Kim takar bu gazeteleri
1034 Okunma, 0 Yorum
Taha Kıvanç - Yeni Şafak
Ahmet Kirtekin

Kim takar bu gazeteleri, kim takar?

Konunun önemi şurada: Bundan bir süre öncesine kadar gazeteler başbakan ve cumhurbaşkanı düzeyinde ilgi gören, haberleri ve yorumları ciddiye alınan önemli fikir yayma araçlarıydı; şimdilerde ise siyasiler ve devlet adamları üzerinde pek etkisi yok... En çok satan ve en etkili olması beklenen gazetelere göz gezdirmedikleri gün çok oluyor, en tepedeki devlet adamlarının...

Önemli bir siyasetçiyle konuşurken bu izlenimi alınca “Neden?” diye sordum. Cevabı vermek için bir örnek gazete getirtti. Daha ilk sayfadan başlayarak gazetenin öndegelen yazarlarını “Bunu neden okuyayım, ya bunu?” diye didiklemeye başladı. Koskoca gazetede okunmaya değer sadece bir (1) yazar kaldı hesabınca... “O bir tek yazarı okumak için bu kadar kalabalık sayfayı çevirme zahmetine katlanmamı beklemezsiniz herhalde” dediğinde, ben sustum...

Siyaset adamları basamakları tırmanırken medyadaki herkesle ilgili bir kanaat sahibi de oluyor; pek de olumlu olmayabiliyor o kanaat...

Yazarlar elbette geniş bir okur kitlesi için yazarlar yazılarını; ancak en az o kadar -hatta daha fazla bir dertleri de- ülkeyi yöneten kişileri etkilemektir.

Oysa görüyorsunuz, çok satan gazetelere önem veren, oralarda çıkan yazılardan etkilenmeye açık kişiler oturmuyor devletin önemli koltuklarında... Uzun bir süre bu durumun farkında değildi yazar-çizer takımı ve kılıcı dik tutuyordu; farkına varmaları onları kendi keyiflerince takılmaya yönlendirdi. Ciddi yazılar çıkması beklenecek köşelerde tuhaflıklar sergilenmesi bu yüzden...

Geçenlerde çok satan bir gazetenin çok okunduğu varsayılan bir yazarı, gazetesinin iki 'önemli' bilinen yazarı için, “Kadın olsalardı, çoktan soyunmuşlardı” diye yazdı.

Mizahi bir dokunduruş, değil mi? Oysa benim çevremde hemen herkes “Doğru yazmış” diye ciddiye aldı o dokundurmayı...

Bir tanıdığım “Bu işin milâdı 28 Şubat'tır” der durur... Tezi şu: Medyanın manipülatif yapısı o döneme kadar gözlerden saklanabiliyordu; ilk kez 28 Şubat'ta aslında 'tek tip bir medya yapısı' olduğu ortaya çıktı. Güç karşısında eğilen, emir ve talimatla hareket eden bir medya... O gün bu görüntüyü verenler medyada hâlâ yetkili konumdalar. “Onları gören nasıl saygı göstersin ki?” diye sorar tanıdığım...

Bir sorusu da şu: Turgut Bey sağ olsaydı, bugün de aynı titizlikle takip eder miydi gazeteleri?

Ne dersiniz, eder miydi?

Taha Kıvanç/24 Haziran 09/Yeni Şafak

Yorum:

“haberleri ve yorumları ciddiye alınan önemli fikir yayma araçları”

Medya bugün fikir değil tavır, davranış tarzı yaymaktadır. Bu sadece gazetecilikle ilgili bir konu da değildir. Arka planında ekonomik, siyasal ve kültürel sebeplerin bulunduğu bir yönelimdir bu. Bir davranış tarzı olarak da sadece belli bir kesime has olduğunu iddia etmek abartılı olacaktır.

“Önemli bir siyasetçiyle konuşurken bu izlenimi alınca “Neden?” diye sordum. Cevabı vermek için bir örnek gazete getirtti. Daha ilk sayfadan başlayarak gazetenin öndegelen yazarlarını “Bunu neden okuyayım, ya bunu?” diye didiklemeye başladı. Koskoca gazetede okunmaya değer sadece bir (1) yazar kaldı hesabınca... “O bir tek yazarı okumak için bu kadar kalabalık sayfayı çevirme zahmetine katlanmamı beklemezsiniz herhalde” dediğinde, ben sustum...”

Herkes herkesi okuyacak, onları değerlendirecek diye bir kural yok. Buna rağmen bir siyasetçinin de medyayı, değer bulsun bulmasın göz ardı etmek gibi bir lüksü yok. Türkiye’de siyasi partilerin birincil sorunlarında birisi de kendilerini insanlara tam ve doğru olarak anlatamamaktır. Bu elbette sadece siyasetçilerin ihmali meselesi değil, medyaya da büyük görevler düşüyor. Fakat bugün önemsenmeyen yanlışlıklar, dikkate alınmayan fikirler yarın büyük önem taşısa da artık pratik bir fayda sağlamazlar. Yarını kurmaya niyetlenen insanlar bunları her halükarda dikkate almak zorundadır.

“Yazarlar elbette geniş bir okur kitlesi için yazarlar yazılarını; ancak en az o kadar -hatta daha fazla bir dertleri de- ülkeyi yöneten kişileri etkilemektir.”

Taha Kıvanç Kod Adı Kılıçbalığı filmini yazılarında zaman zaman konu etmiş bir yazar olarak “buraya görüşme için değil aldığın para için geldin, ama konumuz bu değil” tarzındaki ifadeyi hatırlayacaktır.

 

Ahmet Kirtekin






Sayı: 2 | Tarih: 22.06.2009
Yılmaz Özdil
Kod Adı...
1123 Okunma
Leyla Okta
Ertuğrul Özkök
Siyasi papağanlık çetelesi
1061 Okunma
1 Yorum
Süleyman Akdemir
Hayrettin Karaman
Laikçilerin telaşı
1057 Okunma
Hilmi Altın
Mahir Kaynak
Böyle Gitmez
1049 Okunma
Süleyman Karagülle
Mehmet Altan
Askeriye hukuktan korkar mı?
1045 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Ahmet Turan Alkan
Ordu için orduya rağmen
1043 Okunma
Emine Hocaoğlu
Taha Kıvanç
Kim takar bu gazeteleri
1034 Okunma
Ahmet Kirtekin
Ahmet Hakan
Alenen Beddua
1027 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ruşen Çakır
İran Ezberleri
1022 Okunma
Tayibet Erzen
Cengiz Çandar
“Gerçek”lerden kaçış yok...
1008 Okunma
Ekrem Fildişi
Hakan Albayrak
Başbakan'a sorular cevaplar
1004 Okunma
Veysel İpekçi
Reşat Nuri Erol
Dünyaya D-8 adaleti gerek!
1003 Okunma
Zübeyir Erol
Kadri Gürsel
İran'ın sorunu
1001 Okunma
Erkan Tulacı


© 2024 - Akevler