İsim fetişizmi
1294 Okunma, 5 Yorum
Oktay Ekşi - Hürriyet
Vahap Alma

14.08.2009

ÇOĞUNCA köylerin,yer yer de ilçelerin isimleriyle ilgili tartışmaya girmek istemedik. Çünkü bu konu bir dipsiz kuyudur diye düşündük. Zaten o kuyuya girip de sonuç almış olarak çıkanı da bugüne kadar görmedik. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül keşke o kuyuya hiç taş atmasaydı.

Ama attı bir kere... Bitlis'in bundan 22 sene önce adı Güroymak'a çevrilen Norşin ilçesini eski adıyla anınca cin şişeden çıkmış oldu.

Şimdi baş edebilirseniz edin bakalım:

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli, “Madem öyle İstanbul'un adının da Konstantinopolis olduğunu söyleyin”e getirdi işi.

Konstantinopolis bir daha dirilmez. Onu çok çok Fener Rum Partiği kullanır. Birkaç fanatik Rum ile Yunanlı da orada burada sırf damarınıza basmak için “Orası Konstantinopolistir” der.

Ama onun kadar yerleşmemiş isimler tartışılır. Ona da çoğunca, isim değişikliğinden sonra birkaç kuşak geçmemişse rastlanır. Güroymak öyledir. Norşin'i bilen ve kullanan kuşaklar halen hayatta olduğu için onlara Norşin daha sıcak gelmektedir.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ve eski Başbakan Mesut Yılmaz'ın baba ocağı Güneysu ilçesinin adı da aynen Güroymak gibi 22 yaşındadır. Orayı eski adı Potomya (Potamya) olarak tanıyan ve kullanan kuşak hâlâ hayattadır. O nedenle Güneysuluların “Potamya'lıyız” demeleri normaldir.

Ama siz Elazığ'ın adının orijinal şekliyle yani “El Mamuret'ül Aziz” olarak kullanılmasını halktan beklerseniz yaya kalırsınız. Çünkü El Mamuret'ül Aziz, “Elazığ” olalı tam 72 sene geçti. Zaten halk onu önce “El Mamuret'ül Aziz”den “El Aziz”e çevirmişti. Bir iddiaya göre 1937'de Atatürk o yörenin “tahıl” (yiyecek) ambarı olarak görülmesi için adını “Elazık”a çevirdi ama bu Türkçenin ses uyumuna aykırı düştüğü için isim değişip “Elazığ” oldu.

Şimdi gidin sorun bakalım “İsmimiz neden Elazığ oldu?” diye hayıflanan hiçbir Elazığlı var mı?

Yoktur çünkü Türkiye'deki yer isimlerinin değiştirilmesi (ki HaberTürk gazetesi geçen gün bunların 28 bini bulduğunu yazıyordu) kimine göre “yanlış” olsa da kanımızca öyle çok da büyütülecek bir mesele değildir. Burası Türkiye olduğuna göre dilimize yabancı isimlerin -fanatik bir bakışla değil- değiştirilmesi pekâlâ mümkündür hatta doğrudur.

Zaten yapılan ve benimsenen değişiklikler de bunu doğrulamaktadır.

Nitekim bu satırların yazarının bağlı olduğu köyün de adı eskiden “Aşağı Faldaca” idi. Bunun anlamını da hangi dilden geldiğini de bilen bugüne kadar çıkmadı Onun yerine “Aşağı Gökçe” dediler.  Şimdi eski isimleri bilen kuşaklar azaldı. Aynı şekilde Mismilon köyü Beşbıyık oldu. Yavadı'yı Yeşilce yaptılar. İnsanlar alıştı. O kadar ki şimdi eski ismi söylerseniz gülünç oluyorsunuz.

Tıpkı bir tarihte adı Saruhan olan Manisa'nın, Menteşe olan Muğla'nın, Canik olan Samsun'un, Çölemerik olan Hakkâri'nin, Karaköse olan Ağrı'nın, Lazistan olan Rize'nin, Türkmeniya olan Diyarbakır'ın adını Diyarbekir veya Amed yapmaya kalkarsak, sadece gülünç olacağımız gibi.

