CHP’liler medyaya boşuna kızıyor
1041 Okunma, 0 Yorum
Ruşen Çakır - Vatan
Tayibet Erzen

Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com

14.10.2011

 

Salı günü Meclis’te karşılaştığım CHP milletvekilleriyle grup toplantısını izlemeye gelmiş bazı partililer bana hep medyadan yakındılar. Medyanın tamamen siyasi iktidara angaje olduğunu, kendilerini yok saydığını ileri sürdüler ve örnek olarak da genellikle “köstebek bakan” olayını verdiler.

Haksız sayılmazlar. Medyaya baktığımızda ana muhalefet liderinin suçlamalarından çok Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın savunmalarına yer verildiğini görüyoruz. Normal şartlarda medyanın “savcı”dan çok “avukat” olmaya talip olması anlaşılır bir şeydir. Fakat daha önceki örneklerden hareketle medyanın genelinin “savunma en kutsal haktır” düşüncesinden değil, güçlüden (yani siyasi iktidardan) yana olma, görünme refleksiyle böyle bir tutum izlediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

CHP’lilerin, medyanın daha eşitlikçi, adil bir çizgiye gelmesini talep etmeleri, haksızlıklardan şikayet etmeleri son derece yerindedir fakat siyasi iktidara karşı etkili bir muhalefet yürütememelerinin sorumluluğunu medyaya yüklemeleri kolaycılıktan başka bir şey değildir. Yine “köstebek bakan” örneğinden yola çıkarak sözlerimi açmak istiyorum: Eğer medya bu konuda evrensel basın kriterlerine göre “tarafsız” bir tutum izlese ne olacaktır? Diyelim ki CHP Atalay’ı iyice itibarsızlaştırdı, hatta onun görevi bırakmasına sebep oldu; bu onu “güçlü” ve “etkili” bir ana muhalefet partisi yapar mı?

Geçmişteki örnekleri hatırlayalım: Kılıçdaroğlu grup başkan vekiliyken Şaban Dişli ve Dengir Fırat gibi iki dişli AKP yöneticisini ciddi bir şekilde hırpaladı; onların pozisyonlarını kaybetmelerine yol açtı. Ama ardından yapılan seçimlerden iktidar partisi hiç de zararlı çıkmadı. Dişli hâlâ milletvekili ama olan AKP’nin özellikle Kürt sorununda en “akil” isimlerinden olan Dengir Bey’e oldu.

Medyaya rağmen siyaset

CHP’liler medyaya aşırı yüklenirken yakın siyasi tarihimizden pek bir ders çıkarmamışa benziyorlar. İşte AKP örneği ortada. Bu
parti, sürekli olarak büyük medyanın en acımasız saldırılarına maruz kalmış bir kadro tarafından, “medyaya rağmen” kuruldu, tek başına iktidara geldi ve belli bir süre yine medyanın büyük bir kısmının engelleme çabalarına rağmen yoluna devam etti. AKP’nin medyayı kontrol altına almasının büyük ölçüde 2007 seçimlerinden sonra gerçekleştiğini söyleyebiliriz.

AKP’nin medyaya rağmen başarılı olmasının sırrı, “sahici bir siyasi hareket” olması, yani toplumun içinde çok derin köklere sahip olmasıydı. AKP’nin toplumun belli kesimlerinden aldığı destek o derece sağlamdı ki medya vurdukça bu parti güçlendi.

.

Devamı için
TIKLAYINIZ.

 

 

 

Yorum:

Dokuz köyden kovulmayı göze alan var mı?

Güçlünün haklı olduğu bir düzende medyanın iktidar partisinin yanında yer almasını ve onun lehine çalışmasını bekleriz. Ne ilginçtir ki bizde durum böyle değil. Ak Parti iktidarda olmasına rağmen, birçok gazete ve bunların önde gelen köşe yazarları tarafından epey hırpalanmakta. Sebebi de apaçık ortada. Ak Parti’nin sağ eğilimli bir kadroya sahip olması. Müslüman olmanın suç sayıldığı bir dünyada, bu kimlikle ağzınızla kuş tutsanız da kimseye yaranamazsınız. İllaki bir dışlanma, bir hor görülme, bir çifte standarda maruz kalırsınız. Hele özü sözü bir, hakkı dilinden eksik etmeyen bir insansanız o zaman muhafazakâr çevrelerde bile tutunamazsınız. Herkesin geleneklere bir eğilimi vardır, gerçekler insanlarda alerjik reaksiyonlara sebep olurlar, çünkü gerçek demek; değişmek demek, zorluk demek, eleştirilmek demek, yalnız kalmak demek. Resmen uzaylı muamelesi görüp, eşin dostun maskarası olmak demek.

Şimdi, sakin bir aile hayatı, rutin bir işi ve alışılagelmiş bir sosyal çevresi olan hangi aklı başında insan hayatında deprem olmasını, dahası bu depremi gerçekleştirecek bombanın piminin de tarafından çekilmesini ister?

Aklı başında hiç kimse bunu istemez. Herkes standart hayatına fiks mönü ile devam etmek ve deve kuşu felsefesiyle yaşamak ister. İstemesine ister amma velâkin dünyadaki çarpıklıklardan, haksızlıklardan, zulümlerden, insanların vurdumduymazlığından, Müslümanların gafletinden, bu dünyanın sonunun felaket olacağından, bir an önce değişmemiz gerektiğinden, Allah rızası için yaşanması gerektiğinden ancak bunun yeterince anlaşılamadığından, kısacası yapması gerekirken yapamadığı ve bilinçaltında kendisini ezen bütün sorunlardan dem vurur; buna rağmen değişimi göze alamaz.

Çünkü bu değişimi ancak aklı başında olmayan, gerçekten iman etmiş insanlar göze alabilir.

Değişimi, mallarının ve evlatlarının ancak fitne olduğuna, büyük ücretin ise Allah’ın yanında olduğuna iman eden insanlar yapabilir.

Allah şüphesiz kalplerin özünde olanı bilir, o yüzden elimizi taşın altına koyma gayretimiz yoksa lütfen eleştiri ve yakınma yüzsüzlüğümüz de olmasın. Biz hiçbir şey yapmasak da Allah nurunu tamamlayacak. Muhtaç olan bizler, zerre nezdinde huzme olabilsek o bile kafi.

 

 

Tayibet Erzen






Sayı: 122 | Tarih: 16.10.2011
Ebubekir Sifil
İnsanlığın Ortak Değerleri
Değerlerin Kaynağı
5933 Okunma
Zafer Kafkas
Mehmet Şevket Eygi
Şükürsüzlük
Kendimizden Aşağısına Bakalım
1577 Okunma
6 Yorum
Emine Hocaoğlu
Ahmet Hakan
AK Parti tabanı türban için neden partisine kızmı
Yasak olmayanı yasak hale getirmek
1207 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Kuzey Irak
Sermayenin Planı
1141 Okunma
3 Yorum
Süleyman Karagülle
Zülfü Livaneli
yazıyla dünya değiştirilebilir mi?
cehl i mürekkep ve bizim kitaplar
1115 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ruhat Mengi
Diyanet İşleri ve şiddet!
Dürüstlük ve Samimiyet
1046 Okunma
1 Yorum
Vahap Alma
Ruşen Çakır
CHP’liler medyaya boşuna kızıyor
Dokuz köyden kovulmayı göze alan var mı?
1041 Okunma
Tayibet Erzen


© 2024 - Akevler