Domuz gribi aşısı
1563 Okunma, 0 Yorum
Hayrettin Karaman - Yeni Şafak
Hilmi Altın

hkaraman@yenisafak.com.tr, 18 Ekim 2009 Pazar

 

Hayrettin Karaman 18 Ekim 2009 Pazar günkü yazısını Domuz gribi aşısına ayırmış. Köşe yazısı ile ilgili yazıya yasal uyarı eklenmiş.  Buna göre; “yayınlanan köşe yazısı /haberin tüm hakları Diyalog Gazetecilik San. Ve T.c. Ltd. Şti.’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan köşe yazısı/habere aktif link yapılarak kullanılabilir” . Ben de henüz böyle bir izin alamadım. Yorum konuyla ilgili yazmak/yorumlamak için yazının bir bölümünü aktif link yaparak alıntılayacağım. Yazının tamamı için bakınız.

“Domuz gribi konusunda yapılan yayınlar yüzünden insanlar korkar hale geldiler, sağlık merkezlerinde sağlıkçıların aldıkları tedbirler başvuranları ürkütüyor. Bu yüzden halk grip aşısı yaptırmak için hazır durumda. Ancak iki yönden endişeler ve şüpheler var: 1. Din yönünden, 2. Sağlık yönünden.

Din yönünden endişe, aşının yapımında kullanılmış olduğu söylenen domuz parçasından kaynaklanıyor; “içinde domuzdan alınan bir nesnenin de bulunduğu bir aşıyı kullanmak, yaptırmak caiz olur mu” diye soruyorlar.

Bir ilacın içinde ne olursa olsun eğer o ilaç ise, ilaç olarak yapılmış, terkibi değişmiş ise artık ona ilaç olarak bakılır ve hükmü de –terkibinde bulunan bazı haram nesnelere göre değil, bunlar değişime uğradığı için- farklı/başka bir madde olan ilacın hükmü olur. Eğer haram olan bir nesne, yerine konacak başka bir ilaç bulunmaz da Müslüman ve uzman doktorlar tarafından ilaç olarak tasviye edilirse –bu konuda tartışma bulunmakla beraber- bizim tercih ettiğimiz görüş onun, zaruret sebebiyle kullanılmasının mübah olduğudur. 

Eski sağlık banklarından sayın Osman Durmuş bu aşıya karşı adeta savaş açmış durumda; ağır ithamlarda bulunuyor ve mutlaka engellenmesi gerektiğini söylüyor.

Bakanlık yetkilileri ise yan etkilerinin başka ilaç ve aşılarda bulunandan daha fazla olmadığını, aşının Avrupa Birliği Komisyonundan onay almış olduğunu, mutlaka yapılması gerektiğini söylüyorlar.

Bu bir sosyal bilim konusu olmadığına, tıp bilimi ve tekniği ile alakalı olduğuna göre bu kadar karşıt görüşün bulunması şaşırtıcı; ya ortada bilimin siyasete alet edilmesi veya hiyanet var.

 

YORUM:

 

Domuz gribi ve aşısı konusunda yazılanları, konuşulanları ve halkın konuya bakışını incelediğinizde, konuyla ilgili çözümler konusunda bilgisizlik ve güvensizliğin olduğu görülmektedir. İnsanlar bu hastalığın ne olduğunu bilmemektedir. Çözümün ne olduğunu bilmemektedir. Başta sağlık bakanlığı olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşların açıklamalarına güvenmemektedir. Bu arada, griple ilgili kaygılar artmaktadır. Sadece grip ile ilgili değil aynı zamanda grip aşısı konusunda da güvensizlik ve tedirginlik artmaktadır. Gribin gerçekte nasıl bir sorun oluşturduğu, gribin sorun oluşturmaması için neyin gerekli olduğu veya aşının gerekli olup olmadığı, aşının yan etkilerinin neler olduğu, işin içinde başka bir iş olup olmadığı gibi birçok konuda halk tedirgindir. Halk örgütsüzdür. Konuyla ilgili örgütlere tekel örgütleri olduğu için güvenmemektedir. Kendisinin güvendiği kimseleri de karar mekanizmalarında görememektedir.

