Senaryo yazmak
967 Okunma, 2 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

MAHİR KAYNAK

Afrika açılımı

21 Ağustos 2011 Pazar

 

Türkiye’nin Somali’ye yardımının geçici sayılması gereken kıtlıkla sınırlı olmadığı, ülkenin temel sorunlarının çözümü için destek olunacağı anlaşılıyor. Bir batılı gözüyle bakarsanız bunun siyasi bir amacı da olduğunu söyleyebilirsiniz. Gösterilen ilginin siyasi sonuçları olacağı inkar edilmez. Afrika’nın giriş kapılarından biri olan Somali’de etkili olmak, özellikle Çin gibi, yeni güç odağı olması beklenen ülkelerin etkisini sınırlandırabilir. Soru şudur: Türkiye’nin asıl amacı siyasi midir, yoksa insani duyguları gerçek sebep, siyasi etkinlik bunun hesaplanmayan ama doğal bir sonucu mudur? Türkiye biri Batıdan alınan ve maddi çıkarlar üzerine inşa edilmiş bir düşünce ile kendi kültürü içinde gizli başka bir düşüncenin etkisi altındadır. Komşusu açken tok yatılmaz sözünü kapitalizm içine nasıl yerleştirebilirsiniz?

- Somali’ye açılım yalnız insan mı yoksa siyasi de mi?

- Somali’de batı ile entegre iktidar var. Güçlü İslami muhalefet var. İslami muhalefeti bastırmak için açlık var diye Türkiye batıya taşeronluk yapıyor.

 

Kapitalist düşünceye karşı olanlar çareyi sosyalizmde aramış ve birbiriyle ilgisiz iki düşünceyi, yani Kemalizm ile İslamcılığı, sosyalist dünya görüşüne yakın saymışlardır ve hata etmişlerdir. Basit bir örnekle neyi kastettiğimizi açıklayabiliriz: Benzer bir makinenin başında, aynı miktarda mal üreten iki işçinin biri, gelişmiş bir ülkede çalışanı, gelişmemiş bir ülkedeki işçiden çok fazla ücret alır. Öyleyse geliri kişinin kendi yetenekleri ve mesaisi belirlemez. Ülkenin ekonomik düzeyi asıl belirleyicidir. Sosyalizm bu eşitsizliğin çaresi değildir sadece aynı ülke içindeki kişiler birbirine denk olabilir.

- Kemalizm ile İslamcılığı sosyalist görüş sayılmıştır. Sosyalizm sorunları çözmez.

- Ekonomide Kemalizm, devletçilikle halkçılığın dengelenmesidir. Halkın yapamayacağı işleri devlet yapar halkın yapacağı işleri devlet yapmaz. Sosyalizmde hepsini devlet yapar. Bu İslam ekonomi sistemidir.

 

İslamcı dünya görüşünü savunanlar bir ekonomi teorisi oluşturmak yerine kapitalist düşünceyi savunmuş ve çözümü inançta aramıştır. Yani geçmişte kendileri için erişilmez sayılan yaşam düzeyine kavuşmuş ve bunu çözüm saymıştır. Buradan şu sonuç çıkar; Kabul ettiğiniz ekonomik ve siyasi düşünceyi inançlarınızla değiştiremezsiniz. Onu çarşaf giydirdiğiniz ama içindeki yapının değişmediği bir düşünceye dönüştürürsünüz. Oysa bizim kültürümüzden kaynaklanan ve var olan düşünce sistemlerine alternatif olacak bilimsel bir model üretmek mümkündür.

- Kapitalist düşünceyi İslami düşünce diye savunmuşlardır. Yeni sistem üretmemişlerdir.

- Adil Düzen İslam sistemini çağın gereklerine göre yeniden yorumlamıştır. Tekelsiz (faizsiz ticarete dayalı) ekonomi. Mübadeleyi tekelsiz sermaye yapar. Kredileşmeyi ise devlet faizsiz sağlar karşılığında vergi alır.

