoğlu