Baykal 'açılım'a karşı mı?
1025 Okunma, 0 Yorum
Mümtazer Türköne - Zaman
Arif Ersoy

11.09.2009

 

Baykal'ın sözlerindeki artılar ve eksiler alt alta yazılıp dikkatle toplandığında, açılıma karşı olmadığı sonucu çıkıyor. Baykal'ın sözlerinde izleyenlerin birbirine karıştırdığı iki farklı alan var.

 

Birincisi ilkeler alanı. Başbakan'ın atıfta bulunduğu, Baykal'ın da sahip çıktığı SHP'nin "Kürt Raporu" bu ilkeler alanına ait. Etnik kimliği bireysel hak ve özgürlükler alanı olarak tanımlaması da yine ilkelere dair bir tercihi ifade ediyor. Baykal'ın medd ü cezirlerinin bulunduğu alan ise siyasî taktik alanı. Başbakan partisinin açılım sürecini yönetiyor. Baykal da partisinin politikasını. Başbakan'la polemikler yapıyor, keskin lâflar ediyor. Kısaca politika yapıyor. Bize düşen bu iki farklı alanda karşımıza çıkan iki farklı Baykal'ı birbirine karıştırmamak. Karıştırmadan baktığımız zaman Baykal'ın "açılım"a ilkesel olarak karşı çıkmadığını görebiliriz.

 

Baykal ile uzun yıllar mesai arkadaşlığı yaptıktan sonra bugün AK Parti'de politika yapan birinden, bir Baykal profili dinlemiştim. Baykal'ın politikalarının anlık etkilere ve kararlara açık, bu yüzden istikrarsız olduğunu anlatıyordu. "Şeyh Edebali" ve "Anadolu Solu" çıkışını örnek verdi. Güya biriyle konuşuyor, dinledikleri hoşuna gidiyor ve kapıda hemen gazetecilere satıyor. Ben Baykal'ın politik reflekslerinin bu kadar basit olduğunu düşünmüyorum. Baykal'ın entelektüel donanımı derin. Yıllar önce sosyal demokrasinin kurucusu kabul edilen Bernstein üzerine yaptığımız sohbette, bu derinliği görmüştüm. Bu entelektüel yeteneğin üzerine yılların politik birikimini ve özellikle örgütsel yeteneğini eklediğiniz zaman, karşınızda gramer açısından tek bir hatası olmayan kitabî cümleleri peş peşe makale yazar gibi sıralayan hitabet yeteneğine de sahip bir politikacı çıkıyor. Dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneden bütün politikacılar gibi, cümlelerinin satır aralarındaki nüanslara dikkat etmemizi bekliyor.

 

Bu nüanslar Baykal'ın "açılım"a karşı olmadığını, ama zor durumda olduğunu gösteriyor. "Şu mektepler olmasa maarifi ne güzel yönetirdim" diyen Maarif Nazırı Safvet Paşa gibi Baykal da, "Şu demokratikleşme açılımı olmasaydı ne güzel politika yapardım" telaşında. Kürt sorunu CHP'yi sıkıştıran, zorlayan bir sorun.

Kürt sorunu, CHP'yi sol bir parti olup olmayacağına karar vermeye zorluyor. CHP'nin artık antik vasfı haline gelen solculuğunu yeniden keşfetmek için son fırsat. Demokratikleşme açılımı boyunca sol politikalar geliştirmeyi başaramayan CHP'yi partiler mezarlığına gömmemiz gerekecek. Kürt sorununu ağırlaştıran temel parametrelerden biri, Güneydoğu'da seçmen tabanı olan bir ulusal sol partinin yer almaması değil mi? AK Parti ile Güneydoğu'da rekabet edebilen bir CHP mevcut olsaydı, bugün çözüm daha kolay olmaz mıydı? Bu ağır tablo kimin eseri?

 

"Demokratikleşme açılımı"nın seçmen tabanında parti rekabeti Batı illerinde sürüyor. Bu illerde CHP, MHP'ye oy kaptırıyor. Baykal'ın politik taktiklerinin ve ikircikli söylemlerinin arkasında bu oy kaymaları var. CHP, gündeme gelen bu sorun yüzünden oy kaybediyor.