 

Kıt yasal imkanlar ve bir takım oyunlar altında kurulmaya çalışılan sağlık alanında örgütlenmiş sendikalar da yetersiz kalmaktadır. Daha doğarken hasarlı ve zayıf doğan, kendi içinde demokratikliği ve yeterliliği elde edemeyen, birkaç sağlık sendikası da sorunların çözümünde neler yapılabileceği konusunda kilitlenmiş birkaç söylemin dışında farklı seçenekleri dinleyip, ortak platform oluşturmamaktadır. Uyanığın öne çıkmasına göre şekillendirilmiş yapı içerisinde ya aşırı çalışan, yıpranan sendika çalışanı veya bir şey yapamayan bir kişilik yapısına itilmektedir. Kalanlar da uyanıklara teslim olan örgütsüz bireyler. Sendikalaşmada en iyisinden belki bir yanlışı dile getirme eylemi ya da istekleri bağırdıkça elde edebilecek bir ortamda haklarını isteme seçeneği var. Farklı çözümlerin halka seçenek olarak sunulduğu ortam burada da yetersiz kalmaktadır.

 

Sorun burada da gelip demokrasi, inançlar/ahlak, ekonomik model ve siyasi modele dayanmaktadır. Aynı konuda onlarca uzman birbirine tamamen zıt görüşler ortaya atmaktadır. Sağlık bakanlığı başta olmak üzere, konuyla ilgili yetkili kurum ve kuruluşlarda bu farklı görüşlerden hiç temsilci ya yok, ya da çok az kişi var ve sesleri çıkmıyor. Yani tedirginliğin ciddi nedenleri var.

 

Türkiye son birkaç yıl içinde önceki yıllardan çok farklı bir şekilde, böceklerden kene kırım kongo kene virüsü, uçarlardan kuş gribi, yürürlerden domuz gribi tehdidi ile karşı karşıya kalmaktadır. Böcek, kuş, domuz gibi derken insanlar yarın hangi grip tehdidinin geleceği endişesine düşmüştür. Tehdidin çözümünde yetkili, olanaklı, örgütlü ilk muhataplar hükümet (sağlık bakanlığı) ve Türkiye Tabipler Birliği, Özel sağlık ve sigorta kuruluşlarıdır. Çözüm de ilk olarak o çevrelerden beklenmektedir. Konuyu incelediğinizde hükümetin dolayısı ile Sağlık Bakanlığının, Türkiye Tabipler Birliğinin, Özel sağlık ve sigorta kurulularının yeterli çözüm üretmedikleri görülecektir. Kapitalizmin etkilerinin bireysel karar süreçleri yanında kurumsal karar süreçlerini de aşırı etkilemesi ve tekelci yapılanmalar diğer sorunlarda olduğu gibi sağlık sorunlarında da sorunların kaynağı olmaya devam etmektedir. Sağlık Bakanlığının ve Odalar Birliği’nin teşkilatlanmasının çoğulcu, katılımcı, temsile dayalı, dayanışma ortaklıkları şeklinde teşkilatlanması gerekir.

 

Sağlık bozuldukça, hasta sayısı ve hastalıklar arttıkça geliri artan bir sektör düşünün! Bir sağlık sektörü düşünün ki, hasta sayısı arttıkça gelirleri ve rantı artsın. Bir hastane işletmesi düşünün, sağlık sorunları arttıkça işletme gelirleri artsın. Bir ilaç fabrikası düşünün, hasta sayısı arttıkça gelirleri artsın. Bir sigorta şirketi düşünün, hasta sayısı arttıkça sigorta gelirleri yükselsin.. ve bütün bunlar olurken halkın sermaye tekeline malzeme olmaya itildiğini düşünün. Sağlık bakanlığının, Tabipler Birliği’nin tekelci mantıkla oluştuğunu ve yetersiz kaldığını düşünün. Hastanelerin ya devletin tekelinde ve rekabetsiz, özerk olmayan bir yapıda kurumlaşmakta olduğunu ya da sağlık sorunları arttıkça geliri artan sermaye hastanelerinin tekel sermayeye mahkum olduğunu düşünün. Sigortanın ya devlet tekelinde ya da sermaye tekellerinde olduğunu düşünün. Sonu aynı yere çıkan ya devlet tekelinde oluşmuş, köhneleşmiş, çözümsüz hastaneler, ya da hasta sayısı ve hastalıklar arttıkça zenginleşen özel sektör, sömürülen halk düşünün. 

 

Tekelci, sömürücü sermayeye dayalı yapılanmada sürünen, yürüyen, uçan ayaklı, ayaksız, kanatlı, kanatsız ne kadar hayvan, insan hatta bitki varsa onların virüslerinin yayılmaması ve sağlığı, çevreyi tehdit etmemesi mümkün mü?  Sonra ne ile ayakta kalacak ilaç fabrikaları, sigorta şirketleri.