 

Önümüzdeki dönemde Türkiye’den beklenen rol nedir sorusuna cevap arayalım. ABD ve Avrupa ülkeleri, yaşadıkları ekonomik sorunlar nedeniyle, siyasi açıdan yapmaları gerekenleri yapamıyorlar. Ayrıca onların uygulamaları Ortadoğu ve Afrika’da emperyalist ve kendi inançlarına ters bir müdahale olarak algılanıyor. Oysa Türkiye’nin açıktan bir siyasi amaç gütmeyen, bölgede yaşayan insanların kültürel değerleriyle uyum içindeki davranışları daha etkili ve sorunsuz olabilir. Böylece Ortadoğu ve Afrika üzerindeki, başta Çin olmak üzere, egemen olmak isteyen güçler engellenebilir. Bu senaryoya Rusya da karşı çıkmaz çünkü rakip müşterektir. Bu durumun iç politikaya da etkileri olacaktır.

- Türkiye’nin açılımı kapitalistlerin ve sosyalistlerin siyasi emellerine ters düşebilir. Türkiye siyasi emel gütmelidir.

- Dünyada fiilen ABD, AB, Rusya, Çin ve Hint olmak üzere 5 süper güç vardır. Güney Amerika ve Afrika ile İslam ülkeleri potansiyel güçlerdir. Türkiye süper güçlere katılmadan İslamiyet’i, Afrika’yı ve güney Amerika’yı arkasına alarak dengeyi korumalıdır. Bir süper gücün hakimiyetini önlemeli.

 

Türkiye kendi sınırları içinde geçerli ve sadece kendi çıkarlarını gözeten bir ideolojiye sahip olamaz. Çok kimlikli ve çok kültürlü ama geleceğe yönelik beklentileri uyum içinde olan uluslara önderlik etmelidir. Birlikte olacağımız ülkeler kendilerini güven içinde hissetmeli ve bizi bir sömürgeci olarak görmemelidir. Kültürümüz buna uygundur ama eski tekrarlanamaz. Çağdaş bir düşünce üretmek zorundayız.

- Türkiye hakkı üstün tutan peygamberler uygarlığı, müspet ilimle insanlığı sanayide uygarlaştıran filozofların uygarlığının sentezi olan düzeni kendi ülkesinde uygulamalı ve insanlığa örnek olmalıdır.

 

 

Mahir KAYNAK

Senaryo yazmak

27 Ağustos 2011 Cumartesi

 

Dünyada senaryo yazanlar mı yoksa sahnede oynayan aktörler mi belirleyici? Genelde oyuncular ön planda gözükür ve kimse bu oyunu yazan biri var mı diye sormaz. Bu senaryolar sadece bazı olaylarla sınırlı değildir. Mesela Suriye halkı diye bir halk ve bunun kurduğu bir devlet yoktu. Orada yaşayan insanlar bir sabah uyandıklarında yeni bir halk olduklarını ve bir devlet kurduklarını gördüler. İngiltere tarihte bir ilki gerçekleştirmiş ve bir halkı ve coğrafyayı tren hattıyla ikiye bölüp iki yeni halk ve devlet yaratmıştı. Sınır yapaydı ve gerçekte çok anlamlı değildi. Sınırı çizen iki taraftaki halkı birbirinden farklılaştırdı ve iki devleti düşman haline sokmayı başardı. Bunu yerel dinamiklerin bir sonucu olarak mı göreceğiz yoksa başarılı bir operasyon mu sayacağız?

- Suni devletler yazılan senaryoları oynarlar. Suriye diye bir halk yoktur. Suriye diye bir devlet yoktur. Oyuncuklar var.

