Kim olacak?
1003 Okunma, 1 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

 

 

22 Mayıs 2011 Pazar

 

IMF Başkanı StrauseKahn’ın tasfiyesinden sonra yerine kimin atanacağı tartışılıyor. Tartışmanın kamuoyuna yansıyan biçimi yeni başkanın hangi ulustan olacağı hakkında. Acaba gerçek bu mu ve ülkeler kendilerinden olan veya yakın gördükleri birini mi destekliyor yoksa IMF’nin önümüzdeki dönemde izleyeceği politika mı ön planda tutuluyor?

 

-İMF ABD yanlısı mı yoksa yeni siyaset.

-İMF nin derin gücü kimdir.  Gelişmiş ülkeler, ABD, Tekel Sermeye? Bunu öğrenmemiz gerekir.

 

Dünkü yazımda da önemli olanın hedef olduğunu, tasfiye edilecek ya da elenecek olan kişilerin bireysel  kusurlarının ön plana çıkarılmasının sadece bir taktik olduğunu yazmıştım. Bugün de adaylardan Kemal Derviş için benzer iddialar ortaya atıldı ve adaylıktan çekildiği gözlendi. O halde yeni başkandan beklenen nedir sorusuna cevap aramalıyız.

 

- Politika değişince adama kusur bulurlar, göndeririler. Kemal Derviş böyle gitti.

- Bu ahlaksızca oyunları kim yapıyor. Faili nasıl Bulacağız? Sorun budur.

 

Eğer dünyadaki mücadeleyi ülkelere indirgerseniz Libya’da Suriye’de ve benzeri yerlerde neler oluyor der, bu güçler üzerinde analizleri yaparsanız. Oysa önce dünyanın geneline bakar, ve nasıl bir yapı oluşturulmak istendiğini düşünür ve yerel olayları bütünün içinde anlmaya çalışırsak daha doğru sonuçlara varırız. Bu nedenle  ABD ve ortak hareket edenlerin IMF’in küresel sermayenin kontrolünde olmamasını istediklerini düşündüm. Bu açıdan bakınca gelecek kişinin hangi ülkeden olduğu değil izleyeyeceği politika ön plana çıkıyordu. Kemal Derviş’in şantajla tasfiyesi bu açıdan bakılınca daha anlamlı olmaz mı? Yeni başkanın, şu sıralarda ortak hareket eden ABD ve Fransa’nın ve onlarla birlikte hareket eden ülkelerin desteğiyle seçileceğini düşünüyorum.

 

-Arap ülkelerinde ve IMF deki tasfiye ABD, Fransa grubunun ortak planlamasıdır.

- Bu tür ahlak dışı planlamaları,  devletler yapamaz. Bunlar derin güçler tarafından yapılır. Arap ülkeleri ile İMF bankası operasyonu bence farklı.

 

Türkiye’de benzer metotlarla yürütülen ve buna ek olarak Kürtlerin taleplerini kullanarak ulaşılmak istenen sonucun ne olduğunu aramamız gerekir. Önce her ülkenin sadece kendi iradesiyle geleceğini belirleme şansı olmadığını ve dünyadaki gelişmelerin geleceğimizde etkili olacağını kabul etmemiz gerekir. Bu sadece küçük ülkeler için değil herkes için doğrudur. Mesela ABD başka ülkelerle ortaklık kuramazsa yıkılış sürecine girer. Rusya böyle bir sürecin eşiğinden ABD’nin desteği ile dönmüştür.

 

- İç siyasete dışarıdaki olaylar etki eder.

-Devlet iç siyasetini içe göre kendisi istediği gibi düzenler. Dış siyasetini dünyanın siyasetine paralel yürütür. Devletlerin bağımsızlığı budur.

- Ortadoğu da etkin olmamız isteniyor. Mezhepçilik ve ırkçılık yapılmamalıdır.

- Mezhepsiz, milliyetsiz bir dünya sermayenin hayalidir. Mezhepler ve ırklar olacak. Ne var ki bunlar İslam düzeni içinde birlikte yaşayacaklardır. Devlet ulusa dayanır. Ulus ise ırk ve dine değil, kültüre dayanır.

