Devletin Gücü
1159 Okunma, 5 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

 

29/09/2013

-Devletin gücü kurumların güçlü olması ile oluşmaz. Aynı zamanda kurumlar arasında ideolojik değil, akıl yoluyla oluşan aralarında güçlü birlik ve dayanışma varsa devlet güçlüdür.

-Kurumlar arasında dayanışma yerinden yönetim ve hakemlerden oluşan yargının üstünlüğü ile sağlanır.  Gayesi olmayan topluluklar yaşayamazlar, gelişemezler. Akıl gayeyi belirlemez, gayeye nasıl varılacağını belirler. İdeolojisiz topluluk olmaz.

 

-On eylül darbesinin dünya şartlarının olarak gereği yapıldığını yazmıştım, dışarıda yazılan makale görüşlerimi teyit etmişti.

-12 Eylül darbesi değil müdahalesidir. On senede bir müdahaleyi planlamış sermaye bununla Türkiye’nin geri bırakılmasını hedeflemişti. Askerler, müdahaleleri yaptılar ama ülke lehine çevirdiler. Hukuk düzeninde önlemek sivillerin işidir. Askerler askerce önleyebilir. En kısa zamanda hukuk düzenine dönmüştür.

 

-Devletin bir kurumunu diğer bir kurumun izleyip üst yönetimi haberdar etmesini mahkeme doğru bulmadı.

-Haberleri yorumlayan bir merkez bulunur. Haberdar etmek her vatandaşın fahri görevidir. İhbar edilen mutlaka haberdar edilmeli ve savunma yazısı alınmalı. Ondan sonra dosyalanmalı.

 

-Deşifre oldum halk beni ispiyoncu kabul etti. Hükümet benimle çalışmak istemedi.  Sonraki hükümet de beni karşı partiden gördü.

-Gizli istihbarat İslami değildir. Askerlik dışında istihbarat yapılamaz. Tecessüs haram edilmiştir. Bilgili olmak ve iyi niyetli olmak sebebiyle geçmişteki bu çalışmalar herhangi bir eksiklik değildir. Mahir’den yeniden yöneticiler yararlanmalıdırlar.

 

-İstihbarattaki gayem devletin iç yapısını öğrenmek ve kurumlar arası yarışmayı dayanışmaya çevirmekti.

-Geçmişte insan hata yapmış olabilir. Bugün hata olan o günkü şartlar arasında hata olmayabilir. Mahir Bey’in şimdiki görevi uluslararası ve yüksek devlet yapısındaki siyasette yönetmeyi belirleme olmalıdır.

 

-Devlet tekdir. İçteki yarışma dışa karşı parçalı olmalıdır. Akılla dünyaya katılmalıyız.

-Akılla değil ilimle insanlığa hizmet etmeliyiz.

 

05/10/2013

Hangisi Doğru

- Kimilerine göre paket iktidarın kendi çıkarını hedefliyor.

- Paket, sermayenin oyalama programından ibarettir. Doğrudur ama önemsizdir.

 

-Bize göre demokrasinin gereği paket hazırlanmıştır.

-Demokrasi insanlar için lükstür. Önce karın doymalıdır. Sonra güvenlik sağlanmalıdır. Ondan sonra da insan özgür olmalıdır. Aç insanın özgürlüğü olmaz. Güvenliği olmayanın özgürlüğü olmaz.

 

-Cumhuriyet kurulurken ulusal topluluk oluşturuldu. Bazı hatalar yapıldı.

-Uygarlaşmada, kabile topluluklardan sonra il toplulukları oluştu. Ondan sonra, ülke çapında yönetim oluşur. Tek dil konuşmaya başladılar. İmparatorluklar oluştu.  İmparatorluklar parçalandı ulusal devletler oluşmaya başladı. Cumhuriyet, imparatorluktan ulusa dayanan devlet oluşması dönemidir. Bu başarılmıştır. Türk ulusu oluşmuştur. Ulusallaşma esnasındaki baskılara artık gerek kalmadığı için şimdi ulusun devamlılığını sağlamak için yerel yönetime ve yaşam farklılıklarına izin vermek zorundayız. Paket buna göre adım atmadır.