- İnsanlık, yüze yakın ülkelere, ülkeler yüze yakın illere, iller yüze yakın bucaklara, bucaklar yüze yakın ocaklara ayrılırlar. Doğal yapıları buna müsaittir. Ocaklar birlikte yaşarlar, bucaklar birlikte çalışırlar, iller birlikte iç güvenliği sağlarlar. Ülkeler dış savunmayı yaparlar. İnsanlık uygarlaşmada birleşir. Bugünkü harita bu bölünmelerin acemi uygulaması sonucu doğmuştur.

 

Arap Baharı olarak adlandırılan süreç halkların demokrasi ve özgürlük talebi ve buna karşı koyan diktatörler arasındaki mücadele sayılıyor. Yani belirleyici olanın halk olduğu, onun bazen güvenlik isteyip diktatörler yarattığı, bazen de demokrasiyi ön plana çıkarıp diktatörlerden kurtulmaya çalıştığı kabul ediliyor. Yani halkın ne istediği belli olmaz, siz ne istiyorsa verin deniyor.

- Arap baharında halk belirleyici kabul ediliyor.

- Suni müdahaleleri halk zamanla kendi iç yapısında değiştirerek yeni sonuç ortaya çıkarır. Araplar yeniden direnmeye geçti.

 

Bu açıdan bakıldığında şu sonuca varılıyor. Bireysel tercihler üst üste yığılıp toplumsal talebi yaratıyor ve bu ülkelerin, bunların toplamı da dünyanın geleceğini belirliyor.

- Kişiler istiyor. Toplumsal talep doğuyor. Dünya da buna göre şekilleniyor.

- Hakim güç bir şey yapar. Halk ona uyar görünür. Ama içten içe direnir. Fırsat kollar, sonra yenilikler yeniden ortaya çıkar. Evrim böyle olur.

 

Geçmişte böyle değildi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hangi Avrupa ülkesinin liberal, hangisinin komünist olacağına ABD ve SSCB karar vermişti. Ama bizim çok partili rejime geçişimiz yöneticilerimizin, tercihlerimizin bir sonucuydu ve kimse bize bunu empoze etmemişti.

Egemen görüş bu olunca Esat ne dedi, Kaddafi ne yaptı, halklar kimin yanında yer alıyor diye sorar ve bunları tartışırız.

- İkinci dünya savaşından sonra dünya bölündü. Türkiye de tercihini kullandı.

- İkinci dünya savaşında tekel sermaye dünyayı ikiye böldü. Batı ve Sovyetler çenesiyle insanlığı kokladı. Ama yutamadı. Adil Düzen çıktı.

 

Siyaset sahnesinde bunlar yaşanırken ekonomi dünyası da benzer bir durumdadır. Batan şirketler ve bankalar, bunları kurtarmak için yapılanlar, ülkeleri yönetenlerin sözleri, gündemi belirler. Yani ne siyasi ne de ekonomik alanda hazırlanmış bir proje yoktur ve liberal düşüncenin öngördüğü süreç yaşanmaktadır. Herkes kendine göre bir tavır almakta ve bunların toplamı herkes için sürpriz sayılacak sonuçlar yaratmaktadır.

- Ekonomide kendi akışı içindedir.

- Tekel sermaye karşılıksız doları uluslararası para olarak kabul ettirmiştir. Siyasi hakimiyetini kaybettiği halde dolar halen insanlığın tek parasıdır. Dünyada tek ekonomi imparatoru ABD merkez bankasıdır.

 

Olaylara başka bir açıdan da bakılabilir. Kendilerini güçlü gören kişi ve ülkeler geleceği planlanıp bunun gerçekleşmesine çalışırlar. Bu her planın başarılı olacağı anlamına gelmez. Çünkü birden fazla güç vardır ve bunlar farklı bir gelecek planlarlar. Bu çatışma demektir. Ancak tek bir güç de hedefine varmak için çatışmalardan faydalanabilir. Mesela ABD’nin liderini teslim ettiği PKK’ya düşman mı, yoksa kontrolü altındaki Kandil’den ülkemize yapılan eylemlere bakarak onu desteklediğini mi söyleyeceğiz. Olaya bu açıdan bakarsanız gerçek hedefin ne olduğu anlaşılmaz. Çünkü onun en küçük bir müsamahasını düşmanlık olarak algılayacağımızı bildiği için böyle ikircikli davranır ve biz onun hedefini anlayamayız.