Bu son tartışmanın bizce asıl yanlışlığı, devleti temsil eden Cumhurbaşkanı'nın ve devlet için politika üreten Başbakan'ın, devletçe benimsenmiş isimlere sahip çıkmamalarıdır. Yoksa isimlerin değişmiş olması değil.

 

 

          Yorum:

 

          Nerde o eskiler ...

 

     Devletçe benimsenmiş isim ne demek anlamadım. Diyelim ki siz Diyarbakırlılar için  ‘Şehrinizin ismi ne olsun?’ diye bir referandum düzenlerseniz ve onlar da size ‘Amed’ derse, aynı şekilde bir referandumda Tunceliler ‘İsmimiz aynı kalsın’ derse, bu referandumun sonunda hangi ilden gelen netice ‘devletçe’ benimsenmiş olacak? Yani devletçe benimsenmek ne demek? Devlet nedir?

 

          Devlet;

    Bütün zamanlar bakımından genel geçer bir tanımının yapılması güç olan bir kavramdır. Bunun sebebi devletin "çok yönlü" ve "soyut" bir olgu olmasıdır. Bu nedenle her bir farklı bakış açısı, her disiplin, her ülkülem(ideoloji) kendi devlet tanımını yapabilecektir. Devleti bir bütün olarak anlamak ancak bu parçaları birleştirmekle olabilir.

     Hukuki açıdan devlet, genellikle unsurlarından hareketle tanımlanır. Buna göre devlet; "Ülke adı verilen belirli bir toprak üzerinde yaşayan insan topluluklarının bir egemenlik anlayışı ve hukuku içinde bir siyasi iktidar altında örgütlenmesidir." Bu tanımdaki unsurlar şunlardır:

    İnsan unsuru:

    Halk ya da millet unsuru olarak da adlandırılabilir. Belirli bir alanda birlikte yaşayan ve çeşitli bağlarla ortak yaşama iradesi gösteren insan topluluğudur. Bir devleti oluşturacak insanların sayısı hakkında bir alt sınır olmamakla birlikte devletin niteliğine göre makul bir alt sınır kabul edilebilir. Modern yaklaşıma göre millet unsurunun kurulabilmesi için manevi nitelikte bağlar yeterli olup bu manada birlikte yaşama iradesinin doğması yeterlidir.

 

     Egemenlik unsuru:

     Siyasal iktidar unsuru olarak da adlandırılan bu unsur, Devletin esas kurucu unsurudur. Belirli bir yeryüzü parçası üzerinde yaşayan insan topluluğunun üstün irade çerçevesinde örgütlenmesidir. Egemenlik kavramı otoriteden farklı olarak ülke içinde biricik meşru güç kaynağı olmayı ifade ederken ülke dışında (uluslararası alanda) bağımsız olmak anlamına gelmektedir.

 

     Ülke unsuru:

     Ülke, coğrafi anlamda bir bütünlük teşkil eden ve sınırları belirlenebilir bir kara parçasını ifade eder. Ancak devletin sınırları konusunda bir tartışma bulunması mümkündür. Ancak devlet sınırları öngörülebilir bir toprağa sahip olmalıdır.*

 

     Bana göre de ‘ fertlerden oluşan toplulukların barındıkları yöredeki ‘evrensel’ yapı’. Kısacası devlet, belli dönemlerde başa geçen kişilerin vatandaşlara aldırış etmeksizin kendi düşüncelerini uygulatmaya çalıştığı bir ‘makam odası’ değildir. Halka sorarsınız ve neticeye göre davranırsınız. Gerisini tartışmaya bile gerek kalmayacaktır.

     

     Kaldı ki Manisa’ya Menteşe, Tunceli’ye Dersim, Samsun’a Canik, Diyarbakır’a Amed vs… isimlerinin verilip verilmemesi ve yöre halklarının istedikleri isimleri kullanmaları devletin yapısını iyi-kötü etkilemeyecek.