-Türkler stratejisini değişmelidir. Dincilikten ve milliyetçilikten vazgeçmelidir.

 

Yani Türkiye’nin kuruluşundan bu yana sürdürdüğü dünya görüşünü değiştirmesi gerekir. Bunu ülkemize yönelik bölücülük ve varlığımızı sürdüren ideolojiye yönelik bir tasfiye olarak algılamak yerine yeni şartlar olarak değerlendirmek ve bu süreçten güçlenerek çıkmak daha doğru olur.

 

- Türkiye’nin siyasetini değişmesi gerekir.

- Yeni siyasetin ne olacağı ortaya konmalıdır. Dünya siyasetini biz belirlemeliyiz.

 

Bu, bugüne kadar savunduğumuz ideolojinin yanlış olduğu anlamına gelmez. Ancak değişen şartlara uyum göstermek ve bunu ülkemizin güçlenmesi için kullanmak imkanı varken bunları birbirimize karşı kullanmak şansı israf demektir. Kürt siyasetçilerin ne istediklerine değil nereye varabileceklerini değerlendirmek gerekir. Onların dünyayı değerlendirdiklerini sanmıyorum.

 

-Siyaseti değiştirmek eskileri yanlış görme değildir.

-Binada yeni kat eski katların üzerine kurulur, eski kat üste çıkarılamaz.

 

Terörü anlamak

 

28 Mayıs 2011 Cumartesi

 

Terörün mücadele ettikleri devlete göre bir nokta kadar küçük olmalarına rağmen başarılı olmasının arkasında büyük yapıların, bazı devletlerin olduğunu her zaman söyledim ama iki itirazla karşılaştım. Birincisi mikrobun da küçük olduğu ama bir insanı öldürebildiği söylendi. Ayrıca bu örgütlerin asimetrik savaş metoduyla eylemlerini yaptığı ve bunlarla mücadelenin imkansız olduğu iddia edildi.

 

- Mikrop küçük ama insanı öldürür. Mücadele mümkün değildir diyorlar.

- Mikrop öldürür ama sonra kendisi de ölür. Mücadeleden çekilme yok olmayı  kabullenme demektir.

 

İddiamı sürdürüyorum ve terör örgütlerinin arkasında güçleri aramaya devam ediyorum. Önce yıllarca süren bir çatışmada rol alan kişilerin ve hareketin bütününün nasıl finanse edildiğini soruyorum. Bunun için cevap hazır. Uyuşturucu ve diğer yasa dışı faaliyetlerden elde edilen gelirlerle finanse ediliyorlar deniyor. Şu soruya cevap aradım. Dünyanın en çok gelir getiren faaliyet kollarından biri olan yasa dışı faaliyetleri devletler engelleyemiyorlar mı yoksa bu faaliyetler gizli servislere hem finansman sağlıyor hem de örtülü operasyonlarında bir araç olarak mı kullanılıyorlar?

 

-PKK nin finansını kaçakçılık sağlıyorsa devlet önleyemiyor mu?

- Kaçakçılığın merkezi sermayedir. Yasaklamalardır.

 

Şu sonuca vardım: Uyuşturucu kanalları çok kolay belirlenir. Gözümüzün önündeki kullanılıcılardan başlayarak üreticilere kadar her aşamayı kolayca bulabiliriz. Bu durumda iki olayla karşılaşırız. Bağımlıları tedavi edecek sağlık kuruluşları yetersiz kalır ve toplumsal bir sorunla karşılaşırız. Ayrıca her köşe başında uyuşturucu üreten laboratuarlar oluşur, bunlar hem faaliyetleri  hem de sağlanan gelirleri açısından kontrol edilemez. En doğru yol bu ticareti kontrol etmek, yayılmasını engellemek ama belli bir kitlenin kullanmasına göz yummaktır.

 

- Uyuşturucu kullananları tespit etmek kolaydır. Oradan önleyebiliriz. Bu kitleyle uğraşmaktır. Ticareti yasaklamak kolaydır.

