Ekonominin geleceği
1051 Okunma, 5 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

Mahir KAYNAK

Ekonominin geleceği

23 Ekim 2011 Pazar

 

Halk ekonomik durumdan şikayetçi olursa tepkisi iktidara yönelik olur. Birçok seçim bu yüzden kaybedilir. Oysa ABD’deki tepkiler Obama’ya değil Wall Street’e yönelikti ve halk finans kesiminden şikayetçiydi. Halkın finans kesiminden şikayetçi olması normal sayılabilir. Önemli olan çözümün neden yönetimden beklenmediği idi. Finans kesimi iktidar dışında ve onun denetlemediği bir alan mı sayılıyordu?

- ABD’de halk Sermayeden şikâyetçi, Obama’dan değil.

- ABD’de siyaset devletin ekonomi sermayenindir. Halk bunu benimsemiştir.

 

Bu durum beni şaşırtmadı. Çünkü 11 Eylül’de İkiz Kuleler’e yapılan saldırının bir terör eylemi olmadığını, bunun küresel sermaye ile ulus devlet çatışmasının başlangıcı olduğunu o gün söylemiştim ve hala gelişmeleri bu açıdan değerlendiriyorum.

- İkiz kuleler sermaye ile ulus devlet çatışmasıdır.

- Kuleler Sermayenin Amerika’dan taşınmasını sağlamak için yapılmıştır. ABD’yi dünya ile savaştırarak sonunda desteklediği eski dünyada yerleşmeyi sağlamadı. Başaramadı.

 

İki ihtimal akla gelebilir. Birincisi halkın bilinçli olması ve yaşadıklarının sebebinin sermaye kesimi olduğunu bilmesidir. Bu yüzden iktidarı değil gerçek sorumlu saydığı sermaye kesimini protesto etmektedir. İkinci ihtimal iktidarın sermaye sınıfına karşı halkı yönlendirmesi ve ona yönelik olarak yapmayı düşündüğü operasyonda halkın desteğini sağlamak istemesidir. Ben bu ihtimali destekliyorum.

- Halkı iktidar harekete geçirmiştir. Sermayeye operasyon yapacaktır.

- Amerikan halkı sömürü sermayesini tanımıştır. CIA da kendisini güçlü görmektedir. Tekel sermaye saltanatı sona eriyor.

 

Bu durumda ABD’yi yöneten gücün var olan ekonomik durumu nasıl çözmek istediği ve ne gibi sonuçlarla karşılaşılacağını tespit etmek gerekir.

ABD bir borç sorunu yaşıyordu. Borçlu olan ülke ürettiğinden fazlasını tüketir ve bu halkın refahını artırır. Ancak bu artış aldatıcıdır ve halk hak etmediği şeyleri tüketmektedir. Eğer borç almaktan vazgeçilirse refahtaki yapay artış sona erer ve halk sıkıntı hisseder. Hele borçlar ödenmeye kalkılırsa refah iki misli azalır. Bir yandan eskiden borçla sağladığınız mallardan diğer yandan ürettiklerinizin bir bölümünü borç ödemeye tahsis ettiğiniz için refahınızda hızlı bir azalış yaşanır.

- Borç önce refah getirir sonra iki misli sıkıntı yaratır.

- Sanayileşme demek makineleşme demektir. Sanayileşme onlarca yüzlerce kat verimi artırır. Tarımdan sanayiye geçmek için borç almak gerekir. Dövizle borç alınmamalı. Zamanla artan faizle borç alınmamalıdır. Başka ülkenin parası ile borç alınmamalıdır. Tüketim için borç alınmamalıdır.

 

Bu durum yalnız ABD için geçerli değildi. Avrupa’nın birçok ülkesi ABD’yi aşan oranlarda borçlanıyordu ve bu eşi görülmemiş yapay bir refah yaratıyordu. Yunanistan bunun en iyi örneklerinden biriydi. Halkın az çalışarak çok kazandığı dillere düşmüştü.

- Yunanistan refahta idi. Şimdi çekiyor.

