Bölgenin Geleceği
1028 Okunma, 2 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

14/07/2013

 

-Bölgemiz küçük devletlerden oluşur. Dışarıdan yönetilir.

-Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması ile bölge parçalanmıştır. Büyük İsrail devleti hayali hedeflenmiştir.

 

- Suriye’de bir tarafın kazanması Suriye’yi onlar yönetecek demek değildir.

- Üçüncü bin yılda etkin büyük güçler olmayacaktır. Devletler 30 milyon ile 100 milyon nüfus arasında olacaktır. Devletler iç işlerinde kendilerini yönetecekler. Uluslararası alanda insanlık hukuk hâkim olacaktır. Devletler sadece dış savunmayı sağlayacaktır. Halkın girişi ve çıkışı serbest olacak, vizeler kalkacak. Gümrükler olmayacak. Hakemlerden oluşan yargı bütünlüğü sağlanacak. Hakem kararlarına uymayanlara karşı ulusal ordular uygulama yapacak. İlahi düzen budur. Bu düzen hâkim olacaktır.

 

-Savaşı kazanan taraf ona onu kazandırana hizmet eder.

- Sermaye savaşı çıkarır. Sonra devletleri böler. İstediğine istediği rolü verir. Dünyayı idare eder. Sonu gelmek üzeredir.

 

-Darbeler demokrasi bahanesi ile yapılır. Demokrat dış güçler darbecilerle bir olurlar.

- Sloganlar birer parola şeklindedir. Yani söylendiği manada kullanılmaz, onun taşıdığı bilenin anlayacağı manalar çıkar. Halk demokrat veya şeriat gibi kelimeler etrafında toplanır. Hareket sağlanır. Demokrasi kelimelerle değil uygulama ile olur. Arabistan ve İngiltere’de demokrasi yoktur. Çünkü krallıklardır. Ama kimse ses çıkarmıyor.

 

-Mısır’da gruplar dine dayanmayacak. Demokratik yönetime dayanacak. Irak’ta ise dine dayalı çatışma söz konusudur.

- Mısır’da denge demokrasi ile askerler arasında kuruluyor. Çatışma onlar arası devam edecek. Çünkü Mısır’da Sünniler hâkimdir. Irak’ta ise denge mezhepler arası kurulacak. Çünkü Irak buna müsaittir.

- Türkiye’de Adil Düzen kurulacak. Devlet yalnız dış savunma ile meşgul olacak. İç düzen sosyal gruplar tarafından nispi yönetim sistemi ile yönetilecek. İç güvenliği iller sağlayacak, hukuk düzenini bucaklar kuracak. Asker güçlü olacak ama iç işlere karışmayacak. Buna Türkiye’den sonra İran adaydır. Sonra Mısır adaydır. Üçüncü olarak Irak adaydır. Diğer Ortadoğu ülkeleri onlara katılacaklar. Yeryüzünde buna en yakın ülke eski Sovyet ülkeleridir. Sonra Çin’dir sonra Avrupa’dır, en son Amerika’dır.  Hindistan, Afrika, Güney Amerika Adil Düzen ile yeniden üçüncü bin yıl uygarlığının parlak kıtaları olacaktır. Bunlar hayal mi? 1960’larda bizim İslam Düzenine hep hayal denmişti. Sovyetler yıkıldı. ABD sermayenin güdümünden çıktı. Çin sosyalizmin baskıcı sistemini bıraktı. Olanlar olacaktan daha az bir şey değildir.

 

- Dünya sıralanmış devlet güçlerince merkezden yönetilecek. Türkiye orta sıralarda olacak ama saygın olacak.

- Dünya Adil Düzen tarafından yönetilecek. Etkin güçler olmayacak. Askeri güç yalnız ulusal ordularda olacaktır. Bu güçler hakemlerden oluşan yargı tarafından alınan kararların bekçisi olacak. Savaşlar hakem karalarına uyanlarla uymayanlar arsında olacaktır. Bugün dünyayı sermaye idare ediyor. Yarın ilim idare edecektir.

 

-Kopya çekiyoruz. Not alıyoruz. İlmimiz yükseldi sanıyoruz. Eksiğimiz bu.

- Türkler asker bir millettir. İlimde fazla becerileri yoktur. Yalnız kopya çekmezler onu değiştirmeden getirirlerdi. Yani kopya çekerek öğrenirler. Adil Düzenin temeli atılmıştır. Birinci hamle yapılmıştır. İkinci hamlenin hazırlıkları yapılmaktadır. Semt kooperatifleri ve yüz lojmanlı işyerleri kurulunca Türkler de artık Adil Düzeni görecekler ve onu getireceklerdir. Mahir Kaynak düşünmüyoruz diyor. Evet düşünmüyor. Biz onu her hafta eleştiriyoruz. O bizi okumaya bile tenezzül etmiyor. Ama bir gün Adil Düzeni herkes okuyacaktır. Ekonomik güç kazanınca onlar da okuyacak.