 

Sömürü sermayesinin yönlendirdiği veya tüm insanların iyi olamayacağı, tüm devlet örgütlerinin iyi olamayacağı bir dünyada yaşıyoruz. Başka kişileri yok etme adına, onları sömürme adına saldıran insanlar olduğu gibi başka toplumları sömürme, başka devletleri sömürme adına saldıran toplumlar ve devletlerin de olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Vücutta mikropların varlığı gibi dünyada da mikrop görevi ola kişi ve toplumlar vardır. İnsanlarını ölüme gönderen, savaşta öyle ya da böyle kaybetme riski olmasına rağmen saldırılar düzenleyen, yüzyıllarca savaşan bu insanlar ve toplumlar karşı tarafı yok etme veya kendilerine mahkum etmeyi biyolojik savaşla yapabileceklerine göre o zihniyette olanların bunu yapmalarına engel ne var ki?

 

Bu günlerde Türkiye’deki domuz gribinde en çok ilgi çeken ve üzerinde durulması gereken konu, domuz gribinin özellikle çocuk ve gençleri ve okulları seçmesidir. Bu konu üzerinde dikkatlice durulmalıdır.

 

Buna ek olarak Dünya Sağlık Örgütünün tekelci ve sermaye yönlendirmesine dayalı yapısı da sorgulanmalıdır. Günümüz dünyasında demokrasi, kişiden bütün insanlığa kadar varsa gerçek anlamda bir demokrasiden söz edilebilir. Dünyada devletler ölçeğinde hatta daha büyük sermaye birikimine sahip özel ilaç firmaları oluşmuştur. Bu firmaların da tekel sömürü sermayesi mantığından kurtarılması gerekmektedir. Yapıları gibi işleyiş mantıkları da sorgulanmalıdır. Hasta sayısı ve hastalığın oranın artması ile daha da tekelleşen bir ilaç sanayinin insanları daha da hasta yapmamasına engel var mı?

 

İlaç sanayisinin dünya insanlarını sömürmemesi için oluşturulacak olan ülke içindeki çoğulcu, katılımcı, dayanışmacı, ahlaki örgütlenmelerin benzerlerinin insanlık çapında da oluşturulması gerekmektedir. Aksi taktirde, ya insanların bulduğu ilaçlar önce yasaklanır, hatta bulan cezalandırılır, ya da unutturulur ve sonunda da herkese yetersiz hatta sakıncalı hale getirilip insanlığa sunulur. Hiç biri olmazsa virüs üretilir ve sonra da hazırlanmış aşılar insanlara enjekte edilir. İnsanlar en hafifi ile kobay olurlar. Bütün bu yanlışların hiçbirisi olmayacağını düşünelim. Yanlış örgütlenmedeki hatadan dolayı insanların sürekli tedirginlik içinde yaşamasına ne denecektir. Ya da oluşabilecek yanlışların sorumlusu kim olacaktır. Daha doğrusu sorunun muhatabı insanların mağduriyetleri nasıl giderilecektir. Hesabı kim ve nereye ödeyecektir.

 

Ülkeleri, malları, insanları ezme, sömürme adına insanları savaştıran hatta kendi vatandaşlarını bile savaşa sokan sömürücü anlayışın hiç eziyet çekmeden ilaçla bunu yapmayacağının garantisini kim vermektedir. Ya da dünya çapında mafyalaşmış, sömürü ağını kurmuş, devletleri bile korkutan, baskı altına alan sömürü sermayesinin bir kurumu, memuru ya da görevliyi aşıya razı etmesini engelleyen hangi mekanizma var?

 

Domuz gribi ister doğal çıkışında ve yayılımında olsun isterse yapay çıkarılmış ve yapay seyrediyor olsun, bize düşen görev bundan sonrası ile ilgili neler yapılabileceğidir. Bir yandan şimdiye kadar olanları sorgularken ve o konularda çözüm üretirken, bir yandan da bu ve bu tip konularda bundan sonra sorun yaşamamak veya sorunu en az yaşamak için sağlık konusunda sağlıklı bir yapılanmaya gitmek gerekmektedir.

 

Sağlık sorunları konusunda örneğin, domuz gribi ve aşısı konusundaki sorunun çözümünü iki açıdan ele almak mümkündür.  Acil olarak yapılması gerekenler ve uzun vadede yapılması gerekenler.