- Türkiye’nin durumu da budur. Sermaye kasten yapıyor.

 

Son zamanlarda hem ABD’de hem de Avrupa’nın birçok ülkesinde görülen kemer sıkma politikalarının hedefi bu ülkelerin ürettikleriyle yetinmesi amacını taşıyordu yani yapay refahtan vazgeçiliyordu. Bu durum bile halkın tepkisiyle karşılaşıyordu. Bir de borçlar ödenmeye kalkılırsa halkın tepkisi anarşi boyutuna yükselebilir ve tüm dünyada eşine az rastlanan bir kaos ortamı oluşurdu. O halde yeniden borçlanmayı durdurmak ve halkı bu duruma alıştırmaya çalışmak en doğru yoldu. Borçlar ise ödenmeyecekti. Bu durum piyasaya şöyle yansıyacaktı. Önümüzdeki dönemde birçok banka ve finans kurumu iflas edecek çünkü alacaklarını tahsil edemeyecekti. Borçlular da kendi gelirleriyle yaşamayı öğrenecek ve yeni bir denge oluşacaktı.

- Borçla sağlanan refaha son veriliyordu. İflaslar beklenebilir.

- Putin, Obama, papa ve Çin Sermayeyi kıstırtmıştır. İntikam alıyor.

 

Kendinizi ABD halkının yerine koyun. Sıkıntılarınızın sebebi saydığınız finans kurumları her şeylerini kaybederse bundan üzüntü duyar mısınız? Gelişmeleri iki türlü değerlendirebilirsiniz. Ya olanlar herhangi bir güç tarafından yönlendirilmiyor ve doğal seyrini takip ediyor ya da ABD’yi yöneten güç borçların egemen olduğu ekonomik yapıyı bu yolla temizleyip yeni bir denge kuruyor. Ben gelişmeleri doğal saymıyor ve uygulanan politikayı hayranlıkla izliyorum.

- Borçlandırma ekonomisini ABD’nin politikası olarak görüyorum.

- Sermayenin borçlandırma politikası dünyanın dengesini sağlıyor. Başka denge aracı getirilmediği müddetçe borçlandırma politikası bırakılamaz.

 

 

Depremler

29 Ekim 2011 Cumartesi

 

Her felaket yarattığı derin üzüntüler yanında bir sınav niteliğindedir. Yaşadığımız son deprem de aynı sonuçları doğurmuştur. Bir yandan ruhumuz büyük acı içindeyken diğer yandan bu felaket sınavından halkımız ve devletimiz başarıyla çıkmıştır. Deprem çürük binaları yıktı ama temelini halkın, üzerindeki yapıyı devletin oluşturduğu bina olayı hafif çatlaklarla atlattı. Unutmamamız gereken bir ders de tekrarlanmıştır. Bir binanın temeli ve üzerindeki yapıdan biri ihmal edilirse yıkım kaçınılmazdır. Yaşadığımız binanın temeli halk, üzerindeki yapı da devlettir. Birini öne çıkarıp diğerini ihmal etmek yıkıma yol açar. Bugüne kadar sadece devlete önem verdiğimiz, halkı önemsemediğimiz için darbe depremlerini yaşadık.

- Depremde evlerimiz yıkıldı ama halkın temelini oluşturduğu devletimiz sağlam çıktı.

- Türk halkı dindardır. Hayır yapmayı sever. Bu, devletin yapısına da aksetmektedir.

 

Bir şey daha gördük. Siyaset her şeyin üstündedir ve o inançları, ideolojileri araç olarak kullanırken doğal bir olaydan, depremden de yararlanmaya çalışmıştır. Siyaset devletin işidir ve onun sınavlardan başarılı çıkması halkın güvenliğini ve refahını sağlar. Başarı iki şarta bağlıdır. Birincisi olaya doğru teşhis koymak ikincisi doğru tedbirleri almaktır. Ancak bu her sorunun çözülebileceği anlamına gelmez. Bazen gücümüzü aşan sorunlarla karşılaşabiliriz ve bunun  çaresi varsa o da ilahi gücün elindedir.

