Küresel sistem çökerken Türkiye nereye?
1405 Okunma, 3 Yorum
Yusuf Kaplan - Yeni Şafak
Ali Bülent Dilek

Küresel sistem çökerken, Türkiye, nereye sürükleniyor?

Yusuf Kaplan
ykaplan@yenisafak.com.tr

20 Şubat 2012 Pazartesi

Türkiye'de, ilk bakışta, AK Parti-Cemaat arasında yaşanan gerilim, gerçekte, bizim üzerimizden dünyanın geleceğinin nasıl şekillendirilebileceğiyle ilgili hayatî bir dönemece / makas değişimine işaret ediyor. Fakat bu dönemecin işaretlerini derinlemesine ve bütün çıplaklığıyla okuyabilecek cesarete, karaktere ve ufka sahip bir entelijansiyası yok Türkiye'nin, ne yazık ki.

O hâlde, biraz derin nefes alarak zihin açıcı bir tarih felsefesi yapmamız gerekiyor.

* * *

Bölgemiz, sömürgecilerin bıraktığı sorunlarla boğuşuyor hâlâ. Yani tarihe girebilmiş değiliz henüz: Tarihi başkaları yapıyor; üstelik de bizim üzerimizden!

Sömürgecilik bitti; ama sömürgeciler gitmedi: Paradoks şu burada: Bir yandan sömürgeciliğin safralarını belli belirsiz üzerimizden atmaya çalışıyoruz ama öte yandan da safra temizleme operasyonunu hâlâ yeni-sömürgecilerin zihin coğrafyalarında, yeni-sömürgecilerin kültür kodlarıyla ve siyaset enstrümanlarıyla vesaire gerçekleştirmeye çalışıyoruz!

Gelmek istediğim hayatî nokta şurası: Osmanlı pax'ı / düzeni, bilfiil çöktü ama bilkuvve yaşıyor. Amerikan pax'ı ya da daha genel anlamda Batı ittifakı, bilkuvve çöktü ama bilfiil devam ediyor; zorla, zoraki olarak yaşatılmaya çalışılıyor. İşte bizim sığ -kemalist, liberal ve İslâmcı- entelijansiyamızın göremediği yakıcı gerçek bu.

* * *

Küresel sistemin lordlarının ürkmelerine, kâbuslar görmelerine ve uykularının kaçmasına yol açan asıl hayatî mesele de bu aslında: Bölgenin ve dolayısıyla dünyanın içinden geçtiği küresel krizi, barışa, sulhe, herkesin hukukunun korunmasına, haklarının en âdil şekilde garanti altına alınmasına imkân tanıyan bir Osmanlı pax'ı, böylesi bir pax'a dayanan bir medeniyet fikri çözebilir ancak. Bunu Batılılar bizden daha iyi görebilecek bir tarih bilincine sahip oldukları için, bizi hep "neo-Osmanlıcılık" fobisiyle korkutuyorlar! Biz de bu zokayı yutuyoruz, maalesef!

* * *

İşte AK Parti-Cemaat geriliminin gerisinde yatan ama Ak Parti'yi de, Cemaat'i de çok çok aşan asıl yakıcı sorun burada gizlidir.

Şunu demek istiyorum: Küresel sistem her bakımdan çökmüş durumdadır. Bölgenin ve dolayısıyla dünyanın yeni bir küresel düzene ihtiyacı vardır ve böylesi bir düzeni dünyaya sunabilecek tek aktör, -dış politikasında geliştirdiği vizyonla bunun ipuçlarını sunan- Türkiye'dir yalnızca.

………………………………………………………………………………………………………………..

Bu nedenle, Türkiye, bundan sonraki süreçte, hem Amerika'nın Türkiye'siz hiçbir şey yapamayacağını; hem de bölgenin geleceğinin anahtarlarının Türkiye'nin "elinde" olduğunu gösterebilecek bir yolculuğa soyunmalıdır.