 

-Pakette iki grup vardır. Biri kitlerin istediğidir. Karşı çıkanlar dışarının etkisindedirler.

-Özel gruplara hak tanımak bölücülüktür. Kanun kişileri ve grupları hedef almaz. Tekel sermaye yasalar çıkarır. O yasalar içinde gruplanma oluşur. Grup için kanun çıkmaz, kanun gruplaşmaya imkan verir.

 

NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

 

Yorum:

Yeni Düzen

İnsanlık 50 bin yıl göçebe hayatı yaşadı. On bin senedir yerleşik düzene geçti. Yazıyı buldu. Kişi yönetiminin yerine kural yönetimine geçti. Hukuk düzenini tarım dönemi içinde oluşturdu. O yönetim sayesinde uygarlaştı. Bugünkü sanayi dönemi oluştu. Yazı kadar önemli olan bilgisayarı keşfetti. Soy yönetimi yerine seçilmiş yönetimi benimsedi.

On bin senelik tarım dönemi hukuku bugünkü gelişmiş sanayi döneminin düzenlenmesine yetmemektedir. Bunu herkes bilmektedir. Solun devrimcilik ülküleri buradan gelmektedir. Yeniliğin yapılması gerektiğini hemen hemen bütün insanlık artık kabul etmektedir.  Ne var ki gelinmesi gerekenin ne olduğunda en küçük bir anlaşma yoktur. Denemeler de başarısız olmaktadır.

Adil Düzen, bu yeni düzenin ne olduğunu söylemektedir. Nasıl bulunacağını söylemektedir. Sonuçlarda değil, sonuçlara giden yol üzerinde iddialı bulunmaktadır. Getirdiği öneriler sadece örnektir. Her zaman daha iyisi bulunabilir, hemen onu kabul etmek gerekir.

1- Önce bugünkü uygarlığı ön yargısız ilmi araştırma metotları içinde öğrenmemiz gerekir. Bu uygarlık geçmiş uygarlıkların devamıdır. Bizim uygarlığımız da bu uygarlığa dayanmaktadır. Bu uygarlık kötü değil yaşlıdır. Ömrünü doldurmuştur. Biz bu uygarlığa varis olacağız. O halde yapılanları iyi öğrenmemiz, neleri değiştireceğimi belirlememiz gerekir. Bunun için de matematik bilgisine sahip olmalıyız. Matematiksiz ilim olmaz ve matematiksiz bir şey öğrenilmez. Bugünkü batı uygarlığı Mısır, Yunan, Roma uygarlıkları tipindedir. Sanayii uygarlığıdır.

2-  Sonra, bu batı uygarlıklarını doğuran doğu uygarlıklarını öğrenmemiz gerekir. Bunlar, Mezopotamya, İbrani, Hıristiyanlık ve İslam medeniyetleridir. Bu medeniyetlerin sonuncusu olan İslam medeniyeti bizim medeniyetimizdir. Hukuk medeniyetidir. İnsanlık bugün yeni hukuk medeniyetini oluşturmak zorundadır. Bunun için Kuran dilini öğrenmek gerekmektedir. Kuran Arapçasını bilmeden peygamberlerin getirdiği hukuk uygarlıklarını bilmek mümkün değildir. Bunu yalnız Müslümanlar değil tüm insanlık öğrenmek zorundadır. Bugün yaşayan dört büyük de İbrahimi dindir. Bunların dördünü herkes hak kabul edecek ve onlar üzerinde birlikte çalışmalıyız.