 

Bütün detayların arasında Baykal'ın söyleminde üzerinde durulması gereken ana nokta, etnik kimlikler ile ulusal kimlik arasında yaptığı tercih. İlkeler düzeyinde CHP'yi anlamak için bu noktaya eğilmek lâzım. Baykal, MHP söylemine yakın bir formülle "Türk millî kültürünün bir etnik kimlik olmadığını" söylüyor. "Devleti bölmeyelim, milleti bölelim" diye tanımladığı ve eleştirdiği tavır, soruna bir ulusal sorun olarak baktığını gösteriyor.

 

CHP'nin açılım bir kenara Kürt sorunu konusundaki ilkeleri hâlâ berrak değil. Etnik kimliği bireysel hak ve özgürlükler çerçevesinde meşrû kabul eden bir CHP bile, açılıma ciddi bir destek vermiş olacak.

 

Baykal açılıma kapalı değil. Politik kaygılarını aştığı takdirde, açılımı eleştiren ama katılan taraflarından biri olmasını beklemeliyiz.

 

YORUM

 

Saygı değer Mümtaz’er Hocamız, Zaman Gazetesi’nin 11 Eylül 2009 tarihli nüshasında “Baykal 'açılım'a karşı mı?” makalesinde ana muhalefet partisi CHP’nin Sayın Genel Başkanı Deniz Baykal’ın Sayın T.C. Hükümeti’nin gündeme getirdiği “Demokratik Açılım” ile ilgili tavrını değerlendirmektedir.

 

Yapılan değerlendirmeden çok ülkemizin yönetiminde ve sorunlarının çözümünde birinci derecede sorumlu olan mevcut iktidar ile ana muhalefetin ülkemizin birlik ve bütünlüğünü tehdit sorunlar ile ilgili sergiledikleri tavırları hakkındaki görüşlerimi okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

 

Türkiye’nin karşılaştığı terör belasının esas nedeni, bölgemizi denetimleri altına alarak bölge kaynaklarını sömürmek ve tekelci sermayenin ileri karakolu olan İsrail’i ayakta tutmak ve zamanla güçlendirmektir.

 

Görünürdeki sebebi ise Türkiye’de birçok bölgelerde olduğu gibi Doğu ve Güney Doğu Anadolu’nun geri bırakılmasıdır. Osmanlı Devleti ırkçı bir devlet olmadığı gibi Türkiye Cumhuriyeti Devlet’i de ırkçı bir devlet değildir. Etnisite anlamında bir ırkın kurduğu devlet değildir. Osmanlı Devleti’nin son yıllarında ırkçı zihniyete sahip olan bazı yöneticilere emperyalizmin ırkçı planlarına alet olmuşlar ve bir Cihan Devleti olan Osmanlı Devleti’ni zayıflatarak çöküşüne ortam hazırlamışlardır. Devletimiz ırkçı bir devlet olmadığı halde son altmış yılda ülkemizde bazı gafil veya emperyalist çevrelerle işbirliği yapan ırkçılar, devletteki konumlarını kullanarak Doğu ve Güney Doğuda yaşayan insanlarımızı inciten ve rencide eden yanlışlıklar yapmışlardır.

 

Milletimizin manevi değerleri ve tarihi ile kavgalı olan bu işbirlikçi çevreler, bu ülkenin bütün insanlarına da zulüm ettiler. Sömürgeci güçlerin Afrikalılara yaptıklarından daha kötü ve ilkel davranışlarla insanlarımın önemli bir bölümünü horladılar. Baskı altında bulundurlar. Kur’an tefsiri yazan âlimlerimizi hapsettiler, ibadetlerin yapanların evlerini bastılar, hor ve hakir gördüler. Sadece dini hassasiyetlerinden dolayı farklı kıyafetleri olan insanlarımızı potansiyel tehlike ilan ettiler. Onların öğrenme ve öğretme haklarını gasp ettiler. 

 

Bu ülkede dış mihraklarla işbirliğini esas alan ve milletin değerleriyle kavgalı olan İttihat ve Terakkici zihniyet iflas etmiştir. Artık bu zihniyet terk edilmeli ve bu zihniyetin ürünü olan politika ve yasalar değiştirilmelidir. Bunun için hem iktidar, hem de muhalefet bugünkü durum ve tavırlarını gözden geçirmeli ve gerçek anlamda bir “Demokratik Açılımı” başlatarak “Yeniden Büyük Türkiye’yi” inşa etmelidir.  Yedi bin yıllık tarih gösteriyor ki bu coğrafyada adil ve güçlü devletler yaşamını sürdürürler. Zayıf, baskıcı ve zorba devletler varlığını sürdürmezler.