* * *

Cemaat'in de benzer kaygılara sahip olduğundan kuşku bile duymak istemiyorum. Ama girdiği ilişkiler ve ittifaklar, Cemaat'in kuşatılmasına ve yönlendirilmesine yol açabilecek nitelikte ve dolayısıyla Cemaat'in müslümanca bir hassasiyetle uyarılmasını gerektirecek bir görünüm arzediyor. İçeride de bu tür ittifakların Cemaat'in kuşatılmasına ve yönlendirilmesine yol açabilecek boyutlar kazandığını gözlemliyor, Cemaat -ve Türkiye- adına kaygılanıyorum: Liberallerle (örneğin Taraf gazetesiyle, örneğin Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Şahin Alpay gibi son kertede küresel liberal düzenin değirmenine su taşıyan, "kaygısız" ve "yer/l/i olmayan" "tip"lerle) kurduğu ilişkiler, Cemaat'in ne denli kaygan zeminlerde yol aldığını göstermeye yetiyor olsa gerek.

Türkiye, tam da küresel sisteme çomak sokma imkânını yakalamışken, küresel sistemin çarklarını işletecek bir yere doğru itiliyor Türkiye'nin "gizli" iktidarı tarafından; ve bu yakıcı gerçeği göremeyecek kadar "iktidar sarhoşu"yuz.

Türkiye'deki Ergenekon operasyonu, Türkiye'nin safralarından kurtulması için çok hayatî bir operasyon. Bu kesin. Ama Türkiye'nin tarihî yürüyüşünü sakatlayacak başka türden "yeni bir ergenoken şebekesi" oluşturulmadığından ve "biz"im de bu süreçte "kullanılmadığımızdan" ne kadar eminiz acaba?

* * *

AK Parti-Cemaat gerilimi, sanıldığı kadar basit ve yalnızca Türkiye'nin iç sorunlarıyla sınırlı bir gerilim değil. Bu gerçeği görelim artık.

O hâlde, üzerinde kafa patlatmamız gereken asıl yakıcı soru şu: Ömrünü bizim üzerimizden uzatma manevraları yapan küresel sistemin her bakımdan çöktüğü ve Türkiye'nin, -Osmanlı düzeni'nin kazandırdığı tarihî bilinç ve derinlikle- taze bir medeniyet fikrini dünyaya sunabilecek bir konuma bilkuvve ulaştığı bir zaman diliminde, bu konumu, kuvveden fiile geçirmemizi imkânsızlaştıracak bir yere sürüklendiğimizi görebiliyor muyuz acaba?

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?i=31156&y=YusufKaplan

YORUM;

CEMAAT İÇİNDEN AK PARTİ BAŞINDAN MI?

Kuşatılmak ve yönlendirilmek.

Doğru en büyük zaaf ve tehlike.

Batımızdaki ve doğumuzdaki devletlerin sistemi bu zaten.

Bu olayda bence ak parti doğu tipi başından yönlendiriliyor.

Gülen cemaati de batı tipi içinden yönlendirliyor.

Tam bir zalim sistemler koalisyonu.

İslami sistem işte tamda burada lazım ve halkı tarafından halk iradesine

 göre yönlendirilen bir sistem.

dünyanın aradığı düzen.

ADİL DÜZEN…

Vesselam…

 

 

 

Ali Bülent Dilek


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
26.02.2012
06:48

Ali Bülent Kardeş;

Yeni Yazar Çalışman hayırlı olsun ve hayırlara vesile olsun...

Selam, sevgi, saygı ve dua ile...