- Kullanılması değil de ticareti yasaklarsanız uyuşturucu kârlı hale gelir. Pazar yaratmak için uyuşturucu yaygınlaşır. Sermaye bunu yapmak için ticaretini yasaklatıyor. Ancak kendi mafyası yapabiliyor. Yasallaşmalı.

 

Afganistan’a El- Kaide’yi tasfiye için mi müdahale edildi yoksa en önemli uyuşturucu üretim merkezi olan bu ülkenin kontrolü mü amaçlanıyor? Bu ülkeye müdahalenin uyuşturucu üretimini azaltmadığı, hatta artırdığı söyleniyor.

 

- El-Kaide uyuşturucu denetimini kaçırmamak için öldürmüş olmasın.

- Sermaye kişileri kullanır. İşi bitince de öldürür. Neden işi bitti bunun üzerinde düşünmemiz gerekir.

 

Üretimden sonra ulaşım kanallarının belirlenmesine çalışılır. Bu açıdan Türkiye önemlidir. PKK’yı kim finanse ediyor diye sorarsanız cevap hazırdır ve uyuşturucu ticareti olduğu söylenir. İki yasa dışı faaliyeti üst üste koyduğunuzda bütün tereddütleri gidermiş olursunuz ama bölgedeki ne ticaretten ne de üretim faaliyetlerinden kaynaklanmayan ve PKK dışındakiler tarafından sahip olunan büyük servetleri açıklayamazsınız.

 

-Uyuşturucu PKK dan kaynaklanmıyorsa PKK lı olmayan uyuşturucu kralları nereden besleniyor.

- PKK nın kaynağı uyuşturucu değildir. Önce Bunlar CIA tarafından finanse edildi. Sonunda mafya oluştu.  Güçlenince haraç toplarlar. Çözümü yerel yönetimdir.

 

Güneydoğu’daki sorunla, daha başlamadan, 1972’de ilgilenmeye başladım. İlk araştırdığım şey bölgenin ülkenin diğer yöreleriyle entegre olup olmadığıydı. Şunu gördüm: Bölgede diğer yörelerden daha çok komşu ülkelerle ticaret yapılıyordu. Sosyal yapı aşiret düzeni üzerine kuruluydu.

 

- 72 de Güneydoğu ile ilgilendim. En çok kaçakçılık yapılıyordu. Sosyal yapı aşiret düzeni idi.

- Komşulara ticaret serbest bırakılırsa sorun kalkar. Gümrük yok. Aşiret yapısına da saygılı olunmalıdır.

 

Ekonomik sorunun yalnız zenginlik, fakirlik açısından değil ekonomik entegrasyon açısından da ele alınması, sosyal yapının değişmesi ve liberal ekonomik yapının oluşturulması gerektiğini söyledim.

 

-Ekonomi bakımından entegrasyon sağlanmalı.

-Her bucağın İstanbul’da bir sokağı olmalıdır. O bucakta üretilen mallar bu sokaktan pazarlanmalı, o bucağa gidecek mallar bu sokakta alınmalıdır.

 

Eğitimde meslek okullarına önem verilmesini, kızlar için sağlık hizmetlerinin öne alınmasını ve böylece bölge dışına mesleksiz insanların göç edip zorluk içinde kalmamalarını ve sosyal sorun teşkil etmemelerini önerdim. Türkiye’nin böyle bir bakış açısı yoktu ve her şeyin eğitim ve zabıta kontrolü ile çözüleceğine inanıldı. Sorun yaratıp çözmek yerine sorunsuz bir yapı inşa edilmelidir.

 

- Eğitimde meslek okulları getirilmelidir.

-Sanayili tarım kentleri oluşturulmalıdır. Kitler artık zamanlarında ürettikleri malları satın alıp pazarlamalıdır.