 

Bizim Sorunumuz 20/07/2013

 

- Dünya değişiyor. Kim değiştiriyor? Türkiye’nin yeri nerede, belli değil.

- İnsanlık biner yıllık çift uygarlıkla kaderini yaşıyor. Doğuda hukuk, batıda sanayi uygarlıkları ard arda geliyor. Doğu uygarlıkları miladi bin yıllarında doğar ve sonra yeniden doğarlar. Batı uygarlıklar miladi 500’lü yıllarda doğar ve yeniden doğarlar. Şimdi batının sanayi uygarlığı zirvede, doğunun hukuk uygarlığı dibe vurmuş durumda. Doğuda yeni hukuk uygarlığı doğuyor. Bu Adil Düzendir. Batının sanayi uygarlığı ise duraklamaya girmekte ve çökme dönemini yaşayacaktır. CHP ile MSP’nin koalisyonu ile başlayan Adil Düzen arayışları bugün Ak Partinin iktidarı ile sonuçlanmıştır. Rusya’da Putin ABD’de Obama iktidar olmuşlardır. Bizim istidlalımıza göre 2023’de Türkiye’de Adil Düzen uygulaması başlamış olacaktır. Asrın sonunda insanlık Adil Düzeni benimsemiş olacaktır. 2300’lerde zirveye ulaşacak ve 2700’e kadar zirvede olacak. Sonra yaşlanacak ve çökecektir. Yeni Adil Düzen gelecektir. Batı uygarlığı ise 2500’de çökmüş yeni uygarlığın çabaları içinde olacaktır. 1500’ün rönesansı 2500’de yine yaşanacaktır.

 

-Küçük devletler hamilere güç katıyorlar. Hamilerini değiştiriyor veya değiştiriliyor.

- Küçük devletlerin hamilerini sermaye belirlemiş, Yalta konferansı bu bölüşmenin konferansıdır. Sermaye gücünü kaybediyor. Büyük devletler demokratikleşiyor. Birbirine yaklaşıyor. Adil Düzen içinde insanlık üçüncü bin yıl uygarlığını kuracaktır.

 

- İdeolojiler, halkın devlete itaatini sağlıyor. Yeni düzen, yeni ideoloji halk için çok kolaydır.

- İnsanlar, diğer canlılardan farklı olarak birbirleri ile savaşarak yaşarlar. Eşkıyalar oluşur, halkı soyarak yaşamaya çalışır. Halk buna karşı savunma grubunu oluşturur. Ona vergi verir. O da hukuk kuralları içinde halkın güvenliğini sağlar. Devlet de eşkıya da silahlı güçtür. Aralarındaki fark, biri hakemlerin emrindedir. Diğeri ise başıboştur. Halk kendi güvenliğini adalet içinde kim sağlıyorsa ona itaat eder. Onun etrafında toplanır. Demirel gibi seçilmiş olan yerine Evren gibi el koymuş olanları tercih eder.

 

- Türkiye İslam ülkeleri ile iyi ilişkiler istiyor, ama bunun İslam olmayan ülkelerle kötü olma anlamına gelmesini de gözetiyor.

- Mustafa Kemal’in “Yurtta sulh cihanda sulh” projesi budur. Adil düzencilere göre de yeryüzündeki büyük dinlerin hepsi İslam dinidir. Hakem kararlarını kabul eden herkes İslam devletidir. Kabul etmeyen harp devletidir. İslam demek barış demektir. Yerinden yönetim ve hakemlik sistemini kabul edenlerle beraber olmamız gerekiyor.

 

- İran’da mezhep anlayışı var. AB ile ve Çin’le iyi geçiniyor. Rusya ABD’den uzak duruyor.

- İran Irak’tan daha fazla Hint Avrupa ırkındandır. Avrupa’daki milliyetçiler İslamiyet içinde onları daha yakın hissediyorlar. Rusya İran’ın AB hâkimiyetine girmemesi için eskiden beri onu kolluyor. Sermaye böyle rol vermiş. Çin’de İran’ın dayanağı oluyor. İran’ın tek karşı olduğu ülke ABD’dir. Yani sermayedir. İran yeryüzünde belki de sermayeye karşı direnen tek ülkedir. Sermaye Türkiye’yi çatıştırmak için onu Rusya ve Çin aracılığı ile destekliyor. Ama İran çatışmıyor.