- Ya da olaylar güçlüler planlayabilir. İkili oynayarak denge kurabilirler.

- Görünürde olaylar tekel sermayenin planından ibarettir. Tek süper güç var: Tekel sermaye. Diğer güçler onun maşası. Ne var ki bir de halkın direnişi vardır. Sonunda o galip gelir.

 

ABD dünyadaki ekonomik sorunun ne olduğunu biliyor ve bunu çözmek için bir proje mi uyguluyor yoksa her sabah borsadaki ve kurlardaki hareketlere bakıp günlük davranışlar mı sergiliyor? Obama önüne konan seçeneklerden birini seçip uyguluyor mu ve hangisinin iyi olduğunu anlayacak kapasitesi var mı? Yani halkın seçtiği kişi her şeyi bilir mi yoksa bu kararı veren güç başka ve o sadece uygulayıcı mı? Dünyadaki yeni para sisteminin ne olacağını bileniniz var mı?

- ABD sorunları biliyor, Obama çözümde tercihler yapabiliyor mu? Yeni para ne olacak?

- Dünyadaki ekonomi planlamasını tekel sermaye yapıyor. Hakimiyetini sürdürüyor ama sorunları çözmüyor.

 

 

Yorum: Yeni Para

 

      Dünyanın siyasi sorunları vardır: Yönetim sorunu, ordu sorunu, yargı sorunu, Medya sorunu.

      Dünyada ekonomik sorunlar vardır: İşsizlik sorunu, borçlar sorunu, enflasyon sorunu, köylerin boşalması sorunu.

      Ekonomi sorununun kaynağı faize endeksli çıkarılan karşılıksız paradır. Sosyal sorunlar da tekel ekonomisinin dayatmasından doğan sorunlardır.

      Çare karşılıklı paranın çıkarılmasıdır. Sermaye tekelinin şahsi sorunları yönlendirmesine son verilmelidir.

       Bu gün para merkez bankasının faizle verdiği kredilerden oluşur. Tahvil satın alır. Bono senedi kırar. Yatırımlara kredi açar, devlete borç verir. Karşılığında faiz alır. Faizi tahsil etmesi için yeni para çıkarır. Böylece piyasada dolaşan para merkez bankalarının faiz alabilmesi için açtığı yeni kredilerden ibarettir. Para tanınmamıştır. Karşılığı yoktur.

       Adil Düzen’de ise para şöyle çıkacaktır:

a) İstanbul’da İnsanlık Kredileşme Kooperatifi kurulacaktır. Kuyumcular buna ortak olacaktır. Kuyumcular dükkanlarında bulundurdukları kadar altın bono verecekler, karşılığında devlet onlara kamuya ait toprakları taşınmazları işleten pay senetlerini verecektir. Devlet bu bonolarla dolar satın alıp borçlarını ödeyecektir. Bu bono senetleriyle kuyumculara gidenler karşılığını eksiksiz altın alabileceklerdir. İsteyenlere de altın verip senet alacaklardır. Bu kooperatif bir döviz bankası kuracaktır. Bu bankanın merkezi İstanbul’da olacak, ama tüm dünyanın ilçelerinde şubeleri olacaktır. İstanbul’daki kredileşme kooperatifi bu bankalara kendi adına kuyumcuların verdiği bono senetlerini ciro edecektir. Hangi kuyumcu borçlu olursa olsun ve hangi banka imza ciro etmiş olursa olsun bu bonolar dünyanın bütün kuyumcularında altınla değiştirilebilecektir. Bankalarda kredileşme ilkesi içinde altın hesabı açılacaktır. Banka altın bonosunu alıp verecektir. Bankalar arası işlemler tamamen bedava olacaktır. Hatta internet üzerinden doğrudan yapılacaktır. Bankalar, dövizleri rehin olarak koyanlara faizsiz olarak altın bonosunu verecektir. Böylece piyasaya gerektiği kadar altın bonosu çıkar. Yeterli para girer.