reşad

Reşat Nuri Erol
26.02.2012
07:54

Erbakan ne demişti, medya nasıl vermişti? -2- Uğur BERBER Erbakan’ın vefatının sene-i devriyesinde hem O’nu yad etmek hem de hakkını teslim etmek üzere daha birinci bölümünü yayınladığımız analizin ikinci bölümünü paylaşıyoruz. 25.02.2012 08:40 YAZININ 1. BÖLÜMÜ LİBYA GEZİSİNDE MEDYA’NIN VERMEDİĞİ O KONUŞMADA ERBAKAN NE DEMİŞTİ? Erbakan Libya gezisi sonrası medya da kıyamet koptu. Hatta bu görüşme Refah Partis’nin kapatılma gerekçelerinden biri olarak sunuldu. Medyada çıkan haberler göre Kaddafi konuşmuş Erbakan susmuştu. Oysa olay bambaşkaydı. Erbakan o toplantıda Kaddafi’ye net cevap vermişti. Hatta o görüşmeden sonra Libya PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmiş ve ortak mücadele kararı alınmıştı. Medya bunu hiç ama hiç görmedi. Ancak Erbakan TRT’de “İcraatın İçinden “ programında Libya gezisini anlatmış ve medyada yer almayan görüntüleri yayınlamıştı. Ama bunu da kimse görmedi. Erbakan İcraat’ın İçinden isimli programda şöyle diyordu: http://www.youtube.com/watch?v=E5aFjCUaWsk&feature=related “Libya PKK örgütünün bir terörist örgütü olduğunu sadece belirtip ilan etmekle kalmamış bu tür terörist örgütlere karşı Türkiye ile birlikte ortak bir program çerçevesinde mücadele edeceğini resmi ortak bildirisi ile kabul ve ilan etmiştir. Bütün bu gerçekler apaçık ortadayken şimdi sizlere malum çevrelerin halkımızdan sakladıkları gerçekleri orijinal vesikası ile takdim ediyorum. Lütfen dikkatle izleyiniz. Libya devlet başkanı hatalı fikirleri karşısında susulmuş mu, yoksa diplomasi kurallarına uygun bir üslupla gereken cevap verilmiş mi? “ Libya’da kameralar önünde yapılan ama medya’da yer almayan görüşmenin o kısmında Erbakan Kaddafi’ye PKK ve terör konusunda şu dersi veriyordu. “Türkiye demokratik bir ülkedir. Türkiye büyük bir imparatorluğun varisidir. Bu imparatorluğun içerisinde tarihten gelen çeşitli ırklara mensup vatandaşlarımız vardır. Ancak bu vatandaşlarımızın hepsi asırlardır birbirleriyle yoğrulmuştur aynı imana sahiptir. Onun için Türkiye’de 65 milyon hep beraber bir milletiz. Bunun içerisinde balkanlardan gelen vardır, Kafkaslardan gelen vardır, Arap kardeşlerimiz vardır. Aynı şekilde tabiî ki Kürt kardeşlerimiz vardır. Ama biz hep beraber tek milletiz. Ve Türkiye’de mevcut kanunlarımız anayasamız hiçbir ırk ayrımı yapmaz. Bütün ülkemiz vatandaşlarına eşit haklar tanır. Bundan dolayı Türkiye’de hiç ırkçılık ve cinsiyet meselesi yoktur. Türkiye’de bir mesele vardır o da terördür.Türkiye ne yazık ki son beş yıldır bu terör yüzünden on bin evladını kaybetmiştir. Biz beş yıllık istiklal savaşında sadece beş bin şehit vermiştik. Şimdi ne yazık ki son beş sene esnasında on bin memleket evladını kaybettik. Bunların yarısı güvenlik kuvvetlerimize mensup şehitlerimizdir. Terör tamamen dış kaynakladır. Nasıl libyada bir Çad meselesi çıkartılmıştır, suni olarak güneyde. Aynı meseleyi çıkaran dış kaynaklar Türkiye’de de bir terör meydana getirmişlerdir. Bu teröristler geliyorlar, masum çocukları, yaşlı insanları katlediyorlar, öğretmenleri katlediyorlar.Bu gün sayın Libya Başbakanı da açıkça ifade ettiler ki biz Libya olarak her türlü terörün karşısındayız. Çünkü terör bir insanlık suçudur. Hangi sebepten olursa olsun bunun tecviz edilmesi (uygun görülmesi) mümkün değildir. Bu teröristler bilhassa geliyor Kürt kardeşlerimizi