 

Başta terör olmak üzere karşılaştığız sıkıntılar, Devletimizin ve ülkemizin büyük badirelerle karşı karşıya kaldığını göstermektedir. Böyle zamanlarda basiretli yöneticiler kavgayı bir kenara bırakmalı, ortak paydalardan hareketle sorun çözen projeler üretmelidir. Sorunları öteleyen ve sorun üreten yöneticiler yönettikleri devletlerin ömrünü kısaltırlar, felaketleri önlenemez hale getirşrler.

 

İktidar ne yapmalıdır?

  • Terör emperyalist mihraklar tarafından üretilmiş, geliştirilmiş ve desteklenmektedir. Bu sorunun çözümünde ABD ve AB’yi devre dışı bırakılmalıdır. Bu sorunu üretenlerin desteğiyle sorun çözümlenemez.
  • Doğu ve Güney Doğu’da yaşayan halkımızın gerçek temsilcilerinin görüş ve istekleri göz önünde bulundurularak karşılaşılan iktisadi, sosyal ve kültürel sorunlara “Milli Demokratik Açılım” programı ile çözümlenmeli.
  • Teröre taraf olan ve terörü destekleyenlerle ve terörden nemalananlar ile işbirliği yaparak terör önlenemez. Teröristler Doğu ve Güney Doğuyu bölgelerinde yaşayan insanımıza değil emperyalizm hizmet etmektedir. Herkes gibi bölge haklı da terörden zarar görmekte ve mağdur edilmektedir.
  • Bu ülkede yaşayan hemen herkes, birlik ve bütünlüğün sağlanmasını, ülkemizde hukukun üstünlüğü sağlanmasını ve Devletimizin her alanda adil olmasını istemektedir.
  • Demokratik Açılım” hususunda gelinen bu noktadan geriye gidilmez. Türkiye, mutlaka birinci sınıf bir demokrasiye kavuşturulmalıdır. Dördüncü sınıf hile ve desiseli bir rejimle Türkiye’de milli birlik ve dayanışma sürdürülemez.
  • Ülkenin cari sorunlarına İttihat ve Terakki mantığı ile çözüm üretilemez. Kamu işlerinde açılık ve millete hesap verebilirliği sağlayacak kurum ve kuruluşları oluşturulmalıdır. Komitacılıkla Devlet yönetilemez.

 

Muhalefet Ne Yapmalı?

  • Hem iktidar, hem de muhalefet mevcut siyasi üsluptan vazgeçmelidir. Ülke boş laflarla, saldırgan polemiklerle yönetilemez. Birbirleriyle kavgalı olanlar akıl ve mantıklarını kullanarak sorunlara çözüm üretmezler.
  • Muhalefet iktidarların yanlışlıklarını tenkit etmeli, ama kendi doğrularını da ortaya koymalıdır. Esas olan alternatifli eleştiridir.
  • Milletimiz karşılaşılan sorunların çözümlenmesini istiyor. Siyaset sorun çözme sanatıdır. Kavga etme uğraşısı değildir.
  • Türkiye’de mevcut siyasi, iktisadi ve hukuki yapı, ülkemizin sorunlarını çözmede yetersiz kalmıştır. Bu yapı ile milli birlik ve bütünlüğümüzü sürdüremeyiz.
  • Mevcut yapıyı değiştirerek ülkemizi, başka ülkeleri kopyası olmayan milli ve ileri bir demokrasiye kavuşturabiliriz. AB müktesebatından, diğer ülkelerin deneyimlerinden faydalanmalıyız. Fakat kendi kültürümüz ve değer ölçülerimize uygun bir demokrasi modeli geliştirmeliyiz.
  • Edindiğimiz deneyimlerimiz, tarihi müktesebatımız ve üniversitelerimizin bilgi birikimi yeni bir Milli Anayasayı hazırlamaya ve ülkemizi ileri bir demokrasiye kavuşturmaya yeterlidir.
  • Başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere bütün siyasi partilerimiz karşılaşılan sorunlara çözüm üretmek üzere seferber olmalıdır. Ürettikleri çözümleri halka arz etmelidirler. Farklı çözümlerin ortak noktalarından hareketle mevcut iktidar “Milli Demokratik Açılım” programını geliştirmelidir.
  • CHP’nin üretken olması için peşinen İttihat ve Terakki zihniyetini terk etmeli, milletin değerleri ve tarihi ile barışmalıdır. İstiklâl Savaşı yıllarındaki milli ve manevi değerler dayalı geliştirilen dinamizmden ders almalıdır.
  • Milletin değerleri ve tarihiyle kavgalı olan ve kendi milletini katmanlara bölenler, karşılaşılan milli sorunlara çözüm üretmezler.
  • Başka ülkelerin çözüm ve politikalarını bir millete sürekli dayatmakla bir yere varılmayacağını yakın tarihimiz açıkça ortaya koymaktadır.
  • Muhalefetin kavgacı üslubu, iktidarın birçok yanlışlıklarının fark edilmesini engellemekte ve ülkemizin temel sorunların daha ağırlaşmasına yol açmaktadır.
  • Ülkemiz ABD ile yürütülen füze sistemi görüşmeleriyle yeni bir maceraya sürüklenmektedir. Bu proje, hem milli kaynaklarımız heba edilmekte, hem de ABD’ye askeri alanda bağımlılığımızı artırılmaktadır. Dışa bağımlı bir ekonomi ile ülke zenginleşemez. Silah ve savunma strateji dışa bağımlı bir ülkenin bağımsızlığı korunamaz.
  • Muhalefet bir yandan alternatif çözümler üretmeli, öte yandan yapılan yanlışlıkları halka anlatmalıdır. İktidar sorun çözme makamıdır. Muhalefet ise karşılaşılan sorunlara daha doğru ve daha isabetli alternatif çözümler üretme makamıdır.         