3- Gerek matematiğe dayalı sanayii uygarlıklarını gerekse Kuran Arapçasına dayanan hukuk uygarlıklarını öğrendikten sonra yeni uygarlığın sorunlarını çözmeye başlamalıyız. Bunun için tüm insanlar bu çalışmalara katılabilmelidir. Ama çalışmaya başlamak için kimseyi beklememeliyiz. Yeni uygarlık yeni projelerle oluşacaktır. Değişik konularda değişik projeler hazırlanacak. Bu projeler ortak bilgiye dayanacaktır. Ama projeler farklı olacaktır.  İşletmeler 100 hanelik semtler şeklinde hazırlanacaktır. Ekonominin hücreleri olacaktır. Yönetimler ise bin hanelik bucaklarda düşünülmelidir. Bucak siyasi hücre olacaktır.  

4- Projeler yapıldıktan sonra, bu projeleri kimse uygulamaz. Pilot denemeler yapılmalı ve bu pilot denemelerde başarılı olanlar devreye girmelidir. Gerek semtler gerekse bucaklar, merkezden dayatarak değil kendi istekleri ile ve özgürlükleri içinde kurulmalıdırlar. Kuracağımız kooperatifler bunları desteklemelidir.

Uygulamalar yapıldıkça karşılaştığımız sorunlar yeniden çözülecek böylece başarılı uygulamaya varıncaya kadar devam edilecek. Başarılı olanlar da daha başarılı olma çabası içinde devam edecek.

Bir adamın kafasından çıkan hayali projeler başarıya ulaşamaz.  Sermaye kapitalizm ve sosyalizmi böyle hayaller üzerine kurmuştur. Çözümde rol almamıştır. Sancılı geçişler olmuştur. Birinci ve ikinci cihan savaşları tarihte en fazla kanın aktığı savaşlardandır.

Akevler, bu çalışmalara 1967’de başlamıştır. Bugünkü Gülen cemaati ve Milli görüş Akevlerin bu çalışmaları, bağımsız gelişmeleri ile oluşmuştur. Belli bir adım atılmış. Ancak çözümler sonuç vermemiştir.

Akevler şimdi yeniden ikinci çalışmaya başlamıştır. Hedefe biraz daha yaklaşacaktır.

 

 

 

 

 

 

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
07.10.2013
08:47

http://www.zaman.com.tr/ibrahim-ozturk/duzen_2148160.html

"DÜZEN!"

YAZI ŞÖYLE BİTİYOR:

"ABD’de rüşvet, kayırma, iltimas günlük hayatta, tabanda görülmez. Orada katı bir şekilde kurallar geçerlidir. Yani sistem at pazarlığı yapmak gibi basit işlerle oyalanmaz. Deveyi hamudu ile götürmek tepelerde ve küresel düzeyde olur. Halka ‘adil düzen’ varmış mesajı vermek için ayyuka çıkan olaylarda da arada sırada bir suçlu tespit edilip kelle alınır. İdeoloji, düzen ve kurumlar kısaca böyle. Şimdi sıra geldi düzenin adamlarına."

***

BİR DE

"FIKH'IN RUHU"

İSİMLİ ŞU YAZI DİKKAT ÇEKİCİ:

http://www.zaman.com.tr/ahmet-turan-alkan/fikhin-ruhu_2148127.html

...

"Bir âlimin muslihâne irşadı ile bir silahlı eylemcinin mücâhidâne reyi yanyana gelse neticede silâhlının sesi daha gür çıkıyor, onun reyi hükümfermâ oluyor. Aynı kaynakların farklı fasıllarına yapılan atıflarla desteklenmiş birbirine zıt gerekçeler karşısında kafa karışıklığına düşünce cümleten şöyle bir “Def-i mazarrat, celb-i menâfîden evlâdır yahu” diyemiyoruz. Zirâ “Fıkh”ın ruhu kaybolmuştur; İslâm hukuku’nun parıltılı tedvîn geçmişi esnasında kurulan müesseseler, Nass’a sıkıca berkitilen kavramlar galiba taşlaşmıştır. Terörist ile “Bagy” kavramlarını yanyana koyunca ne türlü bir zihin ekipmanından mahrum kaldığımızı anlayabiliyor muyuz, ben şüpheliyim!"