 

Yorum:

 

Terörü Önlemek

 

 Beş yüz yıldır, yeryüzünü siyasette yönlendiren sermaye olmuştur. Müslümanlarla Hıristiyanları savaştırmış kendisi dünyayı yönetmiştir. Bu günkü uygarlık o siyasetin sonunda oluşmuştur. Uygarlık orta doğuda gelişen İslam uygarlığı ile Avrupa’nın Hıristiyan uygarlığının sentezi ile doğmuştur. Bunu sağlayan sermaye olmuştur. Yirminci yüzyılda rejimleri savaştırarak hakimiyetini sürdürmek istemiştir.  Necmettin Erbakan İslamla müspet ilmi birbirini tamamladığını ortaya koydu,  sol ile sağı uzlaştırmış, ortaklık sistemi halk sanayisini ortaya koymuş nihayet adil düzeni dünyaya anlatmıştır.

 

 Bundan etkilenen Humeyni İran’da benzer inkılaplar yaptı. Gorbaçov sermeyenin bir çenesini devre dışı bıraktı. Böylece 500 senelik sermaye hakimiyeti sarsılmaya başladı. Irak teskeresi, Putinin İslam Konferansına katılmayı istemesi, Obama’nın seçilmesi sermayeyi felç etmiştir. Karşılıksız para hakimiyetini devam etmektedir. Bununla da hala derin güç

Rolünü bırakmış değildir.

 

 Sermeye, dünyadaki bütün devletler arasında nizalı yerler bırakır. Yerli halkları devlete karşı kışkırtır. PKK nın kaynağı nedir?  Doğuda aşiretler ve alimler iç içe durumdadır. Aşiret başkanları alimlerle dengeli bir şekilde halka hizmet etmektedirler. Halk din adamlarına son derece saygılıdır. Onlar da aşiret başkanlarını desteklemektedir. Aynı zamanda aşiret başkanlarını denetlemektedirler. Bir aşiret başkanı oranın alimlerine karşı çıkamaz. Aşiret reisi olmak kolay bir şey değildir. Halka yaptığı hizmetlerle başkan olmaktadır. Yani silahla değil, sevdirerek etkin oluyorlar.  Yani nasıl şimdi ki partiler oy topluyorlar onlar da babadan gelen hizmetleriyle reis oluyorlar.

 

Sömürmek isteyen güç onlarla mücadele etmiştir. Dinsizlik yapılmış, aşiret reisleri sürülmüş ve yapısı değiştirilmiştir. Sağlam yapı bertaraf edilmiş ama yeni yapı da oluşturulamamıştır. Kuranın öğrettiği yapı hem ilerlemeyi sağlamakta hem de yapıyı korumaya elverişlidir.

 

Önce ona yakın bir aile ile ocak oluşturulur. Bunlar birlikte yaşarlar. Aşiret başkanları istediği ferdi aşiretinden yanı ocağından çıkartabilir. İsteyende her zaman ocağını değiştirebilir. Devlet ocağı bırakanın taşınmazını değeriyle satın alır.

 

Yüze yakın ocak birleşir bucak oluştururlar. Ocak yaşama, bucak çalışma ortaklığıdır. Her bucak kendi kanunlarını kendisi yapar. İstediği gibi kendi kendisini yönetir.  Devlet onların iç işlerine asla karışmaz. Bunlar ilk öğretim okullarını kendileri kurarlar ve kendi dilleriyle okuturlar.

 

Yüze yakın bucak birleşir bir ili oluştururlar. Güvenlik kuvvetlerini kendi içlerinden oluştururlar. Orta öğrenimini kedi dileri ile yaparlar. İç güvenliği kendileri sağlar. Ceza kanunları ve infazlar tamamen ilde olur. Merkez buraya karışmaz. İçişlerinde tamamen bağımsızdır.

 

Ülke savunma birliğidir. Memleket on iki bölgeye ayrılır. Her bölgede ordu bulunur. Orada başka bölgeden halk askerlik yapar. Bölge merkezlerindeki iller ile bunlar arasındaki ulaşım yerleri devlete ait olup, burada faaliyet gösterir. Üniversiteler bu merkez illerde bulunur. Bu merkez iller de Türkçeden başka dille yazılamaz. Tabelalar Türkçe olmak zorundadır.