 

Acil olarak yapılması gereken ilk konu sağlık sorunları ve çözüm kurulunun oluşturulmasıdır. Bu kurul, geçici olarak “sağlık üst kurulu” gibi de düşünülebilir. Bu kurul yüz kişiden oluşmalıdır. Yarısı Türkiye’deki üniversite bilim adamlarından, diğer yarısı da bilimsel alanda çoğulcu yapıda örgütlenmiş ve dayanışma grupları/ortaklıkları belirlerler. Yerel yönetimlerde de kurullar vardır. Kurul üyelerini siyasi partiler oyları oranında seçmelidirler. Oy aranı %5’in üstünde olan siyasi partilerin kendileri, oy oranları %5’in altında olan siyasi partiler de aralarında anlaşarak bu kurula oyları oranında üye gönderirler.  Bu kurulun dört tane de danışma kurulu olmalıdır. Bu kurullarda oluşan ortak kararlar sağlık üst kuruluşunun konusudur. Bu ortak kararların, işlerlik kazanmasını sağlamak, denetlemek bu kurulun görevidir.

 

Bu danışma kurulları konu acil olduğu için geçici olarak siyasi partilerin seçeceği üyelerden oluşacaktır. Daha sonra ilgili alanda örgütlenmiş dayanışma ortaklıkları tarafından oluşturulacaktır. Bu dayanışma ortaklıkları gruba üye olanların aynı zamanda sigorta dayanışmalarıdır. Yeni ve kalıcı kurullar oluştuğunda bu kurul sadece sekreterya görevini üstlenecektir. Kurul anlaştığı konularda kurul adına ortak çalışma yapar. Anlaşamadığı konularda her bilimsel dayanışma ortaklığı, ahlaki dayanışma ortaklığı, ekonomik dayanışma ortaklığı, siyasi dayanışma ortaklığı ayrı ayrı kendi görüşlerini ortaya koyar. Duyuruyu da kendileri ayrı ayrı yapar. Böylece halk ortak çözüme ulaşılmamış konularda serbest tercihini kullanır.

1-    Sağlık bilim kurulu: Bu kurul siyasi partilerin oyları oranında seçtikleri bilim adamlarından geçici olarak oluşturulur.  Daha sonra kalıcı olarak bilim alanında örgütlenmiş çoklu bilim örgütleri içinden demokratik ve çoğulcu yapılanma ile sağlık konusunda çalışma ve görüşleri olanlar arasından seçilecektir. Sonraki dönemlerde üniversitelerden demokratik olarak seçilenlerden oluşacaktır. Sağlık sorunlarının bilimsel çözümlerini üniversitelerden demokratik olarak seçilen bu kurul yapacaktır. Örneğin domuz gribi sorunun çözümünün bilimsel çalışmalarını yapmak veya yapılan çalışmaları değerlendirmek bu kurulun görevidir.  Bilim kurulu ortak karara varmadıkça konu bilim kurulunun ortak tavsiyesi olarak açıklanamayacaktır veya ülke çapında ortak uygulamaya konamayacaktır.  Bilim kurulu kendi arasında ortak karara varmadığı konular hakkında her görüş sahibi/grubu kendi görüşünü ayrı belirtebilecektir. Sorumluluğu da o kişi/grup yüklenmiş olacaktır.

2-    Sağlık ahlaki kurulu: Bu kurul üyelerinin yarısını geçici olarak siyasi partiler seçerler. Türkiye’deki tüm inanç, ahlak, felsefi anlayış grup temsilcilerinden seçerler. Geçici kurul üyelerinin yarısını da Diyanet işleri Başkanlığı ve İlahiyat Fakülteleri ile üniversitelerin Felsefe bölümleri kendi üyeleri arasından demokratik olarak seçerler.  Kalıcı kurul daha sonra demokratik olarak teşkilatlandırılacak olan Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından seçilecektir. Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye’de mensubu bulunan din/inanç/ahlaki/felsefi görüş konusunda örgütlenmiş her türlü anlayış gruplarının temsilcilerinin (mezhep, ekol, cemaat, dernek, vakıf v.s. demokratik olarak seçtikleri kimselerden çoğulcu yapı ile oluşacaktır. Bu gruplar zamanla dayanışma ortaklıkları şeklinde örgütlenirler. Bilim kurulunun ortak çözümlerini veya farklı çözümlerini halka tanıtırlar, benimseme veya reddetmeleri yönünde istekte bulunurlar. Halk sağlık konusundaki haberlerin güvenilir olup olmadığını, kendilerine uygun olup olmadığını, kendilerinin seçtiği ve güvendiği ahlak grup temsilcileri aracılığı ile öğrenir ve tepkilerini gösterirler.