...

Reşat Nuri Erol
09.10.2013
06:56

"AHŞAP EVLER" ÇALIŞANLARI OLARAQK DİKKATİMİZİ ÇEKMESİ GEREKEN BİR YAZI...

İLGİNİZE VE BİLGİNİZE SUNUTORUM...

SELAM VE DUA İLE..

REŞAD

***

Beton ile ahşap Çok şükür bu ruhsuz çağda ruhunu ve kalbini kaybetmeyen mimarlarımız var. Bunlardan biri Semih Akşeker. Kendisini tanımıyorum. Ayraç dergisinin Ağustos sayısında (sayı 46. Bu sayı Cittaslov-Sakin Şehir konusuna ayrılmış. Mutlaka edinip okuyun) Akşeker ile bir konuşma yapılmış. Bu değerli konuşmanın bir bölümünü sizlerle paylaşmak istedim. Apartman hayatının 3 neslin hayatını dondurduğunu söylüyorsunuz, bu söylemi açar mısınız? Semih Akşeker: Âdet ve geleneklerin, yaşam tarzlarının hızla değiştiği bir zamanda yaşıyoruz. Yeni teknolojiler de bu değişimi tetiklemektedir. Tabii bu değişimlerin ev yaşamına yansıması da kaçınılmaz hale gelmektedir. Fakat bu değişim ihtiyacına mukabil apartmanların buna ayak uydurabilecek nitelikte esnek yapılar olmadığını görüyoruz. Siz bir apartman yapmakla (ortalama beton ömrünü 75 sene hesap edersek) orada yaşayacak en az üç neslin hayatını dondurmuş oluyorsunuz. Hayatın dinamik ve değişken olmasına karşın apartmanlar bu değişime cevap veremeyecek derecede statik ve durağan binalardır. Apatmanlar ek almaz, ilâve kabul etmez, değişikliğe imkân vermezler. Yıkılana kadar yapıldığı ilk şekliyle kalmaya mahkûmdurlar. Farzedelim dairenize bir yaşlı yakınınız taşınacak, ona bir oda ve banyo temin etmek gerekiyor. Şimdi bu nasıl olacak, nereden tesisat geçireceksiniz, mümkün değildir. Farzedelim teknik imkân var, bu sefer alt katta oturanlar tavanından su borularının geçmesine nasıl razı olacak? Bilimsel olarak betonun zararlarından bahseder misiniz? Beton neden kötüdür? Semih Akşeker: Az bilinen ve/ya gizlenen bir gerçek şudur: Beton radyoaktif radon gazı yaymaktadır. Betonarme binalarda yapılan ölçümlerde 200-300 bekerele kadar çıkan radyoaktif değerler çıkabilmektedir. WHO'ya göre bu seviye insan sağlığını tehdit eden sınırların başlangıcıdır. Radon gazı vücutta toksik bir etki yapıyor, bu etki kansere kadar gidebiliyor. Amerika'da 1994 yılında yapılan bir araştırmada akciğer kanserinden ölenlerin %14'ünün bina içi radona maruz kalanlar olduğunun anlaşılmasından sonra betonarme binalara radon gazı tahliye aspiratörleri konulması mecburiyeti getirilmiştir. Aynı uygulama 2000 yılında İngiltere'de başlatıldı. Ayrıca beton içerisinden geçirilen bakır elektrik kabloları beton içindeki demirin tetiklemesiyle manyetik alan oluşturmakta, insanın hem beden hem ruh sağlığını derinden etkilemektedir. Yine betonarme binalarda oturanların romatizma, böbrek ve astım hastalıklarına daha çok yakalandığı istatistikler tarafından ortaya konmuştur. Müstakil ahşap evlerin avantajları nelerdir? Semih Akşeker: Ahşap dünyada kendini yenileyebilen tek inşaat malzemesidir. Üretimi ve işlemesi kolaydır. Üretimi esnasında enerji sarfiyatı çok düşüktür. Ahşap atmosferdeki karbon bileşiklerini emerek bünyesinde tutarak gövde yapıyor. Ne kadar ahşap ev yaparsak hava kirliliğini o derece azaltmış oluruz. Bakın çimento üretimi ile dünyada her yıl atmosfere 3,5 milyar ton karbondioksit salınıyor ve hava kirletiliyor. Karbonsal atıklar tabiatın kendini temizleme gücünün çok üstüne çıkınca da küresel ısınma ve iklim değişikliği başlıyor. Ahşap ev sayısı arttıkça daha çok karbon bileşikleri emilecek ve salınanın aksine dünya daha temiz dünya olacak demektir. Ahşap ev yapmakla orman alanları azalmaz, tersine artar. Amerika ve Kanada'yı bu konuda örnek verebiliriz. Ağaç kesmekten korkmayalım, ağaç tekrar kökten geliyor, mühim olan orman alanlarının imara açılmadan yine orman alanı olarak bırakılmasıdır.