 

 İl merkezlerin de il meclisleri bulunur. Taşranın temsilcilerinden oluşur. Bunlar il ve ilçe merkez bucaklarında yürürlükte olacak kararlar alırlar. Kanunlar yaparlar. Bu kanunlar taşra bucaklarında zorunlu değildir. Devlet merkezinde Türkiye Büyük Millet Meclisi bulunur. Bunlar şimdi olduğu gibi halkın seçtiği meclisden oluşur. Ankara ve diğer on bir bölge merkez illerin yönetimi bu kanunlarla yönetilir. Devlet kanunları taşra il ve bucaklarda geçerli değildir.

 

 Bunları biz icat etmiyoruz. Peygamber böyle uygulama yaptı. Kuran böyle buyuruyor. Türkiye dünyaya Allahın gösterdiği yolu anlatacaktır. Yani ekseriyetsiz demokrasiye, dinlerin katılımcı olduğu laikliğe,  tekelsiz liberalizme ve primsiz genel sigortaya doğru gitmelidir. Bu gidişin merkezi Türkiye’dir. Türkiye dünya siyasetinin yönünü gösterebilir.

 

   

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
30.05.2011
09:35

Üstad

en sonda ne diyor?

Bu gidişin merkezi Türkiye'dir...

Türkiye dünya siyasetinin yönünü gösterebilir...

Doğru...

Türkiye'nin bu potansiyeli var...

Bu potansiyel "ADİL DÜZEN" medeniyet projesinden kaynaklanıyor...

Bu görüşe, gazetedeki (MG) bugünkü makalemle katkıda bulunayım...