3-    Sağlık ekonomik kurulu:  Geçici olarak siyasi partiler tarafından ekonomik alanda teşkilatlanmış meslek odalarından seçilecektir. Kalıcı kurul, mesleki alanda demokratik, çoğulcu yapıda teşkilatlanmış sektör temsilcilerinden oluşacaktır. Halkın benimsediği çözümün, çözümlerin ekonomik altyapısını oluşturmak, teminini sağlamak,  uygulamasını yapmak bu kurulun görevidir. Sağlık işlerinin meslek eğitimini, uygulamasını bu kurul yapar. Teşhislerin, tedavilerin, ilaçların ekonomik durumlarını, uygulamalardaki sorunları bu grup çözer.

4-    Sağlık siyasi kurulu (sağlık komisyonu): Bilim kurulunun araştırdığı, ahlaki kurulun kabul ettiği, ekonomik kurulun temin ettiği çözümlerin siyasi çözümlerini sağlamak bu kurulun görevidir.

 

Halkın çoğulcu bir yapıda örgütlediği bu kuruluşlar demokratik olduğu için halkın sesi olacaklardır. Örneğin domuz gribi ve aşısı konusunda, bilimsel kurulda kendi seçtiği bilim grubunun/dayanışma ortaklığının temsilcisi olduğu için çözümün en iyi çözüm /çözümler olduğunu anlayacaktır. Kurulda kendi ahlaki danışma ortaklığının/ grubunun/cemaatinin/dinini v.s ahlaki temsilcileri olduğu için, bulunan çözümün güvenilir olduğuna kani olacaktır. Ekonomik kuruldaki temsilcileri aracılığı ile en ekonomik ve en iyi çözümün bulunduğunu ve doğru uygulandığını görecektir. Kendi seçtiği siyasi temsilci aracılığı ile bu konuda bütün gayretlerin gösterildiğini, yanlış yapanların cezalandırılacağını bilecektir.

 

 

Hilmi Altın






Sayı: 19 | Tarih: 18.10.2009
Hayrettin Karaman
Domuz gribi aşısı
1563 Okunma
Hilmi Altın
Ahmet Hakan
Rahat uyu Hrant
1534 Okunma
9 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Zülfü Livaneli
Türkiye FDM sistemiyle yönetiliyor
1332 Okunma
1 Yorum
Ali Bülent Dilek
Fatma K. Barbarosoğlu
Fatma K. Barbarosoğlu'ndan 'Cumhuriyet Kadınları'
1261 Okunma
Fatma Zafer
Mahir Kaynak
Psikolojik savaş
1191 Okunma
1 Yorum
Süleyman Karagülle
Oktay Ekşi
Açılım Hikayesi
1174 Okunma
Vahap Alma
Fikret Bila
Ermenistan'la ilişkiler Suriye gibi olur mu?
1163 Okunma
2 Yorum
Harun Özdemir
Ruşen Çakır
İsrail ile ilişkiler iyiye gidiyor
1155 Okunma
1 Yorum
Tayibet Erzen
Bekir Berat Özipek
Nişanyan’ı kimler affetmez?
1132 Okunma
2 Yorum
Bünyamin Demir
Nazlı Ilıcak
Baykal'ın niyeti ne?
1125 Okunma
Fatma Karuç
Can Ataklı
AKP yalan söylemiş ama MHP ayıp etmiş
1122 Okunma
Mesut Karaaytu
Mehmet Şevket Eygi
Niçin büyük ve etkili dergimiz yok!
1102 Okunma
2 Yorum
Emine Hocaoğlu
Toktamış Ateş
Silivri'de yitirilen
1101 Okunma
Osman Eskicioğlu
Yılmaz Özdil
Domuz, kuş, kene: DKK terör örgütü!
1098 Okunma
1 Yorum
Leyla Okta
Mehmet Niyazi
Kültür ve mekân
1097 Okunma
Abdurrahman Erol
Reşat Nuri Erol
Açılım değil, açlık sorunu
1085 Okunma
Ilker Ardic
Mehmet Altan
Medyadaki gizli Ergenekoncular
1080 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Fehmi Koru
Değişimin ilk kaybedeni: israil
1076 Okunma
Ahmet Kirtekin
Ali Bulaç
İki bayram arası vize bayramı
1030 Okunma
Ahmet Yasir Erol
Ahmet Taşgetiren
İsrail utansa daha iyi eder
1021 Okunma
1 Yorum
Zübeyir Erol