b) Her ülkede bir çalışma kooperatifi kurulacaktır. Özel mülkiyette olmayan topraklar buna sermaye olarak verilecektir. Kooperatif komisyonculara kamuya ait taşınmazları satma yetkisini verecektir. Elde ettikleri TL’yi altın bonosuna çevireceklerdir. Komisyoncular, taşınmazları imar bonosuyla alıp satacaklardır. İmar bonosu ülke parası ile borsada alıp satılacaktır. İmar bonosu ile yatırım yapan müteahhitlere çalıştırdıkları işçi sayısına göre faizsiz kredi verecektir. İmar bonosu arz edilen taşınmazlara karşı çıkmış olacaktır. Altın bonosu ile alınıp satılacağı için ülke taşınmazları dünya taşınmazları ile dengede olacaktır.

c) Her ilde bir hizmet kooperatifi kurulacaktır. Hizmet kooperatifi biz mal senedi çıkaracak ve inşaat malzemesi alıp satacak mağazalara kredi olarak verecektir. İnşaat malzemesi bu para ile alınacak ve bu para ile satılacak. Ayrıca borsada bu para altın parasıyla veya ülke parası ile konvertibl olacaktır.

d) Her bucakta bir işletme kooperatifi kurulacak. Halka sipariş senetleri verecek. Halk bu senetlerle bucak tüccarlarına sipariş verecek, bucak tüccarları da il tüccarlarına sipariş verecek il tüccarları ülke tüccarlarına sipariş verecek. Ülke tüccarları insanlık tüccarlarına sipariş verecektir. İnsanlık tüccarları ülke tüccarlarına onlar da il onlar da bucak tüccarlarına sipariş vereceklerdir. Bucak halkı ürettiklerini bucak senetlerine satacak ihtiyaçlarını da bucak senetleri ile alacaktır. Bu da bucak parası olacaktır.

Demek ki gelecekte her bucağın, her ilin, her ülkenin yerel paraları olacaktır. Ama insanlık altın parasını çıkaracaktır. Kuyumculardaki altın ile bankalardaki diğer paralara karşılık çıkmış olacaktır.

Evet geleceğin parası böyle olacaktır. Mahir bey bu paralar üzerinde düşünüp çözümlere katkıda bulunmalıdır. İstanbul’da kurulacak kuyumcular kooperatifine öncülük etmelidir.

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
ziya küçük
28.08.2011
12:53

Merhaba,

Çoğunluk demokrasisi ile insanlığın neden çıkmazda olduğunu anlamadım. Türkiyede değil belki ama bu demokrasinin merkezi Avrupa ve Amerikada insanlığın ortak kanaatiyle oluşmuş kurallar, kaideler vardır. Herkes bunlara uyar. Seçimlerdeki amaç da insanlara bu kurallarla tanınan hak ve özgürlüklerin en iyi şekilde uygulanmasını sağlayacak kişileri seçmektir. Yani seçimle gelen yeni şeyler getirmez , hukuka uygunluğu en iyi şekilde uygulamayı sağlamaya çalışır. Ülkemiz gibi hukuk devleti olmayan yerlerde dediğiniz doğrudur, çünkü insanların inançları, ırkları , düşünceleri ne olursa olsun insan haklarından iktidarda yakın oldukları siyasi anlayışa göre faydalanmaktadırlar. Akp şu an iktidarda ve kendine yakın olanların kamuda ve özelde hakları daha fazla korunuyor. Yarın başka bir siyasi görüş gelince tersi olacaktır. Ama bu hukuksuzlukla ilgilidir, ekseriyet demokrasisinden kaynaklanmamaktadır. Avrupada ne olursanız olun haklarınız teminat altındadır devlet tarafından eğer Türkiyedede bu tesis edilirse sorun aşılabilir.