katlediyorlar. Ve bunların temel zihniyetleri de ateist ve komünist zihniyetlerdir. Bunların kökleri tamamen dış kaynaklara gitmektedir. Bundan dolayıdır ki Türkiye olarak bütün Ortadoğu ülkeleri olarak bu terörün tamamen ortadan kalkması Orta Doğu’da huzur ve barış için temel bir şattır. Türkiye’de bir Kürt meselesi yoktur, sadece terör meselesi vardır. Ki gelip masum insanları öldüren, dışarıdan teşvik edilen bu hareket inşallah kısa zamanda son bulacaktır. Batılılar Türkiye’yi bölmek istiyorlar. Ve Türkiye’yi bölmek için kullandıkları tabir “insan hakları” oluyor. Halbuki insan hakları bakımından Türkiye Batıdan çok daha mükemmeldir. Onlar Türkiye’yi bölmek için “siz Kürtlere eziyet yapıyorsunuz “diyorlar. Bu propagandanın gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Türkiye’de 65 milyon kardeş vardır. Hangi Irktan olursa olsun biz asırlardır aynı siperlerde birlikte şehit olduk. İstiklal harbimiz yapılırken Kürt kardeşlerimiz en büyük fedakarlıkları yaptılar. Çünkü Türkiye hepimizin müşterek vatanıdır. Bu sebepten dolayıdır ki tabi bütün dünyaya bu gerçekleri duyurmamız gerekiyor. Şimdi yavaş yavaş batının yöneticileri de Türkiye’deki terörü, PKK’nın bir terör örgütü olduğunu açıkça itiraf etmeye başlamışlardır. Temenni ediyorum ki Batılılar dahi bu terörist hareketin karşısında bulunsunlar. Türkiye’ye de bütün Orta Doğu’ya da barış gelsin. “ Medya’da Erbakan’ın bu uzun konuşmasından tek bir cümle bile yer almadı. Medya ısrarla kendi Başbakanı’nın bu dik duruşunu görmedi ama Kaddafi’nin konuşmasını günlerce haber yaptı. ERBAKAN İSRAİL İLE HANGİ ANLAŞMALARI İMZALADI? Erbakan’ın Başbakanlığında İsrail ile yapılan anlaşma 28 Ağustos 1996 tarihinde imzalanan Türkiye-İsrail Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşmasıydı. Bu anlaşmanın ihale müzakereleri REFAHYOL’dan çok önce başlamış ve Türk Hava Kuvvetleri’nin elindeki F-4 ve F-16 uçaklarının modernizasyonuyla ilgiliydi. Böyle bir anlaşmanın imzalanmasının sebebi, Türk Hava Kuvvetleri’nin elindeki bu uçakların bilgi işlem modernizasyonu konusunda. ABD’nin Türkiye’ye mecburi adres olarak İsrail’i empoze etmiş olmasıydı. Yani bu modernizasyon yapılmasaydı F-4 ve F-16’ların hiçbir işlevi kalmayacaktı. Ancak medya bunu böyle görmedi. Dönemim Genel Kurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’in İsrail ziyareti sırasında, 23 Şubat 1996 tarihinde yapılan Türkiye ile İsrail arasında Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşması, Erbakan döneminde yapılmış gibi gösterilmeye çalışıldı. Oysa Erbakan bu anlaşmadan üç ay sonra 28 Haziran 1996’da iktidara gelmişti. Ve söz konusu anlaşma kapsamında 8 İsrail pilotu “eğitim uçuşu yapmak üzere”F-16 uçakları ile birlikte 16 Nisan 1996 tarihinde, yani Refahyol Hükümeti'nin kurulmasından yaklaşık iki ay önce Türkiye'ye gelmişti. EMASYA PROTOKOLÜ ERBAKAN DÖNEMİMDE Mİ İMZALANDI? EMASYA (Emniyet Asayiş Yardımlaşma Protokolü) 28 Şubat sürecinde Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı arasında 7 Temmuz 1997’de imzalandı. Emasya Protokolü’nün şimdiye kadar içeriği resmi olarak hiç açıklanmadı. Ancak protokolün 9'uncu maddesi Valilik talep etmese de askere, kendisi gerekli gördüğü durumlarda toplumsal olaylara el koyma yetkisi veriyor. Protokol şehir merkezleriyle ilgili istihbaratı askerle paylaşma imkanı da getiriyor. Protokolün altında İçişleri Bakanlığı adına dönemin Müsteşarı Teoman Ünüsan ile yine dönemin Genelkurmay Harekat Daire Başkanı Çetin Doğan’ın imzası var. Son zamanlarda Emasya Protokolü’nün Erbakan dönemimde yapıldığına dair iddialar var. http://www.dailymotion.com/video/xc6y2g_stv-den-erbakan-a-emasya-ayyby_lifestyle Oysa Emasya Protokolü 7 Temmuz 1997’de imzalanmıştı. Erbakan, bu protokol imzalanmadan önce 18 Haziran 1997’de iktidardan çekilmişti. 