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/MustafaKutlu/beton-ile-ahsap/39977

Reşat Nuri Erol
10.10.2013
04:19

http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Beton_ile_ahsap/16923#.UlYJ4VDwkRs

Reşat Nuri Erol
10.10.2013
10:59

Balyoz! Ergün Diler 10 Ekim 2013, Perşembe Yargıtay'ın merakla beklenen kararı dün geldi. Çetin Doğan başkanlığında toplanan SEMİNER grubuna ceza yağdı! Dışında kalıp bunlarla birlikte hareket ettiği söylenen askerler de hafif olmayan cezalara çarptırıldı! Kuvvet komutanlarından binbaşıya kadar yelpaze geniş... Peki biz bu cezalara nasıl bakmalıyız? Yargıtay'ın son sözünden ne anlamalıyız? En önemlisi gelecekte ne yaşayacağımızı nasıl tahmin etmeliyiz? Soru çok! Ama daha önce defalarca söylediğim gibi DARBE ve CUNTAları anlamak şart! 12 Eylül darbesi olmadan hemen önce Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya, Amerika'dan dönmüş ve düğmeye basılmıştı! İnanın Ege Ordu Komutanlığı'na BONDOCU olarak giden Kenan Evren Paşa'nın bile ne Genelkurmay Başkanı olacağından ne de darbede kullanılacağından haberi vardı! Senaryo dışarıda yazılır bizim askerlerimizin bir kısmı da maalesef rol alırdı! Türkiye kabuk değiştiriyor! Kanını emen UR'dan kurtuluyor! Haliyle bu çok sancılı oluyor! Kolay değil! Hiç ortada görünmediği halde PERDE arkasından ülkeyi yöneten güçlerle mücadele sanıldığı gibi ter akıtmadan olacak bir iş değil! İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye'ye giren Amerika ile zaten ev sahibi olan İngiltere'nin mücadelesidir başımızı ağrıtan! Londra, her kuruma ve sermayeye sızıp yönetmesiyle bilinir! Böyle de oldu zaten! Bazen kendi, bazen de Amerika'daki MUSEVİ partnerlerinin gücünü alarak Türkiye'ye çöktü! Gizli kodlarda, Kraliçe'nin ve Musevi baronların parmak izi olduğundan Türkiye'de ANADOLU kokan, Müslüman kimliği taşıyan hiçbir şey istenmedi! Ne zaman böyle bir hareket olsa MERKEZ MEDYANIN katkısıyla bir kaşık suda boğuldu! AK Parti ve Erdoğan iktidara geldiğinde de aynı senaryo sahneye konuldu! Bunun gerçek ayağı ERGENEKON'du! Darbeler, cuntalar, suikast ve zehirleme girişimleri, telekulaklar, tehditler, uyarılar ne ararsanız vardı! Erdoğan yılmadı! Ergenekon her ne kadar asker ağırlıklı görünse de ÇOK ÖNEMLİ NUMARALARI SİVİL olan oluşumdu! Bu hareket İSTANBUL BARONLUĞUNUN kontrolündeydi! Asla ve kat'a iktidarda bir MÜSLÜMAN istenmiyordu! Daha doğrusu sözlerini dinlemeyen bir Müslüman! Olay burada patladı! Ergenekon çerçevesine baktığınızda Avrupa'yı görürsünüz! İsim vermek istemem ama bazı profesörler ve sivillerin Avrupa başkentleriyle arasından su sızmaz! Sivil bir yapının sadece bir kısmı, hem de önemsiz bir kısmı içeridedir! BÜYÜKLER hala dışarıda olup, GEZİ olaylarında sonuç alınmadığını görünce sinirlenerek JETLERİYLE yurtdışına çıkmaktadır! İlişkileri geniş bir AĞ'ın içindedir! Bu yapı Türkiye'nin kendi içindeki kavgaları bitirip bölge ile ilgilenmesini asla istemez! Çıkarları gereği bunun yapılmasına da katlanamaz! Başörtüsü özgürlüğünü, Kürtler'le kucaklaşmayı içine sığdıramaz! Bunlar yapıldığında Türkiye'nin büyümesi gündeme gelecektir ki dertleri ve önlemek zorunda oldukları FACİA (!) budur! Ergenekon katı resmi ideolojiyi