Devletin bütün kurum ve kuruluşlarının varlık nedeni ülkenin karşılaştığı sorunları çözmek, milli birlik ve dayanışmayı hukukun üstünlüğü ve paylaşımda adaleti sağlayarak tesis etmektir. Devletin kurum ve kuruluşları sorun çözecekleri yerde sorun üretirler ise bir bakıma varlık nedenini ortadan kaldırmış olurlar.

 

Bu ülke hepimizindir. Hepimiz aynı geminin yolcularıyız. Tayfların kavgası ve yolcuların gafleti, bizi bekleyen tehlikelerin fark edilmesini engeller.

 

 

Arif Ersoy






Sayı: 14 | Tarih: 13.09.2009
Hayrettin Karaman
Dinden dönen öldürülür mü?
1294 Okunma
Hilmi Altın
Reşat Nuri Erol
Kriz nasıl çözülür?
1205 Okunma
Ilker Ardic
Ahmet Altan
Güçlü Devlet, Öyle mi?
1124 Okunma
Özer Ataç
Nazlı Ilıcak
Kahpe felek! Peki kul hatası yok mu?
1114 Okunma
Fatma Karuç
Toktamış Ateş
Emek en yüce değerdir
1106 Okunma
Osman Eskicioğlu
Ahmet Hakan
Umreden mahrem notlar
1097 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Şevket Eygi
Cumhurbaşkanının Küçük Oğlu
1069 Okunma
Emine Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Üç seçenek
1069 Okunma
Süleyman Karagülle
Ahmet Taşgetiren
Bu uyarıyı dinleseydik...
1051 Okunma
Zübeyir Erol
Ruşen Çakır
PKK ne yapmak istiyor?
1043 Okunma
Tayibet Erzen
Mümtazer Türköne
Baykal 'açılım'a karşı mı?
1025 Okunma
Arif Ersoy
Fikret Bila
Bir Veli Göçer buldun mu, tamamdır!
1021 Okunma
Harun Özdemir
Fehmi Koru
Günahsız olan ilk taşı atsın
1020 Okunma
Ahmet Kirtekin
Oktay Ekşi
Susturamazsınız
1014 Okunma
1 Yorum
Vahap Alma
Can Ataklı
Haydi yolcular tamire
996 Okunma
Mesut Karaaytu
Murat Bardakçı
'Aziz Allah' dedirten ezanlar dinleyene artık 'Lâh
986 Okunma
Recep Yıldırım
Zülfü Livaneli
12 Eylül’ün attığı taş
985 Okunma
Ali Bülent Dilek
Yılmaz Özdil
Küre'selleşme...
970 Okunma
1 Yorum
Leyla Okta


© 2024 - Akevler