12 EYLÜL REFERANDUMU İÇİN ERBAKAN NE NE DEDİ? Erbakan’ın 12 Eylül referandumuna hayır dediği hatta Numan Kurtulmuş ile bu yüzden yolları ayrıldığı iddia edildi. Oysa Erbakan bakın 12 Eylül referandumu için ne demişti. http://www.youtube.com/watch?v=7yk43yzyg2A “Evet oyu vermekte fayda var, çünkü yapılmış olan değişiklikler eskisine nazaran bir adım olsun daha ileri gitme manasını taşımaktadır. Eskisi bu değişikliklerden daha da kötüdür. Bu sebepten dolayı evet oyu vereceğiz inşallah. “ SON OLARAK, ERBAKAN AK PARTİ HAKKIN’DA NE DİYORU? Bilindiği gibi Hoca Ak Parti’nin başta dış politikası olmak üzere, ekonomi ve iç politikasını sert bir dille eleştirmekteydi. Hoca bir Siyonizm düşmanıydı ve hem ABD ile iş birliğine hem Avrupa Birliği’ne hem BOP’a karşıydı. 1 Mart Tezkeresi’nin çıkmaması için mecliste bulunan bir çok AK Partili milletvekilini bizzat aradığı bilinmektedir. Denilebilir ki Ak Parti’nin ABD ve AB politikaları Hoca’yı bazen çileden çıkarmaktaydı. Örneğin Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın: "Hepimiz Bizans'ın çocuklarıyız. Avrupa’nın temel şartlarına uymuş olan bir Türkiye güçlü bir Avrupa için olağanüstü bir şanstır." http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/11/16/553991.asp sözlerine karşılık AK Parti’den herhangi bir itiraz gelmemesi üzerine Hoca Çağlayan’da o çok tartışılan cümleyi söyledi. “Biz hepimiz Bizans’ın çocuklarıyız diyor Fransız Cumhurbaşkanı, bunu da iltifat sayıyorlar. Bizans’ın çocuklarıymış (?!). Onun için orada toplanıyorlar. Biz sultan fatihin torunlarıyız, Eba el-Eyyubi’nin askerleriyiz. Onun için buradayız.” Erbakan’ın bu sözleri medyada geniş yer aldı ancak kimse Fransız Cumhurbaşkanı’nın ne dediğini merak edip sormadı. Hoca’nın belki en sert çıkışı buydu ama tüm muhalefete misli ile cevap veren Tayyip Erdoğan Hoca’ya karşı aynı üslup ile hiç cevap vermedi. Erbakan’ın Ak Parti’ye bakış açısı belki sık sık benzer şekilde tekrar ettiği şu cümlede gizli idi. “AKP’dekiler bizim evlatlarımız. Neye alet olduklarının farkında değiller. Bilerek İslam’a kötülük yapmazlar. Onlar bizim çocuklarımız, ben onları avucumun içi gibi biliyorum. Fakat Yahudi öyle ustadır ki, sözüme dikkat edin ‘kim ben mi, ben hiç Yahudi’ye hizmet eder miyim’ şarkısını söylete söylete seni Yahudi ordusuna askerlik yaptırır. “ Bu vesile ile Erbakan Hocamıza Allah’tan (cc) rahmet diliyor ve yazımızı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ınmesajı ile noktalıyoruz: “Şahsıyla, mücadelesiyle, davasıyla, ilkeleriyle olduğu kadar bir insan olarak, bir hoca olarak, bir lider olarak da genç nesillere güzel bir örnek teşkil etti. Mekanı cennet olsun. Allah'ın rahmeti üzerine olsun diyorum. Allah ondan razı olsun diyorum. Öğrettikleriyle, aktardıklarıyla, mücadeleci kişiliğiyle her daim kendisini şükranla, minnetle yad edeceğimizi ifade etmek istiyorum.” Uğur BERBER / Rotahaber ugurberber0634@gmail.com