savunup DEVLETİN sadece kendi vatandaşlarıyla uğraşmasını ister! Savaş varken Kürtler'le barışı aklından bile geçirmez! Dine ve tarihe mesafe koymayı emreder! Ortadoğu kirli bir alan, Arap ise ikinci sınıf insandır! Maalesef gerçek budur! Bu nedenle de Türkiye'yi büyütmek için yola çıkan Erdoğan hedeftir! Devlet BÜYÜME kararı aldıktan sonra SİVİL merkezli ERGENEKON'a operasyon yapıldı! Çoğu dışarıda tutularak "Artık bu davadan vazgeçin!" mesajı verildi! Ama asla geri adım atmazlardı! Alışmışlardı! Çekileceklerine yeni bir DOSYAYI piyasaya sundular! BALYOZ! Balyoz'da 319 asker DARBEDEN hakim karşısına çıktı! Birçoğu tutuklandı! Oysa bizim tarihimiz gösterdi ki DARBELER iki bilemediniz üç kişi tarafından hazırlanır EMİR gereği de bütün ordu tarafından uygulanırdı! Yani BALYOZ'da Çetin Doğan'ın hükümetten nefret ettiği gerçek olsa da 319 askerle DARBE planı yapması akıl karı değildi! Dedim ya Evren Paşa bile son anda öğrenmişti! Balyoz, Ergenekon'a karşı KRALİÇE odaklı hareketin İNTİKAM alma biçimiydi! İçinde Çetin Doğan gibi darbeci çok sayıda insan olsa da masumlar da vardı! Amaç iktidarın askerle arasını açmak, karşı karşıya getirmek ve kaosla Erdoğan'dan kurtulmaktı! Balyoz'u yaptıran İngiltere, Ergenekon'un hem ilerlememesini istiyor hem de kendisine çalışanların serbest kalmasına çalışıyordu! Zaten tutuklu olan birçok üst rütbeli askerin kendi aralarında ERDOĞAN'a laf söyletmemeleri bu nedenleydi! BALYOZ'daki tasnif büyük bir AKIL ürünüydü! Amaç, suçluların yanına masumları katarak Ergenekon'u durdurmak, daha da ötesi Ankara'nın BÜYÜK TÜRKİYE yürüyüşünü kesmekti! Büyük güçlerin savaşını halka anlatan yoktu tabii! Kime sorsanız herkes "Erdoğan yaptırdı!" diyordu! Bu algı yaratıldı! GEZİ'de DİKTATÖR rüzgarının estirilmesi boşuna değildi! AVRUPA'lı ne kadar yayın varsa, daha doğrusu MUSEVİLER'in elindeki küresel medyanın DİKTATÖR ÇIĞLIĞI atması boşuna değildi! O manşetlerin ERGENEKON'la yakından ilgisi vardı! Zaten bunu yazdığımız için rahatsız oluyorlardı! Çünkü önceden her türü oyunu kurup sonuç alıyorlardı! Ama Türkiye gibi BASIN da değişiyor ve bilinmeyen gerçekler artık insanlarla buluşuyordu! Ergenekon içerideki Avrupa'nın sökülüp atılması, Balyoz da kuruların yanına yaşları doldurup ortalığı karıştırma operasyonuydu! Düşünsenize BALYOZ'u rapor eden Başbuğ, Ergenekon'dan içeride! Kartları birbirinden ayırmak çok kolay değil! Paşaların bile bir bölümü ne olduğunu anlamış değil! Türkiye'nin bölgeye inişini kesmek için ortaya çıkan BALYOZ er-geç yoluna girer! Kürtler'le bütünleşme sağlandığı anda hedefe konulan Erdoğan devreye girer ve kapsamlı bir AFLA SULH'u getirir! Devlet kendi askerine, kendi insanına uzak durmaz! Herkes Yeni Türkiye'yi kabullenince iş tatlıya bağlanır! Düne kadar DEVLET sandığımız şey GİZLİ bir YAPIYDI! Devletin koltuğunu geri alması ve bunu hissettirmesi bizim için uzun sayılacak bir zaman olsa da yapılanlar düşünülünce abartılı değil! Yakında taşlar yerine oturacak! Bölgedeki paylaşım tamamladıktan sonra herkes zenginliği ve Büyük Türkiye'yi yaşayacak! Davaların arkasında ADALET var! Hükümet yok! Her şeyi Erdoğan'a fatura eden bu algı da BAŞBAKAN'ın muhtemel operasyonuyla yıkılacak!