Makalenizde yazdığınız çelişkilerin hukuk devletlerinde yaşanmayacağını Türkiye gibi hukuk devleti olmaya çalışan devletlerde yaşanacağını düşünüyorum.

Bahsettiğiniz modele geçiş yani kanton sistemine geçişte ülkemiz için zor görünüyor. Herkesin istediği insanlarla biraraya gelmesi , kurulu düzenini bırakıp göç etmesi, iç içe geçmiş şehirlerde ,evlerde bucakların sınırlarının belirlenmesi sıkıntılı durumlardır. Üstelik BDP nin özerklik talebinin olduğu bir dönemde bu tarz bir yapılanma onların ekmeğine yağ sürecektir, bu da bölünmeyi hızlandıracaktır.

Merkez bankasının tahvil alması , bono kırması , faizle kredi vermesi işlemlerini ayrıntılı açıklar mısınız?

Benim bildiğim bankalar halktan topladıkları tasarruflarla kredi açarlar ve halktan bunun faizini alırlar.

Bir de vergi sistemi ile ilgili düşüncelerinizi öğrenmek ve bilgi almak için bir kaç genel sorum olacak.

1-Devletin vergi alma sebebi nedir?

2-Vergi oranları neye göre belirleniyor ve neden bu oranlar?

3-Neden üretim ve sermaye vergisini savunuyorsunuz? Misal , bir araba firmasının 1.000.000 sermayesi var. Araba üretiyor , satıyor ve kar ediyor . Bu sermaye sabit kalıyor . Ertesi sene daha pahalı satıyor dha fazla kar ediyor ama sermaye aynı vergi değişmiyor. Bu firma her sene fiyatları artırarak karını katlıyor ama vergisi değişmiyor. Bu şekilde de tekel oluşmaz mı?

-Çalışma kredisinden bahsediyorsunuz, bu kredi ile işverenin işçi üzerindeki tasallutu ortadan kalkacak ve işveren ile işçi ortaklıkla üretime katkı yapacaklardır. Ama burda da işveren çok fazla kar etmesine rağmen işçi belirlenen sabit ücretini alacak ve gelir adaletsizliği her halukarda oluşmayacak mıdır?

-- "Somali’de batı ile entegre iktidar var. Güçlü İslami muhalefet var. İslami muhalefeti bastırmak için açlık var diye Türkiye batıya taşeronluk yapıyor." yukarıdaki bu ifadenizi açar mısınız? Yani bu açlık kampanyasıda mı bir oyun?

Süleyman Karagülle
04.09.2011
19:52

Bu sorunun cevabı bir sonraki sayıdadır





Sayı: 115 | Tarih: 28.08.2011
Ahmet Hakan
Bodrum’da yakalanan BDP’liye karşı şefkat
Koyu Müslüman (!) BDP'li vekiller
1112 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Şevket Eygi
Camilerde Sandalya, Tabure Fitnesi ve Bid'ati
Kurunun Yanında Yaşta Yandı
1001 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Zülfü Livaneli
bilimin isyanı
yavaş bilim akademisi
983 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mahir Kaynak
Senaryo yazmak
Yeni Para
967 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Ruşen Çakır
Barış için üç örnek adım
Körler ve Sağırlar Platformu
955 Okunma
Tayibet Erzen
Taha Kıvanç
Anneme artık ‘gazeteci’ olduğumu söyleyebilirsiniz
Fecr-i kazib
938 Okunma
Ahmet Kirtekin


© 2024 - Akevler