 

    Dostça-kalın…  

 

 

   *Bknz vikipedia

 

Vahap Alma


YorumcuYorum
nujiyan
17.08.2009
09:02

selamlar

"Devletçe benimsenmiş isim ne demek anlamadım" esasında anlaşılmayacak gibi durmuyor, çünkü kişilere( topluluklara ) isim fetişisti diye atıfta bulunanların ne gibi fetişlerinin oduğunu görebildiğimizde cümle gayet açık duruyor.eğer kişi devlet fetişi ise zihin devlet eliyle yapılanı kabul eder ve ötesi mantık sınırlarını zorlar. ülkemizde sadece isim fetişizmi yok bunun yanında birçok unsurun fetişizmi yapılıyor.bunlardan biri de devlet fetşizmidir. tabii ki devletten kasıt evrensel tanımı olan (yukarıdadır) insanların ortak yaşamı daha kolay hale getirmek için yaptığı organizasyon değildir. ülkemizdeki kabuluyle kutsallığı kendinde olan,insan unsurunun göz ardı edildi devlettir.kutsallık devleti kişilerin ve toplulukların üzerine çıkarmaktadır.

kırmızı çizgileri bol bir ülkede yaşamakatayız; kişilerin,derneklerin, siyas, partilerin kırmızı çizgileri vardır. ve tabii kş ken kalın kırmızı çizgi kimin olacaktır? tabii ki devletin, bu yüzden diğer çizgilerde devlet çizgisine pararlel olmak zorundadır. (bakınız güncel KÜRT AÇILIMI mevzuu kırmızı çizgilerin bolluğu), devlet kural koymuşssa doğrudur ;makam odasında oturanların darbeci, ırkçı, faşist olması önemli değildir. isim değişiklerinin nedeni asimilasyonmuş önemli değildir. ülkedeki insanların canı diğer dünya insanlarının canından değersizmiş önemli değildir vs vs . arttırılabilir.

("ki HaberTürk gazetesi geçen gün bunların 28 bini bulduğunu yazıyordu)"bu rakamın bölgelere göre oranı nedir soru önemsizleşiyor.

saygılar...

Vahap Alma
17.08.2009
19:49

A.s.

Konunun özü açısından yorumun güzeldi ve katılıyorum nujiyan...

Keşke kırmızı çizgisi en kalın olan taraf halk olsaydı ve halkın en keskin kuralı da kırmızı çizginin olmayışı olsaydı...

Tayibet Erzen
18.08.2009
06:39

Bir sınıf düşünün ki, okula yeni gelen öğretmen her öğrencinin adını değiştirmek istemiştir, Ayşe Fatma, Mehmet Metin, Ali Veli, olmuştur. Ne Ayşe tanır Metin’i, ne de Metin bilir Veli’yi. Sınıf aynı sınıftır, öğrenci aynı öğrenci gel gör ki, yeni gelen öğretmenin belleği eski sınıf listesinde takılı kalmıştır.

Belki çok ekstra bir örnek oldu ama, bu isim değişikliği bana takıntı gibi geliyor. Şimdiye kadar varolan isimlerle yaşayan insanlar “Açılım” ın gündeme gelmesinden sonra mı bu kadar hassas oldular? Şimdi mi tabela okuyamamaktan yanlış yollara sapar oldular?

Bu değişim arayışları bile Türkiye gündeminin ne kadar esnek olduğunu, ne kadar çabuk galeyana geldiğini göstermeye yeter. İnsanlar bilinçaltlarında öyle şeyler biriktirmişler ki, her an patlamaya hazır bomba gibiler.

Lütfen işin özüne bakalım, makyaja takılmayalım.

nujiyan
18.08.2009
12:06

selamlar

işin özüne bakmak!

bazen işin özü fenerbahçenin forvetsiz olmasıdır, bazen taşrada küpeli biri,amerikanın dünya jandarmalığı, bazen her taşın altından israil in çıkması... herkes kendine göre öz yakalayabilir. önemli olan konumuz toplumsal bir parayona içinde bulunmamız olabilir. laiklik mitinglerine yüzbinler katılır, türban mitinglerine yüzbinler katılır, yasadışı korsan gösterilerin ise haddi hesabı yok. bu durum toplumsal güvensizlik ve KUTsallığı kendinden menkul devlet kaynaklıdır.