- Siyasiler her şeyin üstündedir.

- Devletin yaptıkları partinin yaptığı kabul ediliyor. Ekseriyet sistemi bu sebeple çalışmaz.

 

Ülkeler sadece jeolojik depremlerle karşılaşmazlar. Mesela şu anda dünyada ekonomik bir depremin öncü şokları yaşanmaktadır ve bunlar büyük bir depremin işareti sayılabilir. Bir örnekle başlayalım. Yunanistan’ın yaşadığı borç krizi borçlarının yarısının silinmesiyle çözülmeye çalışılmaktadır. Bir borcun silinmesi aynı miktarda alacağın da silinmesi anlamına gelir. Şu soruya cevap arayalım. AB neden kredi vermek yerine borcun silinmesi yolunu seçmiştir? Bunun yükünü kim çekecektir?

AB Yunanistan’ın borcunu ödeyemeyeceğine karar vermiş ve yeni borca girmemesi için harcamalarını kısması ve kendi üretimiyle yetinmesini istemiştir. Bu Yunan halkının borçlanarak sağladığı yaşam düzeyinin düşmesine yol açacak ve hükümeti sorumlu tutacaktır.

- Yunanistan’a borç vermemiş borçlarının yarısını silmiştir.

- Borç silmekle ancak ekonomi yürür.

 

Benzer bir durum İtalya ve İspanya için de söz konusu olabilir. Bunların yaratacağı sorunlar çok daha büyük olacaktır.

- Benzer durumlar İtalya ve İspanya’da olur.

- Tüm dünyada borçlar silinerek yürür.

 

Şimdi şu sorunun cevabını arayalım. Bu yükü kim çekecek? Bankalar alacaklarının  bir kısmını tahsil edemeyince ya borçlarının buna tekabül eden kısmını ödemeyecek ya da devlet onların açığını finanse edecektir. Her iki halde ciddi sorunlar yaratır. Borcu veren ülkelerin ya halktan topladıkları vergileri kullanarak  kendi halklarının  refahının düşmesine razı olacaklar ya da o bankalarda parası olanların bunları kaybetmesine razı olacaklardır. Yani deprem tüm Avrupa’yı sarsacaktır. Çünkü Avrupa ülkelerinden bazıları diğerlerini finanse etmektedir. ABD bu konuda daha şanslıdır. Çünkü onun alacaklıları ülke dışındadır ve borçların ödenmemesi o ülkeleri zora sokacaktır.

- Borçlar silinince bunu kim ödeyecektir.

- Silinen nedir? Karşılıksız kâğıt iptal edilmiştir. Senyoraj gelirleri ödeyecektir.

 

Bu depremlerin ülkemizi de etkilemesi kaçınılmazdır. Avrupa’daki kriz ihracatımızın azalmasına, bu da istihdamın ve milli gelirin azalmasına yol açabilir. Bu durumda ara malları ve enerji ithalatının azalmaması temin edilmeli, bu amaçla parasal tedbirler yanında siyasi ilişkiler sağlanmalıdır. Azerbaycan’la yapılan anlaşma sorunun farkında olduğumuzun bir işaretidir.

- Bu krizler ihracatımızı kısar. İşsizlik olur.

- İhracata dayalı ekonominin sonucu budur. Kayıt dışı ekonomi sayesinde etkisi az olmaktadır.

 

Yorum: Faizli sistemde denge

Bir yerde faizli sistem varsa her yıl faizli para çıkarma zorunluluğu vardır. Artan para yeni iş hayatı açar ve çalışanlar iş bulmaya başlar. Tam istihdam sağlanır ve işsiz insan kalmazsa bundan sonra faiz kadar enflasyon olur. Bunu önlemek için yabancı ülkelerde yatırım yapılır. Tüm dünyada tam istihdam sağlandıktan sonra her sene yüzde on enflasyonla faizli sistem çalışır. Amerika merkez bankası piyasaya durmadan banknot sürer ve ekonomi sürüp gider.

