Acil olarak ‘empati’ aranıyor
1174 Okunma, 2 Yorum
Ruşen Çakır - Vatan
Tayibet Erzen

27.10.2009

Televizyonda DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün açıklamalarını dinlerken en çok “empati” sözcüğü dikkatimi çekti. Şöyle dedi Türk: “Bölgedeki gelişmelere objektif bir gözle bakılması ve bir empati kurulması durumunda halkın bu coşkusunun, yıllardır çekilen acılarla ve ızdıraplarla doğru orantılı olduğu görülecek ve kimse buna öfkeyle yaklaşamayacaktır.”

Önce “empati” kavramına bakalım. Sözlüklerde empati, “bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması” olarak tanımlanıyor. Hatırlarım, yıllar önce Trabzon’da farklı görüş ve eğilimlerden bir avuç insan, “Empati Grubu” adıyla bir araya gelmiş ve barış içinde bir arada yaşamaya katkıda bulunmak için çok yoğun ve etkili faaliyetler yürütmüşlerdi. Fakat bu kavramın henüz yeterince bilinmediğini, sık sık da “sempati” ile karıştırıldığını vurgulamak şart.

Herkes kendine empatik

Tekrar Türk’ün sözlerine dönecek olursak; DTP liderine sonuna kadar katılıyorum. Silopi’den başlayarak yapılan karşılama törenlerinden rahatsız olan bir vatandaşımız eğer Güneydoğu’da bir müddet kalmış ve yıllardır yaşanan çatışmayı bir de bölge insanının ağzından dinlemiş olsa eminim daha toleranslı ve anlayışlı olur; yaşananları “dünyanın sonu” olarak görmezdi. Gazeteci olarak bölgeye onlarca kez, hatta daha fazla gitmiş ve Kürt sorununun gelişimini adım adım izlemiş biri olarak söz konusu olayları anladığımı düşünüyorum. Dolayısıyla o gösterileri kesinlikle bir “şov” olarak görmüyorum.

Fakat orada binlerce insanın duygu ve coşkusunu anlayışla karşılamak, yaşananların “siyasi” açıdan baştan aşağıya yanlış olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Çünkü ülkenin “Kürt olmayan kesimlerinin” hassasiyetlerini hiçbir şekilde kaale almadan, “yıllardır bu anı bekliyorduk” diyerek bayram havası yaratıldığında barışa değil çatışmaya hizmet edilmiş oluyor.

 

Yazının tamamı için tıklayınız.

 

Yorum:

“Bir tarafın galip gelme hırsıdır, insanları bu duruma düşüren. Biraz hoşgörü her şeyi düzeltir, ne olur yani dünyada barış içinde yaşasak, herkes sevse birbirini, çiçekler açsa, kuşlar ötse, hayat bayram olsa! Hem ne olmuş ki? Geçmişe bir sünger çekeriz, devam ederiz hayatımıza.”

Bu sözleri sarf edecek kadar Polyanna olmanın ancak kafasını kuma gömmüş birine faydası olur. Gerçek dünyanın oyuna yer vermeyecek kadar katı olduğunu kavramış herkes bilir ki, yaşanan her şeyin bir bedeli vardır, biz istesek de istemesek de.

Bu bedel de ancak kurulacak adil bir yargı sistemiyle ödenir! Tahkim sistemiyle tafarlar dinlenir ve gerekirse kısas uygulanır. Ancak o zaman empati kurulmuş olur ve herkes herkesi anlar. Yoksa insanın nefsinde olmayan duyguları ondan beklemek ve empati masallarıyla bunu  dayatmak, ancak insanın içindeki kini arttırır.

“-Gel kendini benim yerime koy, valla çok mutsuzum.

 -Dur bi bakayım, hakkaten iyi görünmüyorsun.” demekle empati kurulmuyor, kimse kimseyi anlayamadığı gibi, affedip hoş göremiyor. Öyle olsaydı halk arasında bu kadar büyük öfke patlamaları yaşanmazdı.

Savaş kötü bir şey, bunda herkes hemfikir mi?

İnsan kanıyla beslenen vampirler hariç herkesin “Evet” dediğini duyar gibiyim.

Peki, o zaman savaşmayalım!

Haklı bir sessizlik çünkü bu da mümkün değil. Hayatın dengesi içinde hep savaşlar ve barışlar olacak. Dünya döndükçe hak ve batıl savaşacak, batıl galip gelecek dünya zulüm görecek, zulümden kurtulmak için başkaldıracak, hak gelecek. Hak düzen, bir süre sonra insanların şımarıklıkları yüzünden bozulacak, batıl düzene yenik düşecek…

Ku’ran her ümmetin bir ömrü olduğunu ve zamanı gelince de bundan bir an bile geri kalmayacağını söylüyor. Devletler de insanlar gibi doğarlar, büyürler, yaşlanırlar ve nihayetinde ölürler. Bu evreler yaşanırken savaş da kaçınılmaz olur.

Ku’ran’da bile “Allah yolunda savaşın.” deniyor, Allah onun için savaşılmasını istiyor. Bu tabiîki her şartta gelen bir emir değildir ancak gerektiğinde de gayet meşrudur.

Bu sözlerimden savaş delisi olduğum falan anlaşılmaz umarım, demem o ki, savaştan vebadan kaçar gibi kaçamayız, ya o hasta dokuyu tedavi ederiz ki bu her zaman mümkün olmuyor ya da mücadele ederken ölürüz.