 

- Dış güçler iç gruplaşmalardan ayarlanırlar. Kimin iktidarda olması gerekiyorsa onu seçtirirler. Ona göre davranmalıyız.

- Sermaye dış güçleri ikiye ayırmıştır. Onları da ikiye ayırmıştır: ABD ve AB, Rusya ve Çin. Ülkelerde de sosyal gruplar oluşturmuştur: DP ve MHP, CHP ve SDP. Beklenmedik olay oldu. Milli görüş devreye girdi. Şimdi oyların yüzde ellisinden fazlasını alıyor. DP’yi tasfiye etti. AK Partiyi DP’leştiriyor.

 

- Etkin güçler anlaşarak Türkiye’nin hangi tarafta olması gerektiğine karar verirler. Biz de ona devlet siyaseti olarak uymalıyız.

- Sermaye küçük devletleri etkin devletlere bağlar, bazen bunları değiştirir. Halk değiştirmek istemez, direnir. O zaman da dediği olamaz. İran direnmektedir. Türkiye direnmektedir. Şimdi Arap devletlerinde de halk direnmektedir.

 

- Devletin belirlenen siyasete evet demesi için partilerin bu hususta uzlaşmaları gerekir.

- Sermaye bunları uzlaştıramaz. Baykal’ı, Erbakan’ı, hatta Demirel’i indirdiği gibi indirir. Menderes’i astığı ve Özal’ı öldürdüğü gibi öldürür. Hepsinin sonu gelmektedir. Dolar yakında tepe taklak gittiğinde sermaye diye bir güç kalmayacaktır.

 

Not: İtalik yazılar Süleyman Karagülle'ye aittir.

 

Yorum

Yeni Durum

Gelecekte nelerin olacağını kestirebilmemiz için, geçmişten geliş göz önüne alınır. Durumla karar vermek yanıltıcı olur. Sabahleyin güneşin yükselmesi hep yükseleceğine delalet etmez. Gecenin kararması gündüzün olmayacağı anlamına gelmez.  Kuran’da bunlar eyyamdır. Nas arasında tedavül ettiririz denmektedir. Tarih buna şahittir.

Tarihte doğu uygarlığı Mezopotamya’da doğmuştur. Beşyüz sene sonra Mısır’da batı uygarlığı doğmuştur. Biner sene ömürleri ile günümüze gelinmiştir. Bu akışı bilmeden gelecekte olacakları bilmemiz mümkün değildir.

Yakın gelecekte de Türkiye’de Adil Düzen hazırlığı Tanzimat’la başlamıştır. Türkiye doğuyu bırakmadan batıyı öğrenme çabası içinde olmuştur. İki uygarlığı sentez edecek hale gelmiştir. Bu gelişmeyi yakından takip etmeden Türkiye’nin ve dünyanın geleceğini bilmek mümkün değildir.

Cumhuriyet tarihi takip edilirse gelecekte ne olacağı tahmin edilebilir. Adil Düzen çıkışının Türkiye’de ve dünyada yaptığı etkiler değerlendirildiğinde gelecek görülecektir.

Bizim küçük dünyamıza dönersek biz 1967 de Akevler Kooperatifini kurduk. Kooperatif İslamiyet’i benimseyenlere girişimciliği öğretti. Akevler’in ortakları, değişik girişimlerde bulunarak Türkiye’de Milli Görüşçüleri ve Gülen cemaatını oluşturdular.

İktidar olundu. Ne var ki bilgi noksanlığından dolayı Adil Düzen gelemedi. Akevler şimdi Adil Düzenin ilmini yapmakla ve projesini oluşturmakla meşguldür. İkinci çıkışla insanlık Adil Düzenin ne olduğunu görecek ve ona göre üçüncü doğu uygarlığı dönemi başlayacaktır. Beş bin senelik tarım dönemi hukuku sona ermiş, sanayi dönemi hukuku gelmektedir. Batı hiçbir hukuk düzenini getirmemiştir. Roma hukuku da Tevrat hukukudur.