*****************

Erbakan ne demişti, medya nasıl vermişti? -1- Uğur BERBER Erbakan’ın bu konuşmasının başı ve sonu medyada hiç yer almadı. Ertesi gün gazeteler ve siyasiler Erbakan’ı “kanlı” olarak ilan ettiler. 23.02.2012 09:22 “O olmasaydı, bugün birçok şey farklı olurdu. En azından aradan 14 yıl geçtikten sonra 28 Şubatçılara dönüp mangalda kül bırakmayanlar bu kadar cesur laflar edemezdi. O, zorbaları teskin etmek için aramızdan kurban olarak seçtiğimiz kişiydi.”(Mümtaz’er Tüköne –Zaman 01.03.2011) Son günlerde M. Ali Birand’ın “Erbakan 28 Şubat kararlarını imzalamadı” sözü medyada geniş yer aldı. M. Ali Birand’ın “yakında çıkacak” dediği belgeler nelerdir bilmiyorum ama 28 Şubat’ta Erbakan’ın imzaladığı 4 maddelik belge ve MGK Genel Sekreteri İlhami Kılıç’ın Erbakan’a imzalatamadığı 18 maddelik meşhur 28 Şubat kararları internette zaten var. Biz de Erbakan’ın vefatının sene-i devriyesinde hem O’nu yad etmek hem de hakkını teslim etmek adına bir araştırma yaptık. İlk bölümü paylaşıyoruz. ERBAKAN “İMAM HATİPLER ARKA BAHÇEMİZDİR” DEDİ Mİ? Bu sözün kaynağı gazeteci Yalçın Doğan’dı. Yalçın Doğan da bunu Erbakan’ın söylediğini iddia etmemişti aslında. Bu kendi iddiasıydı. Yalçın Doğan 13.11.1996 tarihli Milliyet Gazetesi’nde“İmam-hatip mezunları üniversitelerde genellikle hukuk ve kamu yönetimini tercih ediyor. Oradan içişleri, emniyet ve adalet birimlerine yerleşiyor. Refah Partisinin kadroları buralarda oluşuyor. İmam Hatipler gerçekte RP'nin arka bahçesi...!” diyordu. Sonra Mesut Yılmaz 03.04.1997 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde "Türkiye'de iki zihniyet savaş halindedir. Bu iki zihniyetin bir kutbu GHP çizgisi, diğeri ise RP çizgisidir. Biri ister ki okullar dinsiz ve milliyetsiz bir nesil yetiştirsin. Diğeri imam-hatipler onların arka bahçesi mücahitleri olsun" diye bir açılama yaptı. Ecevit de bu malzemeyi kullandıve “Kesintisiz 8 yıllık eğitim rejim için önemlidir. İki ayrı kuşak yetiştiriliyor. Erbakan imam-hatip okullarını kendi fidanlığı gibi görüyor. Bu okullar Refah Partisi'nin arka bahçesi olmamalı." açıklamasını yaptı. Bu açıklama 24.04.1997 tarihinde basında geniş yer buldu. Daha sonra “İmam Hatipler Arka Bahçemizdir” sözünü Erbakan söylemiş gibi medyada haberler çıkmaya siyasiler yeni açıklamalar yapmaya devam etti. Bülent Arınç, Salih Kapusuz, Tevhid Karakaya gibi isimler iddialara sert cevaplar verdi. Konu TBMM’de de tartışıldı. Sonradan Ak Parti’den milletvekili olan dönemin Refah Partisi milletvekili Tevhid Karakaya “Bu sözü söyleyen müfteridir.” dedi. Yine dönemin Refah Milletvekili Salih Kapusuz “Bu söz iftiradır, tekrar edenler müfteridir.” diyerek iddianın asılsız olduğunu söyledi. “İmam Hatipler Arka Bahçemizdir” iftirasına en sert tepkiyi ise Fazilet Partisi Milletvekili Bülent Arınç verdi. Arınç “Bu sözü (Erbakan hocaya) yamamaya çalışanlar haindirler, müfteridirler, ahlâksızdırlar.” dedi. (TBMM - 25.04.2001 Çarşamba, üçüncü oturum.) http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_b_sd.birlesim_baslangic?P4=5371&P5=B&page1=36&page2=36 Yalçın Doğan’ın kendi görüşü olan bu söz bütün bu yalanlamalara rağmen yıllarca medyada yer aldı. Hala daha bu kampanya devam ediyor. NİÇİN “KANLI MI OLACAK KANSIZ MI OLACAK? “ DEMİŞTİ? Erbakan Parti Grup Toplantısında şu konuşmayı yaptı. “Bu kelimeleri kullanmak bile istemiyorum ama bunların terörizmi karşısında herkes bu gerçeği görsün diye bu tabirleri kullanmaya mecburiyet duyuyorum. Türkiye'nin şu anda bir şeye karar vermesi lazım. Türkiye Refah Partisi'yle Adil Düzen'e geçecek, bu kesin. Geçiş dönemi yumuşak mı olacak, sert mi olacak; tatlı mı olacak, kanlı mı olacak; 60 milyon buna karar verecek. Biz diyoruz ki bu geçişi tatlı yapalım. Bu geçişi barış içinde yapalım. Biz barışçıyız. Biz huzurcuyuz. Bizim yolumuz kardeşliktir." Erbakan’ın bu