DEVAMI VE TAMAMI İÇİN:

http://www.gazeteoku.com/frame.php?url=http://www.takvim.com.tr/Yazarlar/ergundiler/2013/10/10/balyoz

Reşat Nuri Erol
10.10.2013
11:07

Koch gibi maşallah!!! BEKİR HAZAR 10 Ekim 2013, Perşembe Aylar önce yazmıştım. Dünyada yeni bir eksen kuruldu diye. Yıllardır ABD yönetimleri Musevi petrol ve silah milyarderleri tarafından iktidara getiriliyordu. Ardından iktidara getirmenin bedelini istiyordu. Petrol bölgelerine savaş ilanıydı iktidarın diyeti. Bundan en çok İngiltere ve İsrail faydalanıyordu. Çünkü İsrail ve İngiltere çift yumurta ikizleriydi. Londra'yı masonlar yönetiyordu. Dünya da Londra merkezli masonlar tarafından kucaktaydı. ABD'yi savaştırıyorlar, ABD'liyi tabuta koyup gömdürüyorlar, parsayı bu çift yumurta ikizleri topluyordu. Masonik küresel sermaye İsrail ve İngiltere'yi böyle kambur yapıyordu ABD'nin sırtına. Obama yönetimi bu kamburdan kurtulmak istedi. Washington-Londra-Tel Aviv üçgenindeki dünya eksenini değiştirme kararı aldı. Önce iktidara gelir gelmez Musevi sermayeye savaş açan Rusya devlet başkanı Putin'in kapısını çaldı. Ardından Türkiye ve Hindistan'ın... Yeni eksen bu dört ülke üzerine inşa edilecek, Çin de buna katılacaktı. Bu nedenle Londra'daki localar ayağa kalktı. İsrail Devlet Başkanı, ABD seçimleri öncesi net bir şekilde "Obama'ya hayır" dedi. Ortadoğu'da zübük kadar bir ülke, süper gücün devlet başkanlığı seçimlerine karışıp taraf olacak kadar azıttı. Dünya şaşkındı. Ama İsrail rahattı. Çünkü ABD'deki sermaye avuçlarının içindeydi. 8 Şubat 2012'de Milliyet gazetesinde şöyle bir haber çıktı; "ABD'nin en büyük ikinci özel şirketi sahibi kardeşler Charles ve David, ABD Başkanı Barack Obama'yı devirmek için 100 milyon dolar bağış topladı." Olayın geldiği nokta işte buydu. Londra ve Tel-Aviv düğmeye basmıştı. ABD'deki hesaplanamayan servete sahip şirketin patronları, Obama'nın kellesini istiyordu. CNBC-e'nin internet sitesine şöyle bir haber düştü, "ABD'nin petrol milyarderi kardeşleri son seçim öncesi şirket çalışanlarına mesaj gönderdi. 