Merkez bankası yeni para çıkarmazsa halk faizi ödeyemez. Borç artar durur. Artan alacaklıların alacakları artar borçluların borcu artar. Veresiye satışlar olunca halk borçlanmış olur. Eğer veresiye satış olmazsa borçlanma yerine iflaslar olur. İflas edenlerin borçları hukuken silinir. Dolayısıyla devamlı seleksiyon olur. İşi bilenler piyasada yaşamaya devam ederler, bilmeyenler çekilip giderler.

Borç devletlere verilirse devletler iflas ettirilemeyeceği için o zaman tek çare kalır o da borcu silmek veya o devleti yıkmak. Osmanlı imparatorluğunu böyle yıktılar.

Avrupa’da ise durum şöyledir: Avrupa’daki tekel firmalar Amerikan firmalarının tekelidir. Perde arkasında onlar vardır. Ne var ki Euro olarak sermayeleri bulunmaktadır. Avrupa’nın bu durumda yapacağı işbirliği ve devletlerin firmalara faizsiz krediler vermeleridir. İflas eden firmalar da iflas eder. Kalan firmalar yaşamaya devam ederler. Devletlerin borçlandırılması yanlıştır. Sonra Avrupa Euro’yu çıkaracaktır. Ama devletlerin de parası olmalıdır. Bu paralar para Euro ile alınıp satılacaktır.

Devletler isterlerse enflasyon yaparlar halkın reel satın alma gücünü azaltırlar. İsterlerse deflasyon yapar suni refah getirirler. Devletin borcu olmaz. Avrupa Birliği bağımsız olmadığı için bu tedbirleri alamamaktadır.

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
ziya küçük
31.10.2011
08:44

1-Ticari kredi verilmesinin neden uygun olmadığını ayrıntılı açıklar mısınız? Ben sonuçta üretimi desteklediğini düşünüyorum ve bir mahsur görmüyorum.

2-Veresiyenin(vadeli satışların)fiyatları artıracağını söylüyorsunuz. Örneğin 1000 adet araba var fiyatı 10.000 TL vadeli olursa yani banka kredisi ile fiyat 12.000 TL oluyor.Kredili alan için böyle peşin alan yine 10.000 TL ye alıyor. Fark etmiyor ki. Genel Fiyat seviyesine etki etmiyor?

3- Finans kurumlarının yaptığı murabaha için ne düşünüyorsunuz?

ziya küçük
31.10.2011
12:11

Tekrar Selamlar, Selem konusunu anlamak için örnekle gitmek istiyorum.

1.Aşama

-Ben domates üreticisiyim.Yıllık 10 ton kapasitem var. Bu yıl 5 ton normal , 5 ton selem ile üretim yapmayı düşünüyorum.

5 ton için bankaya gidiyorum ve arazimi ipotek ettirerek şu cinsden şu miktarda şu fiyata şu tarihte teslim edilmek üzere bilgileri yazılmış olan selem senetlerini bankadan alıyorum.

Bu senetlerin satışı için piyasaya duyuruda bulunuyorum. 6 ay sonra ambara vereceğim mal için elimde kg fiyatı 1 TL olan selem senetleri var diye deklare ediyorum.

Domates fidelerini en geç 1,5 ay sonra ekmek gerektiği için(mevsimden dolayı) selem senedi alımı için 1 ay süre veriyorum. Ve bu 1 ay içerisinde 3 tonluk selelm senedi satılıyor. 2 tona tekabül eden selem senetlerini bankaya iade ediyorum. Böylece toplam 8 ton üretim yapmış oldum. 5 tonu normal yollardan tüccara peşin ya da farklı şekilde sattım. Selemle ürettiğim 3 tonu da ambara teslim ettim. Ambardan aldığım teslim makbuzu ile bankaya bildirimde bulundum ve yükümlülüğümü bitirdim. Buraya kadar 1.aşama. 2.Aşama

-Selem Kredisi: Nihai tüketiciye sadece selem senedi karşılığında verilen kredidir.Tüccara ya da mağazaya verilmez.