konuşmasının başı ve sonu medyada hiç yer almadı. Ertesi gün gazeteler ve siyasiler Erbakan’ı “kanlı” olarak ilan ettiler. Daha sonra Erbakan, Star TV’de Kadir Çelik’in Objektif Programında konuyla ilgili olarak o dönemde Parti Merkezine gelen “kanlı” faxları göstererek, “kanlı mı kansız mı olacak” açıklamasını bunları kastederek yaptığını söyledi. http://www.youtube.com/watch?v=Z9ORTromRRY Gelen faxlarda “ gerekirse kanımızın son damlasına kadar direnmeye ve savaşmaya hazırız” yazdığını vurgulayan Erbakan. “Kan sözünü o söylemiş, ben de bunu halkımıza açıklamışım…. Bazı insanlar provokasyona kapılmış, onlar da bizim kardeşimiz, onun için bu daveti yapıyoruz. Onlara diyoruz ki, bu birkaç tane mihrakın provokasyonuna uymayın. Bunlar mesela Ankara’da yürüyüş yapıyor. Sayın Murat Karayalçın’ın hanımefendisi başta olmak üzere, yapılan yürüyüşte arkasına takılmış olan halk ‘Ankara Melih Gökçek’e mezar olacak’ diyor .” M. Ali Birand’ın hazırladığı Son Darbe 28 Şubat belgeselinde Erbakan konuyla ilgili şöyle diyordu. http://www.dailymotion.com/video/xovomq_erbakan-kanly-my-olacak-kansyz-my_news “Biz mahalli seçimlerde Ankara, Konya, İstanbul belediyelerini alınca Halk Partisi yollarda yürüyüş yaptı. “Biz Ankara Belediyesi’ni Refah partisine vermeyiz, kanımız aksa da vermeyiz. “ dediler. Grup toplantısında bu olayı anlattım dedim ki “biz demokratik bir ülkeyiz, halkın oyuyla işlerimizi yapıyoruz, halk refah partisini tercih etmiş belediyeyi vermiş. Buna rıza göstermek ten başka yapacak bir şey yoktur. Ne kanı Allah aşkına. Benim söylediğim söz bu. Bunu çarpıta çarpıta çarpıta… söz nerde ekran nerde?” ERBAKAN’A GÖRE SUSURLUK FAS FİSO MUYDU ? Bu konuyla ilgili Nazlı Ilıcak’ın Sabah Gazetesindeki yazısı şöyle http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ilicak/2011/03/01/fasa_fiso “Erbakan'ın "Aydınlık için bir dakika karanlık" eylemine girişenlere "Gulu gulu dansı yapıyorlar" dediği hatırlatılır. Oysa, Susurluk düzeninde onun bir günahı yoktu. Ama, başarılı bir psikolojik harekâtla, Susurluk'a duyulan tepkiyi iktidar aleyhine çevirmişlerdi. Sokağa çıkan insanlar, Susurluk'un yanı sıra, Refahyol'u da protesto eder olmuştu. Nitekim, aynı çerçevede Erbakan'ın Susurluk'a "Fasa fiso" dediği de iddia edilir. Halbuki, "Siz Susurluk'un üzerine gitmiyorsunuz" sözü üzerine Erbakan, "Bu iddialar fasa fiso" anlamında konuşmuştu. Konjonktürden koparılan cümleler, siyasi hayatı boyunca aleyhinde delil olarak kullanıldı.” Nazlı Ilıcak Susurlukla ilgili başka bir yazsında “Refahyol hükümetinin Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın ısrarlı takibine rağmen yargı tarafından örtüldü.” diyordu. http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ilicak/2011/11/04/susurlukun-yildonumunde-dusuncelerim “REKTÖRLER BAŞÖRTÜLÜ KIZLARA SELAM DURACAK “ SÖZÜNÜN DEVAMINDA NE VARDI? Erbakan şöyle demişti. “…Yine 18 yaşında bir yavrumuz üniversiteye gidecek ama bu sefer rektör aşağı indiği zaman ona selam duracak hoş geldin evladım diyecek. Ben bunu televizyonda söyledikten sonra bu gazetelerin yazdığına inanılmaz. Bununla beraber bir iki tane rektör ‘efendim rektör öğrenciye selam durur mu’ demiş. Huzurlarınızda kendilerine sesleniyorum. Siz bu duracağınız selamla öğrenciye selam durmuş olmayacaksınız. Halkın imanına, dinine selam duracaksınız. “http://www.youtube.com/watch?v=5b2oyPVKscg Ancak Hoca’nın bu sözleri yine cımbızlanarak basında bambaşka zeminlere çekilmişti. Erbakan’ın konuyla ilgili yaptığı açıklamaları medya görmemişti. Birinci bölüm burada bitti. İkinci bölümün başlıkları şunlar olacak. LİBYA GEZİSİNDE MEDYA’NIN VERMEDİĞİ O KONUŞMADA ERBAKAN NE DEMİŞTİ? ERBAKAN İSRAİL İLE HANGİ ANLAŞMALARI İMZALADI? EMASYA PROTOKOLÜ ERBAKAN DÖNEMİMDE Mİ İMZALANDI? 12 EYLÜL 2010 REFERANDUMU İÇİN ERBAKAN NE DEDİ? Uğur BERBER / Rotahaber ugurberber0634@gmail.com