 

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
23.07.2013
09:37

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/AkifEmre/abdulhamidin-hatasi-/38701

Reşat Nuri Erol
25.07.2013
03:57

Prof. İbrahim Öztürk

Bu yapı değişmeli

2006 yılından beri bu köşede yazdığım kaçıncı ‘kral çıplak’ yazısı ben de hatırlamıyorum. İsteyen o zaman, isteyen de şimdi görmeyi tercih edebilir. Mesajımız şu: IMF programı ile istikrarı yakaladık ancak bu program ile kalkınma olmaz. Kısmi kazanımlar konsolide edilmeden burada kalırız. Bunun adını da Orta Gelir Kapanı’na sıkışmak olarak koyduk. 10 senedir hizmet edilen yapı artık geriye döndürülemez sonuçlarını vermeye başladı. Gelen her veri bunu destekliyor. Elimizde 2012 yılını kapsayan Fortune-500 (F-500) ve önceki gün açıklanan İSO-500 verileri var. F-500 hem sanayi hem de hizmet sektörünü içerirken, İSO-500 sadece sanayi şirketlerini kapsıyor. Hatırlayalım, 2012 yılında GSYH sadece % 2,2 büyüyerek adeta durma noktasına geldi. (Türkiye için % 5 ve altındaki büyüme durma noktasıdır.) ‘Gaz mı, yoksa fren mi?’ tartışmasıyla geçen 2012’de % 12 civarında, genel GSYH’nın 5 katı büyüyen F-500 şirketlerinin ‘tam gaz’ ileri giderken, geri kalanların frene bastığı anlaşılıyor. F-500’ün net kârı % 26,5 artarken, iç satışlar % 14,3, ihracat ise sadece % 1,2 artmış. Aynı verileri İSO-500 de doğruluyor. Buradaki net kâr % 6,3, üretimden gelir de % 9,2 artarken, ihracat artışı sadece % 0,6. 500 büyük sanayi kuruluşunun elde ettiği toplam 354 milyar TL gelirin sadece % 27’si ihracattan. Geri kalan iç piyasadan. İçlerinde 138 yabancı sermayeli kuruluş var ve ihracatın % 45’ini de bunlar yapıyor. 2012’de Türkiye’nin genel ihracatı ise % 12 artmıştı. TİM verilerine göre ilk 1000 şirketin ihracatı sadece % 1 artarken, ilk 100’ünün ihracatı % 2 gerilemiş. Rakamları bırakıp, büyük resme bakalım: 10 senedir sürdürülen yapıda Türkiye’de özelleştirmelerin, rekabet aksaklıklarının ve sanayi politikasızlığının tetiklediği çok yoğun bir tekelleşme var. Dahası bunların neredeyse tümü montajcı. Türkiye’nin en çok ihracat yapan gözüken şirketleri (Petrokimya, otomotiv ve dayanıklı beyaz eşya) tümüyle küresel üretim ağına fasoncu eklemlenen tedarikçi konumunda. Ağırlıklı olarak iç piyasaya çalışıyorlar. Ve Türkiye’nin ithalatının da açık ara şampiyonu bunlar. Yeri gelmişken, çok komiktir ki; ihracattan dem vuranlar ithalatı unutur, en çok ihracat yapanların listesi verilir ancak en çok ithalatçı firmalar verilmez. Oysa son kerteriz dış ticaret açığı ve daha da belirleyici olan cari açıktır ve ikisi de derinleşip gidiyor. Büyüklerin büyümesi tümüyle iç pazara dayanırken, fiili olarak küçülen küçükler ise, kurtla kuzunun aynı sofraya oturtulduğu bu yapıda iç pazarda artık rekabet edemedikleri için can havliyle ihracata yöneliyorlar. İSO-500 şirketlerinin kaldıraç oranı, yani borç-aktif oranı % 52. Bu oran son derece makul. Varlıkların iki katı borç normal şartlarda sürdürülebilir. Ancak şirketlerin borçlarının % 65’inin kısa vadeli ve ağırlıklı olarak döviz cinsinden olması riskin esas kaynağı. TL’de yaşanacak ani bir değer kaybı bu şirketlerin bilançolarını hızla bozar ve riskli hale getirir.

devamı için:

http://www.zaman.com.tr/ibrahim-ozturk/bu-yapi-degismeli_2113653.html





Sayı: 214 | Tarih: 21.07.2013
Ahmet Hakan
Türkiye’nin ölüleri Mısır’ın ölüleri
Zalim mazlum olmuş, mazlum zalim
1245 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Yusuf Kaplan
Anladım ki asıl gerçek ölümmüş
Dayılar ve yeğenler
1218 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mehmet Barlas
Rakibi olmayan ama çok zor durumdaki bir siyasetçi
Talibi olmayan ama çok ulvi olan bir görev
1050 Okunma
1 Yorum
Tayibet Erzen
Mahir Kaynak
Bölgenin Geleceği
Yeni Durum
1028 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Şevket Eygi
Beddua
Bidatlara Değil, Kuran'a Bakalım
926 Okunma
Emine Hocaoğlu