Üreticiden domates selem senedini alan tüccarlar ellerinde selem senedi olduğunu mağazalara veya halka çeşitli vasıtalarla duyuruyorlar. Halk da bu selem senedi karşılığında bankaya başvurarak kredi alıyor. 6 ay sonra eline geçecek domates için yıllık ne kadar ihtiyacı varsa o tutarda kredisini alıyor. Maaşını aldığında veya gelirine göre kredisini belli bir süre sonra kapatıyor.Aldığı kredi(para ile) ile mağazaya veya tüccara gidiyor ve selem senedini alıyor. 6 ay sonra mabara gidip domatesini alıyor ve işlem tamamlanıyor. Ya da ihtiyacına göre peyderpey (1 yıla yayarak) ihtiyacını ambardan alıyor ve aldığı miktarca senedi ambara bırakıyor böylece bağlantı tamamlanıyor.

Kafamda böyle canlandırdım hata ve eksikleri yazarsanız sanırım daha iyi anlaşılacaktır.

Ayrıca sormak istediği ; 1-Selem sistemi her mal için uygulanabilir mi? 2-Selem kredisini alan memur kredisini ne zaman kapatacak? 3-Bu şekilde ihtiyaçlar karşılanırsa belki ucuza alınacak ama maaş alınınca yıllık ihtiyaçlara toplu para verildiği için gündelik olarak insanlar harcamalarına para bulamayacak.Yani yıllık patates,domates,soğan,süt,peynir vs. ihtiyaçlarını ucuz almak için toptan siparişle alan memur günlük harcamalarında sıkıntıya düşmez mi?

Cüneyt Özcan
31.10.2011
13:48

Enflasyonsuz ortamda peşinle selem arasında bir fark olmaması lazım maliyet hususunda. Tabi işin içine ithalat girmezse.

Cüneyt Özcan
31.10.2011
19:22

Günlük harcamalarını yine yapabilir memur. Sadece günlük harcamalarından arttırarak zaten almak zorunda olduğu ihtiyaçlarını baştan belirlemiş olur. Harcamasını baştan yaptığı için ucuza alır. Burda şu sorun yaşanabilir: İhtiyacını alamayacağı kadar düşük ücreti varsa kredisini kapatamaz. Bunun için ne gibi bir önlem mekanizması geliştirilebilir denilebilir???