Ali Bülent Dilek
26.02.2012
12:45

reşat ağaber teşekkür ederim.

yine bize bizden,bizimkilerden hayır var ve olacak inşaallah.

milli görüş cemaati!milli görüşcamiası olmuştur inşaallah.

saadet'iyle,has'ıyla,ak'ıyla ve yarın Adil Düzen partisiyle(10'a kadar yolu var) %80'lerle inşaallah.

bu da bize Türkiye Cumhuriyetinin mimarı 2.abdulhamithan(osmanlı dedelerimiz)kurucusu

da Mustafa Kemal(Kuvayı Milliyeci dedelerimiz)'dir,tezinin gerçekleşmesi olacaktır.

%99 'u müslüman ülkeye de bu yakışır...

(dikkat Adil Düzen'de ateist,hristiyan,yahudi,brahman vs.lere :%20 kontenjan ayırdım.)





Sayı: 141 | Tarih: 26.02.2012
Mahir Kaynak
Ekonomik kriz
Yeni düzen
2027 Okunma
20 Yorum
Süleyman Karagülle
Yusuf Kaplan
Küresel sistem çökerken Türkiye nereye?
Cemaat içinden Ak parti başından mı?
1405 Okunma
3 Yorum
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
CHP’ye çağrı: Bölünün belki büyürsünüz
Bölünmenin faydaları
1360 Okunma
3 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ahmet Altan
4 + 4 + 4
İslam Denince...
1096 Okunma
Vahap Alma
Mehmet Şevket Eygi
Yeni Camiler Sadra Şifa Olmadı
İslam'da Camiler
1082 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ruşen Çakır
İslami kesim içinde Cumhuriyet tarihinin en büyük
Safları Belirleme Zamanı
1000 Okunma
Tayibet Erzen