Seçime giderken devlet ve düzen-1

Reşat Nuri EROL

Seçime giderken; ‘devlet ve düzen, anayasa ve hukuk, işsizlik ve ekonomi, ahlâk ve eğitim, aile ve genel sosyal durum nicedir, nasıldır, ne âlemdedir’ diye sorsam… Ne cevap verirsiniz? Efendim… ‘Hepsi de iyidir’ mi dersiniz? Yoksa… ‘Hepsinde de çok önemli sorunlarımız var, hattâ bazısı hepten sorunlu’ mu dersiniz? Ya da… Bu gibi vesilelerle hep hatırlattığımız üzere; ‘hayatımızın dinî, ilmî, iktisadî ve siyasî her alanında “Sosyal Tufan” seviyesinde sorunlar içinde debelenip duruyoruz’ mu dersiniz?.. ‘Kişi ve aile, ocak ve bucak, il ve ilçe, topyekün “devlet ve düzen” olarak adeta bir keşmekeş içinde yaşıyoruz, krizlerden başımızı kaldıramıyoruz’ mu dersiniz?.. ‘Bütün bunlar bir kenara; devlet olalı aradan nice yıllar, nice on yıllar geçti, seksen kusur yıl geçti, maalesef henüz doğru dürüst bir “anayasamız” bile yok; bundan sonra bir anayasamız olacaksa veya olacağını vaat edenler varsa da, onun da nasıl olacağı belli değil; velhasıl “zalim düzen” içinde debelenip duruyoruz’ mu dersiniz?.. Böyle diyorsanız, bizim gibi bu “tesbit ve teşhisleri” yapabiliyorsanız, bunu açıkça ve cesaretle ifade ve itiraf edebiliyorsanız; size “tedavi, çare ve çözümler” önerebiliriz… Bilenler bizi biliyor, bizim biricik tedavi reçetelerimiz bellidir; bilmeyenlere de bilenler bildirmek mükellefiyetinde: Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen, Adil Düzene Göre İNSANLIK ANAYASASI ve ADİL DÜZEN DÜNYA MEDENİYETİ… Yukarıda anlattıklarımızda anlaştıysak, bundan sonrasında bazı detaylara girebiliriz… Devlet ve düzen, anayasa ve hukuk başta olmak üzere bazı derin meseleleri irdeleyebiliriz… “Adil Düzen”de devletin temel işlevleri nasıldır, bu önemli mesele üzerinde durabiliriz… İnsan, ortak sorun ve ihtiyaçlarını karşılamak için teşkilatlanma zorunda olan bir canlıdır. Devlet, sosyal teşkilatlanmanın en gelişmiş ve en kapsamlı kurumudur. Devlet sınırları belli bir toprak parçası olan ülkede ilmî, kültürel ve ahlâkî, iktisadî ve siyasî olarak teşkilatlanmış ulusun ortak gücü olan egemenliği temsil eden bir kurumdur. Devletin sahibi millettir, halktır. Devletin varlık nedeni, ülkeyi dış saldırılardan korumak, ülke içinde iç güvenliği hukukun üstünlüğünü sağlamakla temin etmek, serbest sözleşmelerden doğan hakları korumak, nimet-külfet paylaşımında adaleti tesis etmek ve alt yapı hizmetlerini yerine getirmektir. Üç tip devlet vardır. Birinci tür devlet “Hizmetkâr Devlet”tir. “Adil (Ekonomik) Düzen”de hizmetkâr devlet millete hizmet eder, sorunları çözer, yardım ve dayanışma zemini hazırlar. Ülkeyi dış saldırılara karşı korur. Ülke içinde hukukun üstünlüğünü sağlayarak nimet-külfet paylaşımında adaleti tesis eder. Zenginlerden alır, yoksullara dağıtır. Sosyal hayatta iyilik ve güzellikte, doğruda ve faydalı mal ve hizmet üretiminde yardımlaşma ve dayanışmaya ortam hazırlar. Bu tür devlet dayatmacı (ceberut) değildir. Devlet “Kerim Devlet”tir. Yoksulun ve kimsesizin yanında, haksızlık yapanların karşısındadır. Milletimizin ortak dünya görüşü ve değer ölçülerini ifade eden “Millî Görüş”ün” öngördüğü devlet “Hizmetkâr Devlet”tir. İkici tür devlet baskı ve dayatmacı “Ceberut Devlet”tir. Bu devlet teşkilatlanmış bir zümre veya grubun devletidir, halka değil de sadece bu grup ve zümreye hizmet eder. KİT’leri zor ve baskıyla yönetir. Bu tür devletler “Sosyalist ve Faşist Devletler”dir. Üçüncü tür devlet de zenginlere ve rantiyecilere hizmet eden, halkın değil de onların dediğini yapan “Kapitalist Devlet”tir. Özgürlükçü görünür ama adil değildir; çünkü halktan alır, zenginlere, kapitalistlere, sermayedarlara aktarır. “Bekçi Devlet” diye de bilinen bu devlet iktisadî tekel konumunda olanların servet ve menfaatlerini korur, halkın değil... Bitmedi, devamı var…





Sayı: 102 | Tarih: 29.05.2011
Ahmet Taşgetiren
Çok ırklı tek millet
Kaş yapayım derken göz çıkarmak
1955 Okunma
11 Yorum
Zübeyir Erol
Ahmet Hakan
The İmam
The namaz kıldırma memuru
1334 Okunma
7 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ebubekir Sifil
Seçim, Toplumsal Mutabakat ve Dinin Yaşanması
Dinle Alakası Olmayan Dindarlar
1276 Okunma
2 Yorum
Zafer Kafkas
Zülfü Livaneli
siyasetçi kasetlerinden kime ne
laik değil layık imam
1060 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ruhat Mengi
‘Kadın Bakanlığı’ da kaldırılıyor!
‘Kadın’daki çözümsüzlük
1050 Okunma
Vahap Alma
Mehmet Şevket Eygi
Günahkar, Kusurlu, Hatalı Müslümanlar
Tekrar çok, çözüm yok!
1040 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ruşen Çakır
Kim yapmış olursa olsun sorumlu PKK’dır
Barışın adı 'Doğu'
1029 Okunma
Tayibet Erzen
Mahir Kaynak
Kim olacak?
Terörü Önlemek
1003 Okunma
1 Yorum
Süleyman Karagülle


© 2024 - Akevler