Reşat Nuri Erol
05.11.2011
10:45

‘KURBAN’ olmamak için

Namaz nedir? Oruç nedir? Zekât nedir? Hac nedir? Kelime-i Şehadet nedir? Zaman zaman bunların ne olduğunu bu köşede yazdım, hatırlattım, değişik yönlerini ve anlamlarını anlatmaya çalıştım; merak edenler geriye doğru gidip o yazılara bakabilirler… Bugün daha ziyade bu emirler üzerinden sorular sorarak hatırlatmalarda bulunalım… Bugünlerde HAC ve KURBAN günlerindeyiz ya; Hac nedir, Mekke nedir, neresidir, insanlığın nesidir (çünkü Hac Sûresi’nde “Haccün li’n-Nâs” buyuruluyor), Kâbe nedir? Arafat nedir, Mina nedir, Müzdelife nedir, şeytan taşlamak nedir, Tavaf nedir, Safa ile Merve nedir, Sa’y nedir, Zemzem nedir, buralarda İbrahim ve İsmail gibi olmak nedir?!. Medine nedir, “Medine Sözleşmesi/Anayasası” nedir, “Medine Devleti” nedir?!. [Bugünlerde “Yeni ANAYASA” yapma sevdasındayız ya; özellikle hatırlayalım…] BAYRAM -hem de iki bayram; Ramazan/Oruç ve Hac/Kurban Bayramı!- nedir?.. KURBAN nedir?!. DİN nedir? Bütün bunlar sadece “din, dindarlık, kulluk, takva, ibadet” midir?.. Yoksa… Aynı zamanda “nizam, tanzim, sistem, düzen, dünya düzeni” midir?.. Dinin/düzenin her emrini aynı zamanda “dünya hayatımızın bir alanını düzenleyen, tanzim eden, sistem hâline dönüştüren, o sistemin/düzenin sürekli olarak eğitimini veren, uygulamalı örnekleri olan” ve buna benzer “daha nice hikmetleri olan emirler bütünü” olarak anlamazsak, anlamıyorsak, anlayamıyorsak… Soruyorum… Sorarak hatırlatıyorum… Biz İslâm’ı, İslâmiyet’i, Kur’an’ı, şeriatı/hukuku, dini/düzeni ne kadar anladık?!. Ne kadar anladık, ne kadar kavradık, ne kadar idrak ettik, ne kadar uyguladık?!. Hani deriz ya… Kur’an Mekke ve Medine’de, Arabistan’da ‘NÂZİL OLDU’… Mısır’da en güzel kıraat şekilleriyle ‘OKUNDU’… İstanbul’da, Türkiye’de en güzel hatlarla ‘YAZILDI’… Deprem gibi sarsıcı bir soru ve mahşerdeki imtihan gibi müthiş bir hatırlatma daha… Dünya hayatımızın düzenleyicisi Kur’an-ı Kerîm -özellikle son asırlarda- dünyanın neresinde “sistem/düzen” olarak ‘ANLAŞILDI’ ve dünyanın neresinde ‘UYGULANDI’?!. Ve bütün bunların üzerine mukadder bir soru daha… Kur’an-ı Kerim anlaşılıp uygulanmıyor; İslâm din ve düzen, şeriat ve hukuk, hak ve adalet olarak anlaşılıp uygulanmıyor; İslam’ın bütün emirleri ibadet olmanın yanında hayatımızın her alanını tanzim eden müessesseler olarak algılanıp uygulanmıyorsa… O zaman krizler, işgaller, savaşlar, tecavüzler, sömürüler, tsunamiler, DEPREMLER; daha doğrusu hayatımızın her alanında “SOSYAL TUFAN” olmasın da ne olsun?!. Ya da… Dünyaya zulüm hükmediyorsa, insanlar nasıl “zalim düzen”e KURBAN olmasın?!. İnsanlık zulme ve zalimlere, sosyalizm/komünizm ve kapitalizm gibi nice zalim düzenlere “KURBAN” olmamak için derhal “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN”e neden geçmesin?!.

***

Zalimlere, zalim düzenlere, zulmeden faizli sömürü sistemlerine “KURBAN” olmamak için… Sadece kendimizin değil; çocuklarımızın, torunlarımızın ve dünyadaki bütün gelecek nesillerimizin “KURBAN” olmaması için… Dünyanın ve bütün beşeriyetin içinde yaşamakta olduğu “SOSYAL TUFAN”dan kurtulmak üzere, çağın biricik Nuhun Gemisi mesabesindeki “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN”i inşa edip bir an önce zulüm, sömürü, kriz ve her türlü dünyevi kötülüklerden kurtulmak için… Yani; iki cihanda, dünya ve ahirette saadet, selamet ve rahmete ermek üzere, bizim ve bütün beşeriyetin çok yönlü uyanışlarına vesile olması dua ve dileklerimle

KURBAN BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN

REŞAD





Sayı: 124 | Tarih: 30.10.2011
Zülfü Livaneli
ahlak bilimden bile önce gelir
önce adil düzn aşireti
1338 Okunma
4 Yorum
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
Neredesin BDP
İfsat-Islah
1053 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Ekonominin geleceği
Faizli sistemde denge
1051 Okunma
5 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Şevket Eygi
Halka Domuz Eti Yedirenlere Lânet Olsun!
Ruhsatları Elinden Alınmalı
967 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ruhat Mengi
Bu nasıl Kızılay Allah aşkına?
Yazık Oluyor
936 Okunma
Vahap Alma
Ruşen Çakır
Çoğunluk kibri
Enkaz altında kalan insanlık
927 Okunma
Tayibet Erzen