Savaşın bedelleri ağırdır, savaşmamak için iyi bir düzen kurup, korumak gerekiyor ancak bu hiçbir zaman yeterli olmuyor, öyle ki Ku’ran’da savaş esirleri ve kölelerden bahsediliyor ki bunlar savaşın kaçınılmaz sonuçlarıdır. Erkekler öldürülür, kadın ve çocuklar köle olur.

Hükümleri duygularımızla vermeye kalkarsak, bu bizi yanılttığı gibi kalmaz, perişan eder. Bize kalsa, savaşı kaybeden taraftaki insanları affeder, salarız. Bu kontrolsüz potansiyel ya birleşip bize asi olur, ya bizim topraklarımızda anarşi çıkarır ya da halkın arasını açar! Peki o zaman ne yaparız, nasıl başa çıkarız? Bu insanlara merhamet gösterme peşine düşeceğimize adam olsaydık da savaşmasaydık. Madem savaş çıktı o zaman sonuçlarına da katlanmak zorundayız. Sonuçlarının ağır olması bile caydırıcı olması umularak insanların hizmetine sunulmuş.

Biz Rabbimizden ne daha adiliz ne de daha merhametli! Olmaya da çalışmayalım lütfen!

 

Tayibet Erzen


YorumcuYorum
Lütfi Hocaoğlu
01.11.2009
13:35

İslam bir düzendir. Bu düzen dengeyi temel unsur olarak alır ve bunu sağlamak için kurallar oluşturur. Kuran’da hiç bir yerde empati ile çözüm üretilmez.

Tayibet Hanımın dediği gibi çözüm caydırma ile sağlanır. Adam öldüren öldürülür, yaralayan yaralanır. Hırsızlığı meslek olarak yapanın eli kesilir, Zina eden değnekle dövülür vs. vs.

Sonuçta sistem denge içinmdedir. Birine ceza verileceği zaman hakemler karar alır ve herkes hakemlerin kararına uyar.

Aman insanlara iyiliği aşılayalım, bu sayede sistem düzelir diye bir mantık olamaz. Kesinlikle bunun yapılması gereklidir ama tek başına sonuca varması imkansızdır.

Savaş ve kölelik sistemi de insanları savaştan caydırmak içindir. Savaşmadan önce köle olma riskinin olduğunu bilmek gerekir. Adam öldürmeden önce kendinin de öleceği riskini bilmen gerekir. Birinin kulağını kesersen kendi kulağının da kesileceğini bilmen gerekir. İşte ancak bu şekilde düzen dengeye girer.

faani
01.11.2009
22:24

tarih anlaşmalarla mı yazılır sanıyorsunuz? kusura bakmayın efendiler, ama tarih kan ile yazılır! bir savaş yaşanmadan bir barış yaşanır mı acaba? bir daha düşünün derim. başkasının yerine affetmek kolaydır. iyi de aziz dostlarım, fıkıh bu hakkı başkasına değil, öldürülenin yakınına verir!





Sayı: 21 | Tarih: 1.11.2009
Can Ataklı
Pazar fıkraları
1772 Okunma
Mesut Karaaytu
Hayrettin Karaman
Birliğe davet
1512 Okunma
Hilmi Altın
Nazlı Ilıcak
Twitter, Yüksek Ökçeler ve Canan Arıtman
1439 Okunma
5 Yorum
Fatma Karuç
Ahmet Hakan
Gereği düşünüldü
1355 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Reşat Nuri Erol
Ekonomik oyunlar...
1295 Okunma
Ilker Ardic
Yılmaz Özdil
İrticayla mücadele eylem planı
1284 Okunma
1 Yorum
Leyla Okta
Bekir Berat Özipek
Cehennemden çıkmak sebat ister
1223 Okunma
1 Yorum
Bünyamin Demir
Ahmet Taşgetiren
TSK için imaj her şeydir
1205 Okunma
Zübeyir Erol
Mehmet Şevket Eygi
Şazzlar
1186 Okunma
Emine Hocaoğlu
Zülfü Livaneli
Güvensizlik
1181 Okunma
1 Yorum
Ali Bülent Dilek
Oktay Ekşi
Cam duvar
1180 Okunma
Vahap Alma
Mahir Kaynak
Kritik dönemeç
1179 Okunma
Süleyman Karagülle
Ruşen Çakır
Acil olarak ‘empati’ aranıyor
1174 Okunma
2 Yorum
Tayibet Erzen
Mehmet Altan
Genelkurmay orduyu yıpratıyor
1167 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Cengiz Çandar
Iraklı Kürtler ile iki gün
1143 Okunma
Ekrem Fildişi
Toktamış Ateş
Cumhuriyet
1132 Okunma
Osman Eskicioğlu
Mehmet Niyazi
Devletimize güvenmek istiyorum
1132 Okunma
Abdurrahman Erol
Fikret Bila
Cumhuriyet Bayramına Yansıyan Sorunlar
1107 Okunma
Harun Özdemir
Ahmet Altan
Değişiyoruz...
1104 Okunma
Özer Ataç
Fehmi Koru
Darbeleri suç haline getirmek
1099 Okunma
3 Yorum
Ahmet Kirtekin
Rasim Ozan Kütahyalı
Hiç mi utanmayacaksınız
1086 Okunma
3 Yorum
Recep Yıldırım