kimi durumlarda "makyaj" olarak algıladımız detaylar işin özüne giden en kısa yoldur. devlet kavramı evrensel tanımı ve oluşum özü itibarı ile insan merkezli olduğu zaman "işin özü" açık olur; ama binlerce yıllık devlet geleneğine takılıp kalan toplumlarda devlet ÖCÜLER yaratarak korku tapınaklarından yönetim tarzı geliştirir. yaratılan öcüler her zaman kırmızı çizgilrin ötesinde bırakılmak istenir. Ve ister "makyaj" deyin ister "işin özü" gündem değiştikçe (gündemin esnek oluşu tartışılmaz) en ufak bi söz bile bizi yönetim ve ekonomi eksenli bi boyuta taşır.

yani işin özü fildişi kule insanlarının toplumu korku tapınaklarına zorlamasıdır. istisnalarda isim değişikliği ile, kanun değişikliği ile, ötekileştirmelerle bastırılmak istenir.

fildişi kule pencerelerinden "makyaj" gibi görünen korku tapınağında "işin özü" oluverir.

saygılar

Tayibet Erzen
18.08.2009
12:37

Bazen aşırı duyarlı bakış açımızdır, bize varolmayan çizgiler gösteren. O bakış açısı bizi öyle bir çembere alır ki, sonunda çareyi etrarımıza kalın bir çizgi çekip kendimizi koruma kalkanına almakta buluruz. Ne de olsa bütün dünya bize karşıdır!

Bütün bu komplo teorilerine hiç de gerek yoktur.

Devlet biziz, biz halkız ve halk gücünü insanlar arasındaki dayanışmadan alır, paranoyalardan değil. Paranoyalar sadece bizi yıpratır ve bitirir.





Sayı: 10 | Tarih: 16.08.2009
Can Ataklı
Amerika'da zenci partisi neden yok?
2245 Okunma
Mesut Karaaytu
Ahmet Altan
ORDU AÇILIMI
1437 Okunma
Özer Ataç
Abdullah Büyük
Doğu açılımı
1410 Okunma
Sedat Aksakal
Oktay Ekşi
İsim fetişizmi
1294 Okunma
5 Yorum
Vahap Alma
Ahmet Hakan
Aykırı mezundan imam hatip ağıdı
1249 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Nazlı Ilıcak
Sevmeye vakit yok
1229 Okunma
1 Yorum
Fatma Karuç
Yılmaz Özdil
Sülün Osman turizmi
1225 Okunma
1 Yorum
Leyla Okta
Hayrettin Karaman
İslam ve Zenginlik, Yardım Kuruluşları ve Ramazan
1225 Okunma
1 Yorum
Hilmi Altın
Ahmet Taşgetiren
Ümmet bilinci, evet...
1204 Okunma
Zübeyir Erol
Fikret Bila
Kamuflaj Çabalar
1185 Okunma
2 Yorum
Harun Özdemir
Ruşen Çakır
Kürt sorununu kardeşlikten şaşmadan tartışabilmek
1185 Okunma
1 Yorum
Tayibet Erzen
Reşat Nuri Erol
Kredi kartı batakları artarken...
1178 Okunma
Ilker Ardic
Cengiz Çandar
Abdullah Öcalan’dan “karışık sinyaller”…
1176 Okunma
Ekrem Fildişi
Toktamış Ateş
Kürt Açılımı (1)
1149 Okunma
Osman Eskicioğlu
Zülfü Livaneli
Fikir mi önemli,kimin söylediği mi?
1148 Okunma
1 Yorum
Ali Bülent Dilek
Mehmet Altan
En alttakiler - Alttakiler - Üstekiler...
1135 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Bekir Berat Özipek
‘Dış Mihraklar’a karşı yüksek yargıyı koruyalım!
1132 Okunma
Bünyamin Demir
Fehmi Koru
Bir sorunu çözerken...
1129 Okunma
1 Yorum
Ahmet Kirtekin
Mahir Kaynak
Enerjide bağımlılık
1113 Okunma
Süleyman Karagülle
Mehmet Şevket Eygi
Aldanmayınız
1071 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Murat Bardakçı
Peygamber'in hırkası değil, sanki Ayşe Teyze'nin e
1059 Okunma
Recep Yıldırım