45 bin çalışana giden mesajda şu yazıyordu; Obama'ya oy veren sonuçlarına katlanacaktır." Musevi Charles ve David şunu demek istiyordu; "45 bin çalışanımdan Obama'ya oy vereni şirketimden KOVARIM." ABD'de kurulan ve ülkenin mali politikalarına şiddetle muhalefet eden Çay Partisi vardı. Bu oluşumun kurucuları ve en büyük mali destekçileri arasında da bu iki Musevi kardeş vardı. Sadece bir yılda 115 milyar dolar kazanan bu dev şirket şu anda Obama iktidarını kilitlenme noktasına getirdi. Bu şirketin açtığı savaş sonucu Obama, 800 bin kamu çalışanını zorunlu izne ayırdı. Musevi David ve Charles kardeşlerin soyadına gelince... Ortaya şöyle bir soyad çıkıyordu; KOCH Evet ABD'de Obama'yı devirmek isteyen sermaye gücünün adı KOCH. Dünyayı yönetmeye talip şirketlerinin adı da KOCH Endüstri. KOCH Endüstri'nin biraderleri önce Obama'yı, ardından onun dünyada oluşturmak istediği yeni ekseni yıkmak için servet harcıyorlar. Sonuç olarak bu servetten Türkiye ve Rusya'ya da bir şeyler gidiyor. Çünkü Londra ve Tel Aviv böyle istiyor. Biz de memleketi kurtaracağız diye sokağa dökülüyoruz.

...

TAMAMI VE DEVAMI İÇİN:

http://www.gazeteoku.com/frame.php?url=http://www.takvim.com.tr/Yazarlar/bekirhazar/2013/10/10/koch-gibi-masallah#.UlZtK1DwkRs





Sayı: 225 | Tarih: 6.10.2013
Mahir Kaynak
Devletin Gücü
Yeni Düzen
1159 Okunma
5 Yorum
Süleyman Karagülle
Yusuf Kaplan
İFAM'ın eğitim devrimi
Eğitim devrimi nasıl olur?
1098 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mehmet Barlas
"Cumhuriyetçiler" ABD'de de ölçüyü kaçırdı
Yeni Denge
1043 Okunma
Tayibet Erzen
Ahmet Hakan
Bir ‘Ne iş’ sorusu
Anadilde eğitim
996 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Hüseyin Gülerce
Siyasette kul hakkı çiğneniyor mu?
Sınırlı Demokrasi
983 Okunma
Zafer Kafkas
Mehmet Şevket Eygi
Reformlar Paketinde Niçin Sünnî Çoğunluğun Haklar
Geri değil, ileri gitmeliyiz
957 Okunma
Emine Hocaoğlu